Bahçemde oturmuşum ıhlamur ağacının altındaki masama…
Yine yazmak istiyorum Kırşehir’in çaresizliği, değişmeyen kaderini…
Yaz günleri geride kalıyor, havaları serinledi, bahçemde akşamları artık oturamıyoruz.
2018 yılının da hızla ilerlediğini görüyorum.
Düşünüyorum duygulanıyorum, elem duyuyorum, geçip giden yılları hatırladıkça…
Ne karanlık yıllardı diyorum, dışarıyı seyre dalıyorum.
Bir zaman tünelinden geçiyorum.
Böyle havalarda ben hüzünlenirim oldum olası nedense…
Havalar soğuyor, kimilerine göre pastırma sıcakları yaşıyoruz gündüzleri…
Serçeler bir o yana, bir bu yana kanat çırpıyorlar…
Ya kumrular?
Gökyüzü maviler giyinmiş gibi, bulutlar akıyor.
Aklıma bir soru geldi gökyüzüne bakarken:
“Hayatın açılıp, kapanan perdelerini bilen var mı?”
Şu yalan ve boş dünyada yaşadıklarımıza bir bakın…
Devletlerin kavgası, insanların menfaat ve çıkar ilişkileri…
Siyasette akıl almaz hatalar, yanlışlar sürüp gidiyor. Siyaset tam anlamıyla ayaklar altında.
Atatürk’ün ve silah arkadaşlarının kan ve gözyaşlarıyla kurduğu ve bugünlere gelen Cumhuriyetimizin içine düştüğü duruma bir bakın. Geleceğimizden endişe ediyorum ne yazık ki...
Ekonomide yaşanan dalgalanmalar, herkesin alım gücünü düşürmüş, insanlar adeta veryansın ediyor. İğneden ipliğe her şeyin fiyatı birkaç ayda neredeyse ikiye katlanmış. İnsanlar pazara, markete gidemez oldu.
Geçen yıl bu zaman 1 lira olan domatesin kilosu 7 liraya, bir kilo sütün kilosu 4 liraya çıkmış, gıda fiyatları uçmuş durumdayken kışa hazırlanıyoruz.
Çocukların okul ve eğitim masrafı iki-üç katına çıkmış, cepler boşalırken, kış ayrı bir dert. Doğalgaz ve elektrik fiyatları yüzde 30 artmış, kömür fiyatları yüzde 100 artarken, bu kış nasıl geçer bu fakir fukara için?
Bunlara kafa yorarken; hainler güruhu PKK, IŞİD, FETÖ’nün hâlâ kökü kazınamadı. Bu hain örgütler, daha başka bölücü şerefsizler el ele vermişler Atatürk’ün büyük Türkiye’sine saldırıyorlar, terör estiriyorlar…
Yaşananları gördükçe insan üzülmeden edemiyor. Eyvah Türkiyem, eyvah vatanım!
Kırşehir’deyim, akşamın mahmurluğu çökmek üzere, elem duyuyorum, ülkemizin geleceğinden, terör olaylarından kaybettiklerimiz, canlarımız, askerlerimiz canımızı yakıyor.
Daha nereye kadar gideceğiz böyle?
Kırşehir’de insanlar yaşadıkları ekonomik krizin altında ezim ezim ezilirken, diğer yandan gösterişler, şovlar, hovardaca yapılan ve boşa giden harcamalar can sıkıyor doğrusu…
Farid Farjad diyor ki hepimizin anlam çıkaracağı şu manidar sözünde:
“Biraz vicdan, biraz bahar, biraz yağmur, biraz hayal, birkaç kitap çokça umut, herkese iyi gelir.”
Anlamak, doğruları yazıp, doğruları söylemek çok çok önemli. Ben kendimi öyle görüyorum.
Hayat sanki bir tiyatro sahnesi, rol yapmak zordur, hele bunu yaşamak imkânsız. Çünkü hayat tiyatro sahnesi değildir. Sadece hayatın perdeleri vardır.
Yaşadığım ve ölümüne sevdiğim ülkeme ve Kırşehir’ime üzülüyorum.
Gazi Mustafa Atatürk’ün kurduğu “ulusum” dediği, Cumhuriyet getirdiği bu güzel ülke her gününün terörle, vatan hainleriyle, Atatürk düşmanlarıyla, meczuplarla, satılmış beyinsizlerle, uğraşmaktan, şehitler vermekten artık bitap düştü!
Tamam; Türk Milleti olarak, topyekûnuz, milli iradeden yanayız. Ama içeride bir kısım soytarılar, hainler her gün terör yaşatıyorlar. Her gün istenmeyen olaylar, her gün gündem değiştiriyorlar. İnanılmaz olaylar yaşıyoruz. Bu durum bütün insanları üzüyor, geriyor!
Ya Kırşehir?
Onu sormayın gitsin!
Siyaset yapıyorlar Kırşehir’in üzerinden. Alay ediyorlar sanki Kırşehir’le, Kırşehirlerle!
Bense bütün olumsuzluklara kafa yoruyorum. Başkaları gibi, sahtekârlar, yalakalar, ihaleciler gibi çıkar ve menfaat peşinde koşanlar gibi olamıyorum. Karakterim olsa gerek.
Adam sen de öyle yap, kuyruk salla diyemiyorum. Ben ülkemi seviyorum. Ben Kırşehir’imi seviyorum.
Kendimi şuan sanki bir kıyı kasabasında, deniz kenarında hissediyor, dalgaları, fırtınaları seyrediyorum. Her türlü olumsuzluklara rağmen mutlu olmak istiyorum.
Büyük umutlarla girdiğimiz, ama ümitlerimizin tek tek boşa çıktığı, 2018 yılının son aylarına girerken, ülkem adına, Kırşehir’imiz adına umutlarımız tomurcuklanıp bize yaşama sevinci katar mı, böyle bir ortamda…
Aklımda neler var, toparlayamıyorum.
Hayallerim beni yaşayacağım güzel bir Kırşehir düşlüyor.
Yıllar yılı ölümüne sevdiğim Kırşehir için neler yazdım, neler…
Hiç kimse bana bazı değerli hemşehrilerim hariç, “İyi yazmışsın, Kırşehir’in meselelerini ilgililere aktarmış, çözümlenmesini istemişsin. Seni kutluyorum. Sana teşekkür ediyorum” demediler, diyemediler nedense…
Bir teşekkür etselerdi ne olurdu?
Ne mi olurdu?
Onlar için, bir teşekküre asansörsüz onunca kata çıkardım.
Gecenin ayazında o ıssız vadide, dağlarında, ovalarında ülkemizin dört bir yanında barış ateşleri yanar mı?
Ahi kenti Kırşehir’in yaşayan gazetecisi olarak neler hayal ediyorum, neler…
Sevdalar çoğalır, hüzünler biter mi bilemiyorum?
Ahilik Haftası kutlandı. Kırşehir’in sorunları devletin yetkililerine iletildi mi bilmiyorum. Ahilik Bayramı amacına ulaştı mı sizce?
Şair Orhan Veli’nin nasırdan çektiği kadar, biz Kırşehirliler de siyasetten, siyasetçiden çektiğimiz kadar kimseden çekmedik ne yazık ki!..
Neler çektik neler…
Siyasette hiçbir zaman kazanamadık.
Yıldızlara bakamadık, sevmedik, sevemedik nedense.
Bir Kayserili gibi, bir Nevşehirli gibi, bir Aksaray’lı gibi olamadık. Bu iller büyüdü, turizmden, sanayiden, hayvancılıktan Kırşehir’i geçtiler. Bizse bir kuru inat uğruna siyasette yol değiştirdik.
Hatırlayınız inadına CHP’liydiler, sosyal demokrattılar, öyle gözüküyorlardı. Dün atıp tuttukları sağ partiye gittiler ailece. İktidar partisine katıldılar ailece çıkarları için. Çıkar ve menfaatin gözü kör olsun!..
“İnsan yaşlandıkça anlıyor ki; kendi kayığını kendin çekmezsen bir yerlere gidemiyorsun” diye Katharina Hepburn haklı değil mi?
İşte böyledir, böyle anılarla baş başa kalırsın benim gibi
Kendi kendine sorarsın!
Hayat nedir?
Sevdim Kerem’in Aslı’yı sevdiği kadar.
Çalıştım gücümün yettiği kadar…
Kurtaramadım seni tek başıma…
Affet beni Kırşehir…
Affet bizi Kırşehir…