Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerine yaklaşık on bir ay gibi bir süre kaldı. Aslında seçim sathı mailine artık girmiş durumdayız. Zira siyasi partilerin genel başkanları özellikle muhalefet partileri memleketi karış karış gezip halkın derdini dinlemeye başladılar. 
Halkın derdi çok, ama derman yok. İşte bunun için partilerin genel başkanları gittikleri yerde yüz yüze iletişim kurduğu vatandaşa, dile getirilen sorunları nasıl çözüme kavuşturacaklarını anlatıyorlar. Şimdi memleketin haline baktığımızda bir yığın çözüm bekleyen sorun var. İktidarı, muhalefeti seçim meydanlarında millete neyi nasıl yapacaklarını, hangi sorunlara ne gibi çözümler bulacaklarını elbette anlatacaklar ve milletten yetki isteyeceklerdir.
Tabi ki, yirmi senedir iş başında olan ve sorunlara çözüm odaklı yaklaşım gösteremeyerek milleti sıkıntıya sürükleyen iktidar da “Yapacağım edeceğim” diyecek, muhalefet partileri de “En doğrusunu biz yaparız” diyerek halktan yetki isteyecektir. Hatta CHP’nin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu halkın sorunlarını en iyi biz biliyoruz, yapılması gerekenleri dile getiriyoruz ve AKP iktidarı istemeyerek de olsa yerine getiriyor, o halde “Verin yetkiyi tüm kesimden insanlarımızın yaşamsal sorunlarını çözüme kavuşturalım” diyecektir de.
Millet olarak biliyoruz ki yaklaşan seçimlere ekonomik krizin giderek derinleştiği bir ortamda giriyoruz. Üretici enflasyonu % 130 larda, tüketici enflasyonu ise %70’lere yerleşmiş durumda. Eğer ekonomi bu derece berbat vaziyette iken seçime gidilirse ki öyle gözüküyor, iktidar açısından olumsuzluklar kaçınılmaz olacaktır. Ancak şunu bilmekte yarar var, seçimin olumsuz bir ekonomik konjonktürde gerçekleşecek olması halinde, mevcut sorunların çözümünde iktidara talip olan muhalefet partilerinin ne ölçüde bir değişimi seçim sandığına yansıtabileceğidir.
Yani ekonomik krizin seçim sonuçlarındaki olumsuz neticeleri artık birçoğumuzun kabul ettiği bir gerçektir. Seçmen ise sorunları kimin nasıl çözeceğine yönelik arayışının henüz bir belirsizlik kararsızlık sürecinde olmasıdır. İktidarın ekonomik anlamda performansının kötü olması oylarını aşağı yönlü ilerletmektedir.  
Muhalefet partilerinin ise belirsizliklerin ortadan kaldırılarak, kararsız seçmen kitlesine de yönelik olmak üzere tüm sorunların üstesinden kısa sürede gelebilecek bilimsel bir politika izlenerek milletle buluşması halinde, şu halde olduğu gibi oyu daha da yukarı yönlü ivme kazanacaktır.
Zaten basına yansıyan anketler bir öncü veri olarak kabul edilmesi durumunda, ekonominin seçim sonuçlarına yansımaları konusunda bilimsel yaklaşımların da ortaya konulduğu görülüyor. Son yapılan seçim anketlerine göre de CHP’nin birinci parti durumuna geldiği ve oyunun halen yukarı yönlü olup artış gösterdiği yönündedir. 
Seçimlere bir yıldan az bir süre kalmışken, kötü yönetilen bir ekonomi, işsizlik ve yüksek enflasyonun seçim sonuçlarını doğrudan etkileyeceği muhakkaktır. Türk seçmeni ekonomideki gidişat ve enflasyondan etkilenme konusunda son derece duyarlıdır, bunun yanında bir de adalet sorunu, sığınmacıların sorunu var. Bu da iktidar partisinin bu seçimde işinin hiç de kolay olmadığını göstermektedir. Muhalefet partileri de yoksullaşan, fakirleşen, umutlarını yeniden yeşertmek isteyen seçmene karşı kendini kanıtlayabilme sorumluluğu ile karşı karşıya olduğu görülmektedir.