Her şey çok çabuk gelişiyor görünmekle birlikte, aslında geçmişin birikintilerinin bir yansımasıdır. Uzun yılların sorunlarının, yığıntılarının tepkisel bir dışa vurumdur.

        Korku, insani bir duygudur. Doğal karşılıyorum. Baskı insani bir davranış değildir. Korku ile baskı arasında doğrudan bir ilişki ve etkileşim vardır.

        İktidarlar baskıya, sindirmeye yöneldiğinde işler normal kurallarıyla yolunda gitmiyor demektir. Bu sorunları belirli bir süre baskıyla gizlemeye dönük bir politikadır. Aslında açmazın ve çıkmazın başlangıcıdır. Tarih bize baskı, sindirme ve susturma politikalarının devletlerin ve toplumlarının trajik son öyküleriyle doludur. Ders alınması gereken bu geçmişin hazin sonlarını bize sunar. Yakın dönemden bir hatırlatmayla bu yolculuğu sürdürelim. Ülkesini yıllarca demir yumruklarla yöneten, baskı ve korkuyla toplumu sindirdiğini veya kendisine itaat etmesini sağladığını düşünen diktatörlerin biriken öfke, intikam duygularını hesaba katmadıklarını tarihi olaylar bize miras bırakıyor. Kimi linç edildi, kimi fosseptik çukurlarında gizlenecek kadar zavallı aştı.

      Kalabalıklara güvenilmez. Hiçbir iktidar gücüne de o kalabalıklara güvenmesini önermem. Dün sizi alkışlayan, yere göğe sığdırmayan o kalabalıkların ertesi gün celladınız olacağını bilmelisiniz.

       Sessizliğe de güvenmeyin. Korku duvarları aşıldığında o sessizliğin nasıl bir isyana dönüştüğünü de bilmelisiniz. İnsanın doğasında olan itaat duygusunun da dirence evirildiğini yaşayarak öğrenmenin maliyeti toplumsal olarak ağır tahribatlara yol açar. Onun için kulaklarınızı tıkayarak, kafanızı kuma gömerek sorunları aşamazsınız. Dış güçlerin kışkırtma masallarının sahici olmadığını bilerek akl-i selim düşünün. Davanın fedailerine de güvenmeyin. Her iktidarın önce kendi çocuklarını yediğini ve çocukları tarafından altının oyulduğu gerçeğini de unutmayın. Kiralık kalemlerin tozpembe tabloları da sizi yanıltmasın. Onlar çabucak yeni ev sahiplerine de biat ederler. Çünkü omurgaları yok ki! Çünkü “ bir davaya taraf olanlarda sadakat hissi tehlikelidir; dava sadakati tektir ve dostluğu yoktur.”

        Güvenceniz adalet olmalıdır. Adalet kalabalıkların güvencesi iken sizin de koruyucu zırhınız olur. Ne kadar adaletli iseniz o kadar güvencedesiniz. Sahip olduğunuz gücün karanlık odalarına da asla güvenmeyin. Yeni güç sahibinin koruyucusu olmak için hazırda beklediğini unutmayın.

         İkbali düşünerek yola çıkanlar geçmişin üzerine sünger çekip, yüzleşmezlerse gelecekte aynı bahtsızlık kendilerini de bulur. Her şey geçmişte saklıdır belirlemesinin gerçekliği bütün ihtişamınıza rağmen sizi bulur. Gündüz ölgün bakışlarınıza, gece uykularınıza kâbus olarak döner. Bütün adalet söylemleriniz; geçmişin haksızlıklarıyla yüzleşip, hesaplaşmadığınız sürece boş bir avuntudan ibaret kalır.

       Geçmişin kötülüklerini halının altına süpürüp yeni başlangıçlar yapamazsınız. Yüz yıllık cumhuriyetin; haksızlıklarıyla, hukuksuzluklarıyla yüzleşme cesaretiniz, hesap sorma kudretiniz, kimin altında kalacağı endişesi taşımadan bütün tuğlalarını çekecek misiniz? Sorunun düğümü burada ve siz o düğümü adaletin hakkaniyet darbesiyle yok etme kudretini ve cesaretini gösterecek misiniz?

      Hak, hukuk, adalet sözleri tarih boyunca çokça dillendirilen ve uğruna ağır bedeller ödenen fantastik mi kılacaksınız, uygulayacak mısınız? Karanlıklara gömülmüş, pusuda bekleyen karanlık güç odaklarını dağıtacak mısınız? Yoksa yeşillenmiş karanlık güç odaklarının yerine mavilerini koyarak yolunuza devam mı edeceksiniz?

       Korku duvarını yıkarken, kendi korku duvarınızı mı inşa edeceksiniz? Cumhuriyetin baş belası “özel “ mahkemelerini darmadağınık edip adalete giden yolu güvenli kılacak mısınız? “Gizli tanık “ masallarını ortadan kaldırıp, herkesin her an masumiyetine el koyan yasalardaki bu giyotini temizleyip, insan onuruna uygun düzenlemeler yapacak mısınız? Herkesin her an “öteki” olup cezalandırılmasının yolunu açan çağdışı yasaları “beka”, hassasiyet”, özel koşullar” masallarının ardına gizlenerek sürdürecek misiniz? Veya yok hükmünde sayıp tarihin çöplüğüne fırlatacak mısınız?

      Şiddet çağrısı dışında sınırsız bir düşünce ve ifade özgürlüğünü sunacak mısınız? Demokrasinin iki temel sacayağı olarak gördüğüm eşitlik ve ifade özgürlüğünü hukuki düzenlemeleriyle uygulayacak mısınız?

       Kötülüklerin ve kötülerin ayrımsız hesabını soracak mısınız? Boynu kırılan askeri vesayetin yerine oluşturulan sivil-yargısal vesayeti dağıtıp hesap soracak mısınız? Talana son verip, talancıların mallarına kamu adına el koyacak mısınız? Bütün kamu görevlilerinin dokunulmazlık zırhını yok edecek misiniz? Yasal eşitliği sadece kâğıt üzerinde bırakmayıp, fiiliyatta uygulayacak mısınız?

       Cumhuriyetin en büyük sorunu her zaman hukuki eşitsizlik olmuştur. Kamu görevlisiyle halk arasındaki bu eşitsizlik sürekli sorun olarak kalmıştır. Bir zırha büründürdüğü “devletin ali menfaatleri “ – her neyse--- adına özellikle güvenlik görevlilerine sınırsız bir hareket alanı sunmuştur. Ve işledikleri veya işlenmeleri muhtemel ihlallerden dolayı güvence altında, dokunulmaz olan bu görevliler tuğlalara dokunmadıkları gibi dokunulmasına da izin vermemişlerdir. Karanlıklarda kalan, binlerce faili bilinen olay bu nedenle meçhule havale edilmiştir. “devletin ali menfaatleri” ---her ne demekse—ve “beka” masalıyla…

       Kutsala dönüştürülen devlet ile yurttaşa dönüştürülemeyen tebaa arasındaki ilişkinin eşitsizliği yüzyıllık cumhuriyetin özetidir.