Bir ben, bir sen sevgili Kırşehir’im.
Ne yapabilirim senin güzelliğin karşısında.
Nice büyük şahsiyetleri barındırmışsın sinende.
Yazarım, yazarım seni, bitmez tükenmez sorunlarını.
İşte yine yazdım seni, anılarımda çıkmayan güzelliklerinle…
Biliyorsunuz, Kırşehir’de bir yığın sorun ve krizlerle yaşadığımız “hayırlı bir yıl” olarak anmayacağımız ve uğurlamaya çalıştığımız 2018 yılının yaz mevsimi aşırı ve yakıcı sıcaklar altında geçti.
İlkbaharın gerekli yağmurları da almadığı için ekili alanlar zamanından önce yetti, yandı, kurudu. Yani bol bir hasat ta elde edilemedi.
Şimdi bakıyorum da Kasım ayının son günlerini yaşıyoruz.
Anadolu’ya ve Kırşehir’in yüksek kesimlerine karlar bile yağdı.
Daha ağaçlar gereği gibi yapraklarını bile dökmemişti.
Diyorlar ki önümüzdeki kış ayları çetin geçecek, zorluklar yaşanacak.
Doğrudur, dün yine bahçemde çalışan eleman epey dökülmüş olan yaprakları topladı, temizledi. Topladıklarını çöpe attı.
Eskiden bu gazellerle tandırda yufka ekmek yapılırdı. Rahmetli anam komşularla bir hafta ekmek yapardı. Ah benim anam yokluk ve yoksulluk içinde genç yaşta kaybetmiştik onu. Mekanı cennet olsun.
Bu durumu İstanbul Kadıköy Moda’da oturan benim değerli büyüğüm, değerli dostum, değerli ağabeyim Prof. Dr. İlhan Kılıçözlü’ye anlattım.
Bakın o da bana neler anlattı:
“Eskide Kırşehir’de bağlarda, bahçelerde, kavaklıklarda yapraklar dökülüp gazel olduğunda rahmetli anam mahallemizde birkaç komşu kadınlarla giderler, bu gazelleri süpürürler, torbalara doldururlar. Evimizin yarı çardak tandırlığında hazır hale getirirlerdi. İki-üç direk ekmek yaparlardı. Ekmek yapılırken, ekmeğin kokusu bütün mahalleyi sarardı. Mis gibi kokardı. O gün bütün komşular bizim evde yapılan yufka ekmekten nasibini alırlardı. Ekmek yapma işi bitince, anam bir çömleğin içinde kelle paçayı, bir çömleğin içine de kuru fasulye koyarak bu çömleklerin etrafını közlenmiş ateşle doldurup tandırın üstünü de ekmek sacıyla kapattıktan sonra sabahleyin açar ki harika şekilde pişmiş olan kelle-paçanın yemesine doyulmazdı.
Bu durumu o günkü bütün Kırşehirli aileler yaparlardı. Ne güzel adette, ne güzel gelenekti. Şimdi anlıyorum ki gazelleri ya çöpe atıyorlar, ya da yakıyorlar.”
Değerli hocam Prof. Dr. İlhan Kılıçözlü’nün anılarını deşmiş olmalıyım ki gözleri doldu, ağladığını hissettim. Ben de en az kendisi kadar duygulandım ve “Hocam bu anlattıklarınızı yazacağım” dedim. O da “Çok iyi olur. Kırşehirliler geçmişte yaşadıklarını, gelenek ve göreneklerini unutmasınlar” dedi.
Kırşehir’in üzerine güneş eskisi gibi doğmuyor, yakmıyor, ısıtmıyor.
Bulutlar bir o yana, bir bu yana akıyor...
Ağaçlar artık uykuya dalmışlar...
Serçeler, kumrular kanat çırpıp duruyorlar...
Kim bilir bu duruma üzülüyorlar...
Kar geliyor, bu kış anlıyorum ki zor geçecek...
Dilerim ve arzu ederim ki, herkesin evi ve yuvası sıcak olsun.
Herkes evinde huzurlu ve mutlu olsun...
Eskisi gibi evlerde sobalar yanmasa, üzerine kestaneler, fırınlarında patatesler pişmese de anılarımızdan çıkmayan o tatlı günleri hep özleriz.
Şimdi üzülüp, elem duyuyoruz. Ah benim Kırşehir’im…
İnanıyorum ki sizler de aynı duyguları yaşıyorsunuz…
Çocukluğumuzda mahallenin ele avuca sığmaz gençleriydik...
Kırşehir’den bahsederken, hangi mahallerini ve semtlerini unutabiliriz ki?
Yenice Mahallesi, Selgâh, Kındam, Ökse, Heftiriz, Ispallaz, Kuşdilli, Hızırağa, Üçgöz, Avgun, Bektaş Değirmeni, Bağbaşı, Buçuklu, Şalgösteren, Çarıklı, Çukurçayır, Hılla, Büngüldek, Hacı Hasan, Taşlık, İkizarası, Karabacak, Çaydeğirmeni, Silâhşör, Özbağ… Ve daha bilmem nereler… Nereler…
Nerde o eski bağlar bağçeler.
Nerde o eski meravlar…
Nerde o ilk yüzmeyi öğrendiğimiz İkizarası.
Nerde o Hıdrellezler kutlanan İkizarası, Üçgöz, Ökse, Dinekbağı?
Neler gördük, neler yaşadık?
Kim bilir buralarda neler yolduk, neler yedik?
Nerde benim eski çocukluk arkadaşlarım?
Şimdi hiçbirisi anılarımızda çıkmayan, güzellikler olarak geride kaldı.
Kayseri gibi Erciyesimiz, Aksaray gibi Hasandağımız, Nevşehir gibi Kapadokya’mız yok.
Söyle bana Kırşehir nasıl ayağa kalkarsın bu durumla?
Bu güzellikleri iliklerine kadar yaşamış olan Kırşehirli hemşehrilerimizden Şemsi Yastıman, Civelek Mehmet, Saim Selçuk, Av. Celal Tekiner, Cakcağın Mehmet, Özbağlı Muzaffer, Hacı Baş, Ethem’in Hacı Süleyman Mutlu, Recep Kabadayı, Sırrı Davutoğlu, Şükrü Afşin, Burhan Ulutan, Ahmet ve Ali Uğurlu Kardeşler, Mustafa Karagüllü, Emin Yenice, Ahmet Gevrek, Hacı Dölek, Ertuğrul Ersan, Reşat ve Nejat Sülükçü kardeşler, Topal Cemal, Kürt Osman ve Kürt Hüseyin kardeşler, Sarı Akif, Tevfiğin Ali Rıza Kurutlu, Neşet Ertaş, Çekiç Ali, Faik İnaler, Lokantacı Turşu, Selahattin Saygı, Muzaffer Mermer, Hakkı Göçen, Hacı Mehmet Gülten, Dursun Yastıman, Mehmet Metintürk, Mucurlu Deli Ali, Raşit Karagüllü ve liderleri Bıyıklı Galip Şener…
Bir de Kırşehir’de tanıdığım sözde eşraftan gözüküp, Ebusuud Hazretleri görünümünde, etliye, sütlüye karışmayan, sinsi, sinecen, menfaat düşkünü, kendi çıkarından başkasını görmeyen, en yakınlarına kazık atan, haram yiyen, haram peşinde olan, toplum içine çıkamayan, niceleri var ki sormayın gitsin.
Kırşehir çok değerli, kaliteli insanlar da yetiştirmiş. Tanıdığım, görüştüğüm, konuştuğum bir Prof. Dr. Erol Güngör’ü, bir Prof. Dr. İlhan Kılıçözlü’yü, bir Osman Bölükbaşı’yı.
Ama hiçbirisinin de kıymetini bilemedik ne acı ki.
Ben onları rahmetle, saygıyla, şükranla anıyorum. Yaşayanlara uzun ve sağlıklı bir ömür diliyorum.
Allah bana bu güzel insanları tanımayı nasip etti. Büyük çoğunluğu ile dostluğum ve arkadaşlığım oldu.
Şimdi böyle mi insanlar teknoloji karşısında her şeylerini unuttular, önlerinde bilgisayarlar, tabletler, ellerinde akıllı cep telefonlar. Hepsi bağımlısı olmuşlar, işlerini güçlerini, derslerini ihmal ediyorlar, yazık ediyorlar.
Akşam çıkın bakın, havalar bozuldu, hani o yakıcı sıcak günler?
Bu kış sert ve çetin geçeceğe benziyor.
Bakın bağlarda, bahçelerde tam bir renk cümbüşü var.
Dumanlar tütüyor yine.
Yakıyorlar yine gazelleri…
Yakıyorlar yine müdavimleri mangalları…
Yakında yine Kırşehir kar, yağmur, fırtına yaşayacak. Kırşehir sahipsizlik içinde sessizliğe gömülecek.
“Kırşehir’e hizmet ediyoruz, Kırşehir’in makûs talihini değiştiriyoruz!” diyenlerin kulakları çınlasın.
Ben de şair, yazar, hukukçu Celâl Tekiner, Ahi Baba Mustafa Karagüllü gibi Kırşehir’i ölümüne seve seve ölüp gideceğim.
Yalanım var mı Kırşehir söyle bana?