Türkiye zor ve sıkıntılı bir süreçten geçiyor. Ülkenin birlik ve beraberliğini bozmak içerideki ve dışarıdaki terör örgütleri ve onun destekçileri her şeyi yapıyor.

Türkiye zor ve sıkıntılı bir süreçten geçiyor. Ülkenin birlik ve beraberliğini bozmak içerideki ve dışarıdaki terör örgütleri ve onun destekçileri her şeyi yapıyor.
İşte geçtiğimiz hafta İstanbul Beşiktaş’ta bombalı saldırıyla büyük çoğunluğu polis memuru olmak üzere 44 insanımızı şehit verdik. Henüz bu saldırıyı unutamamışken, Cumartesi günü de Kayseri’de aynı şekilde askerlerimize yönelik bombalı saldırı yapıldı. 14 askerimiz şehit düştü. Bunlardan üçü de Kırşehirli hemşehrimiz.
Ne diyeyim Allah ülkemize ve milletimize sabır versin. Şehitlerimize rahmet, geride kalan gözü yaşlı ailesine ve sevenlerine de başsağlığı ve sabırlar diliyorum.
Uzun zamandır Kırşehir’le ilgili bir yazı planlıyordum. Alt yapı çalışmaları ile tarumar olan yollar, caddeler, sokaklarla ilgili değişik açıdan bir yazı kaleme alacaktım.
Bir şehrin ana caddelerini delik deşik etmek pek öyle her hangi bir belediye başkanının yapacağı, cesaret edeceği işlerden değil.
Bu yolları, ana arterleri delik deşik etme işini yapmaya kapsamlı olarak önce rahmetli Hakkı Göçen ağabeyimiz cesaret etti. İyi de etti. Kaynağını da buldu. Bitirdi de. Kırşehir o günden günümüze bu alt yapıyı kullandı.
Ancak zamanın gidişine göre, malzemelerin eskimesi, taleplerin artması nedeni ile mevcut alt yapı yetmiyorsa ne yapacaksınız?
Tabii ki bu alt yapıyı yenileyeceksiniz, kapasiteyi genişleteceksiniz ve bu sizin bir kent belediye başkanı olarak birinci sıra önceliğiniz olacak.
Şehri cilalayıp, allayıp pullayıp satış yapmayacak gerçek bir belediyeci gibi şehrin ana aort damarını/damarlarını açık tutacaksınız. Tutacaksınız ki, kan akımı tam olarak sağlansın. Şehir bir daha delik deşik olmasın. Konutları olur olmaz yerde lağım suları basmasın.
Başına gelmeyen bilemez lağım suyu basmasının ne olduğunu. Kendi evimde iki kere yaşadığım için ben bilirim. Duttan düştüm çünkü.
Bu açılardan her ne kadar insanlarımız perişanlık çekiyorsa, esnafımız sıkıntı yaşıyorsa, toz ve çamur yeniden gündemimize giriyorsa da; bu olmazsa olmaz hizmeti yaptığı için Belediye Başkanımız Sayın Yaşar Bahçeci’yi bir kere daha tebrik ederim.
Yaptığı her işi başarıyla bitirdiği ve şehrimizin çehresini değiştirdiği gibi bu işi de başarı ile bitireceğinden ve delik deşik edilen bu caddelerin eskisinden daha güzel yeniden yapılacağından hiçbir kuşkum yok.
Kuşku duyanlar en son yapılan Uğur Mumcu Anıtı’ndan Dinekbağı yolunun kesiştiği o caddeye boş vakitlerinde şöyle bir göz atsınlar.
Bu konuyu şimdilik burada bitirelim.
Türkiye’de önemli gelişmeler oluyor.
Türkiye “Kurtuluş Savaşı”ndan bu yana ilk defa kapsamlı bir saldırıya karşılık topyekun bir mücadele veriyor.
Kendilerini müttefik bildiğimiz ülkeler tarafından yıllarca ileri karakol görevini görmekle yükümlendirilen NATO ülkesi Türkiye’ye karşı, birinci dünya savaşından sonraki paylaşımdan daha acımasız ve korkunç bir paylaşım planı dayatılmak isteniyor. Daha doğrusu son gelişmelerin, akan son kanların arkasında bu hain plan mevcut.
Kullandıkları enstrümanlar da birbirinden korkunç ve acımasız. Türkiye’yi sonsuz bir kaosa ve kardeş kavgasına, iç savaşa sürüklemek için ellerinden geleni ardlarına koymuyorlar.
Daha önceki yazılarımda da söz etmiştim. Üstüne basa basa tekrar söylüyorum. Bu kaostan ancak hep birlikte tek vücut olarak birleşirsek çıkabiliriz. Geçmişin sonu gelmez kısırdöngüsüne hapsolup, koltuk için acımasız, ayrıştırıcı eleştiriler yaparak gündemde kalmaya uğraşırsak, kendimizi de, ülkemizi de kaosa sürükleriz ki; sonunun nereye varacağına dair çarpıcı örnekler Irak ve Suriye’dir. Harap olmuşlardır.
Korkunç ve tahayyül edilemez değil mi?
Aslında oyun kurucular yazdıkları senaryoları uygulamaya koyuyorlar. Acele de etmiyorlar. Sıkıştıkları zaman geri adım atıp bekliyor, sonra tekrar kendi planları doğrultusunda hamlelerini yapmaya devam ediyorlar. Başkanlarının Obama, Trump olması, başbakanlarının Merkel vs. olması, sistemlerinin başkanlık olması, parlamenter sistem olması falan önemli değil.
Derin devletlerinin politikalarını kesintisiz uygulamakla yükümlüler. Ve uyguluyorlar.
Oyunu bozmaya kalkıştığınızda, ya da bozma yolunda yürüdüğünüzde önünüze kendi içinizden bir hain örgütü çıkarıp darbe yaptırmaya çalışıyorlar, bölücü örgütü kışkırtıyorlar, terörü tırmandırıyorlar, uyuyan örgütleri uyandırıyorlar, yetmezse etnik kavgaları körükleyecek çok acımasız terör eylemleri planlayıp uyguluyorlar, yetmezse ekonomik argümanlarını devreye sokuyorlar, satın aldıkları basın mensuplarını kullanmaktan çekinmiyorlar.
Kendi çıkarlarına ne amaçla hizmet ettiği belirsiz, kullanışla basın mensuplarını, yaşadıkları doğup büyüdüğü ülkesine “cehennem ülke” dedirterek, bir şebek gibi kapı kapı dolaştırıyorlar.
Akademisyenleri kullanıyorlar. Kısaca hedefleri için her yol mubah.
Peki hedefleri ne?
Somutlayalım: Esas ana tema enerji. Enerjinin kendi kontrollerine geçmesi. Türkiye’nin bölünüp kendilerine sadık yeni bir devletin kurulması. Geçmişte olduğu gibi pısırık bir ülke haline gelmiş, “yetmiş sente muhtaç” hale gelmiş, onların eline bakan, milli geliri gerilemiş, halkı sefaletle boğuşan bir Türkiye. Kolu kanadı kırık bir ülke.
Planladıkları, uygulamaya çalıştıkları bu.
Böylece, gelecek yüz yıllarını garanti altına alacakları gibi bu hercümerçte bol bol silah satarak zenginliklerine zenginlik katmaları. Ucuz enerjiyi kullanarak imal ettiklerini misliyle tekrar bize kakalayarak refahlarına refah katmaları.
Bu zihniyet yabancı değil bize. Evet, nereden tanıyoruz bu zihniyeti? “Yedi düvele” direnmiş o kahramanın, Atatürk’ün bunlara diz çöktürmesinden tanıyoruz.
Bu amaç için artık ordularını kullanmıyorlar. Başka orduları savaştırıyorlar. Kendileri çıkarlarına göre onlara lojistik destek veriyorlar.
Açarsak: Türkiye muhtemel bir PYD savaşında aslında PYD ile savaşmayacak. Onun arkasındaki güç/güçler ile savaşacak.
Suriye’deki savaş da tam bu. Adına “Vesayet Savaşı” deniyor. Savaşın arkasında başka devletler var.
Bu anlayışa göre de yeni bir savaş biçimi giriyor gündeme. Detaya girmeyeceğim ama “dördüncü nesil savaş” denen “doğrusal olmayan savaş” denen bu savaşın unsurlarına bakarsak bize hiç de yabancı olmadığını görüyoruz.
Nedir bu unsurlar? Vikipedi ne diyor?
Sayalım:
• Karmaşık ve uzun dönemli (yazımızda aceleleri yok diye belirttiğimiz husus)
• Terörizmi kullanan. (Nasıl oluyor? Alman Lisesi kapatılıyor, Alman konsolosluğu kapatılıyor ve kısa süre sonra tam da orada bir canlı bomba patlıyor. Çarpıcı değil mi? Hamlemitoğlu Alman istihbaratının casusluk çalışmalarını, FETÖ bağlantılarını yazıyor anında infaz ediliyor. Ya da en son İstanbul’da patlatılan ve 44 yurttaşımızı şehit eden o bombalama eyleminden sonra bir takım kanalların birden bire hakim noktalardan canlı yayına geçmesi. Turizmin hedeflenmesi)
• Milli olmayan ve milli sınırları aşan hüviyette.(AB ülkelerinde PKK faaliyetleri aleni yapılıyor)
• Teferruatlı psikolojik savaş. Bilhassa medyayı manipüle eden.(Basını yakından izleyenler, çarptırılmış haberleri tespit edenler, bu hususu daha iyi anlayabilirler)
• Politik (Bizdeki politik gelişmeleri bu yönden iyi takip edin. HDP sıralarının AB büyükelçileri tarafından doldurulmasının ne anlama geldiğine bu açıdan bakın), ekonomik (darbe girişiminden hemen sonra bazı kuruluşların notumuzu düşürmeleri, doların hızla yükselmesi vs.), toplumsal (HDP binalarının bazı gruplarca basılması, etnisitenin kışkırtılması) ve askeri (El Bab’ta ana karargahımızın bombalanması vs.) mevcut şebekeler kullanılır.
• Bütün şebekelerin aktörlerini içine alan düşük yoğunluklu çatışmalarda cereyan eder.
Parantez içindekileri daha anlaşılır olması için ben yazdım.
Devam edelim, Vikipedi’den özetle:
“Bu savaş düşmanın maneviyatını, kazanma azmini kırarak etkili olmayı amaçlar. Terörist saldırılarla toplumu yıldırmayı amaçlar. Sivil toplum örgütlerini kullanarak psikolojik yıldırma yapar. Din ve mezhep çatışmaları çıkarmak, etnik çatışmalar çıkarmak onları körüklemek belli başlı taktikler arasındadır.”
Şimdi kavram oturdu değil mi? Yaşadığımız olayların ne olduğu daha iyi anlaşıldı sanırım. Bu taktikler bize hiç yabancı değil. Onların acelesi yok ama Türkiye’nin acelesi var.
“Birlik ve bütünlük”, anahtar kelime.
Bu karmaşadan çıkmanın tek yolu bence.