Siyaset, bugünü okumak sanatıysa, CHP yönetimi ve değişimi isteyen muhalifler, bir avuç suda fırtına koparılabileceğini öngöremediler. Kemal Kılıçdaroğlu’nun yeniden genel başkan seçilmesi, gerek CHP’nin içinden, gerekse sadece bir siyasi parti olarak görenleri “CHP’yi eleştirmenin” ortak paydasında topladı.

Siyaset, bugünü okumak sanatıysa, CHP yönetimi ve değişimi isteyen muhalifler, bir avuç suda fırtına koparılabileceğini öngöremediler. Kemal Kılıçdaroğlu’nun yeniden genel başkan seçilmesi, gerek CHP’nin içinden, gerekse sadece bir siyasi parti olarak görenleri “CHP’yi eleştirmenin” ortak paydasında topladı. Asla bir araya gelemez denecek derecede karşı fikirde olanlar, böylece bir araya gelmiş oldular.
CHP yaptığı kurultayın eleştirileri sayesinde de olsa, en azından bu konuda ülkede birlik-beraberliği sağlamış oldu.
Her ne kadar kimin kime oy verdiğinin takip edilmesini etik bulmasam da, sandık bazında verilen oylara göre, içlerinde Kırşehir’in de olduğu sandıkta, Sayın İnce’ye büyük ölçüde oy gittiği söylenmektedir.
Kılıçdaroğlu bu kurultayda, CHP’nin iktidar olduğu yerlerden oy almasına rağmen, bazı yazarlar ‘’kaybedenler kulübü’’ kavramı adı altında iddia ederler ki, ‘’Doğu ve İç Anadolu bölgelerinin, yani CHP’nin iktidar olmadığı bölgelerde delegeler Kılıçdaroğlu’na oy verdi’’ yönündeydi.
‘’Kaybedenler kulübünün’’ aksine, ya tekrar milletvekili/adayı, belediye başkanı/ adayı, meclis üyesi/ adayı, ya da eşim dostum zora düşer kaygısı taşıyanlar, ya da tam aksine, kazananlar tekrar başarıyı Kılıçdaroğlu ile yakalayacaklarına inandıkları için, tercihlerini bu yönde kullandılar.
‘’Kaybedenler’’ ise ‘’öyle de, böyle de kaybediyoruz, kaybedecek neyimiz var ki?’’ deyip, bu doğrultuda oy kullanmış olacakları gibi, değişim olursa belki bizlerde bulunduğumuz yerde iktidarı yakalayabiliriz diye düşünmüş olabilirler, ne var bunda?
Tüm seçim şartlarında, oy kullanma hakkı insanların demokratik haklarıdır. Demokrasi de çok sesliliği doğurur, çok seslilikte herkes eteğindeki taşı döker. Demokrasiyi içselleştirenler ise, şapkasını önüne koyar ve nerede eğri-nerede doğru yaptığını görerek, yeni fikirlerle daha da güçlenerek yoluna devam eder.
Her genel ya da yerel seçim sonuçları açıklandığında, ezici çoğunlukla seçilen lidere bağlılıkları nedeniyle biat ederek sorgulamadan oy veren kesimin bile, CHP’yi sorgulaması da, ayrıca incelenmesi gereken bir trajikomedidir.
Zamanın ruhuna göre, reklamın iyisi de kötüsü de olmazmış. Ve yine CHP kurultayının, haftanın en önemli gündemi olduğuna göre, insanların bilinçaltlarında alternatif olarak, CHP iktidarının özlendiğinin de bir göstergesi olarak kabul edilebilir. Bugün, parti içi muhalefetin temsilcisi Muharrem İnce olduğuna göre, olgun demokrasilerde olgun insanlara benzerler, karşılıklı olarak hatalarını, zaaflarını eksikliklerini görerek oturup el sıkışarak, parti içi birlikteliği sağlarlarsa; şayet hem partililer, hem de halk, bu kadar eleştirdiklerine göre bu birlik beraberlikten memnun olacak ve dolayısıyla da sonuç sandığa olumlu yansıyacaktır.
CHP’nin ülkeyi kuran parti tarihselliğinin göz ardı edilemeyeceği gibi, her kesimi uzlaştıran birikimini hayata geçirebilirse, iktidar olmasının önünden en azından kendi partilileri engelini kaldıran, iç barış sağlayan bir kurum olarak vatandaşlara umut verebilir.
CHP’nin, 36. Kurultayı, yani “Adalet ve Cesaret Kurultayı”na eleştiri boyutuyla her kesim tarafından çok cesurca yapılmaktadır. Ancak adalet boyutuna gelince aynı şey söylenemez. Sağcısı-solcusu, gazozcusu- sucusunun, ülkeyi yönetme sorumluluğu olanlara neredeyse gıkı çıkmazken, söz konusu CHP olunca adeta “Vurun abalıya” korosuna dönüşmüş bulunuyorlar.
Ülkenin yönetim yanlışlıklarına tek yüksek sesle karşı çıkan, ya da çıkma gücü olan ana muhalefeti yıpratarak fırsat bu fırsat ‘’önümdeki engeli kaldırayım’’ olabilir. Ya diğer muhalefet partilerin CHP’den gelecek ufak tefek kopmaların, kendilerine de bir yarar sağlamayacağını görememeleri de ilginçtir.
Sonuç olarak, demokratik olarak kurulan, herhangi bir partinin kendi içindeki seçimlerde aile sırlarının dışarıya saçılması, nasıl o partinin hayrına değilse, yine ülke içerisinde herhangi bir partinin yerden yere vurulup, yıpratılması da, gerek basın, gerekse diğer siyasi partiler tarafından, ne vatandaşlara nede partilere yarar sağlamaz. Kabul edelim ya da etmeyelim, bu ülkede çeşitli etnik ve inançsal yönden yaşama bakış açısı ve sorunlara çözüm bulma konusunda farklı düşünceleri olanlar vardır/olmalıdır da; yoksa ne insanlar, ne de toplumlar gelişip yaşamı değiştirip dönüştürebilirler.
Demokrasiyi bir kültür olarak, dahası insanın başkalarının haklarına saygısı, kendine saygısından ileri geldiği fikrinin yaşam biçimi olması halinde, birlikte yaşamı daha kolaylaştıracak, güzelleştirecek ve renklendirecektir.
Tıpkı Kırşehirli olarak, verdiği yoğun emek sonucunda, yüksek oy alarak 3. sıradan PM’ye girmeyi başaran Yıldırım Kaya’nın mücadelesi gibi. Kutlarım Sayın Yıldırım Kaya’yı…