Eski takvimlerimizde yıl kasım günleri ve hızır günleri olmak üzere ikiye ayrılırdı. Kasım günleri 179 gün sürer 8 kasımda başlayıp 5 mayısta sona ererdi. Hızır günleri ise 186 gün sürerek 6 mayısta başlayıp 7 kasımda biterdi. Bu yüzden 6 Mayıs kış mevsiminin bitip sıcak yaz günlerinin başladığı anlamına gelir ki, bu da kutlanıp bayram yapılacak bir olaydır.

Hıdrellez günü, Hızır ve İlyas Peygamber’in yeryüzünde buluştukları gün olması nedeniyle kutlanmaktadır. Hızır ve İlyas sözcükleri birleşerek halk ağzında Hıdrellez şeklini almış-tır. Hızır’ın darda kalmış nice insanı büyük felaketlerden kurtardığına veya yardımlarına ilişkin çeşitli öyküler anlatılır. “Kul sıkışmayınca Hızır yetişmez.” atasözü ve “Hızır gibi yetişmek” deyimi onun bu yardımcılık niteliğinin belirtisidir. Yunus’un “Yunus Emre bu dünyada iki kişi kalur derler / Meğer Hızır İlyas ola ab-ı hayat içmiş gibi” dizelerinden de anlaşıldığı gibi o bengi suyu içmiştir. Böylece ölümsüz olduğu için her an darda kalanların yardımına gelebile-ceğine inanılır.

Bütün Türk dünyasında bilinen mevsimlik bayramlarımızdan biri olan Hıdrellez, yakın zamanlara kadar ülkemizde etkin bir biçimde kutlanmaktaydı. Hıdrellez için önceden hazırlık-lar yapılır. Birkaç gün önceden evler, üst -baş, giysiler, mutfaklar baştan başa temizlenir. Çünkü temiz olmayan evlere Hızır’ın uğramayacağına inanılır. Bazı yörelerimizde duaların ve istek-lerin kabul olması için sadaka verme, oruç tutma, kurban kesme âdeti de vardır. Zira tüm bu hazırlıklar Hızır’a rastlamak amacına yöneliktir.

Hıdrellez gecesi Hızır’ın uğradığı yerlere ve dokunduğu şeylere feyiz ve bereket vereceği inancıyla çeşitli uygulamalar yapılır. Yiyecek kaplarının, ambarların ve para keselerinin ağızları açık bırakılır.

Törenler baharda doğanın uyanmasına paralel olarak insanların da talihlerinin açılacağı inancıyla, şanslarını denemek için yapılır. Hıdırellezde baht açma törenleri de oldukça yaygın olarak uygulanan ritüellerdendir. Bir gün önce, akşamdan kimi kadınlar ve genç kızlar avlu-daki gül fidanlarının dibine dileklerinin simgeleyen nesneler koyarlardı. Bir bebek, ev, bağ-bahçe, araba isteyen kimseler, hıdrellez gecesi herhangi bir yere istediklerinin küçük bir mo-delini yaparlarsa Hızır’ın kendilerine yardım edeceğine inanırlardı. Bu davranış ve beklenti, erkeklerin gözünde bir çeşit batıl inanış olsa bile buna karşı çıkılmazdı.

Hıdrellezden bir gece önce kısmetlerinin açılmasını isteyen genç kızlar yeşillik bir yerde veya bir su kenarında toplanırlar. İçinde su bulunan bir çömleğe kendilerine ait yüzük, küpe, bilezik gibi şeyler koyarak ağzını bir tülbentle bağladıktan sonra bir gül ağacının dibine bırakırlar. Sabah erkenden çömleğin yanına giderek bahtlarının açılması için dua ederler. Ardından niyet çömleğinin açılmasına geçilir. Çömleğin içindekiler çıkarılırken bir yandan da mani ustası hanımlardan biri maniler söyler. Buna göre eşyanın sahibi hakkında yorumlar yapılır. Hıdrelleze özgü bu uygulama temelde bu şekilde yapılmakla birlikte, yörelere göre bazı farklılıklar da gösterebilmektedir.

Hıdrellez kutlamaları daima yeşillik, ağaçlık alanlarda, su kenarlarında, bir türbe ya da yatırın yanında yapılmaktadır. Bazı yörelerde hıdırellezde baharın taze bitkilerini ve taze kuzu eti ya da kuzu ciğeri yeme adeti vardır. Baharın ilk kuzusu yenildiği zaman sağlık ve şifa bu-lunacağına inanılır. Bu günde kırlardan çiçek veya ot toplayıp onları kaynattıktan sonra suyu içilirse bütün hastalıklara iyi geleceğine, bu su ile kırk gün yıkanılırsa gençleşip güzelleşilece-ğine inanılır.

Hıdırellez gününün asıl şenlikli kısmı, kuşluktan sonra hava uygunsa kırda, bahçede eğlenmekti. Kırşehir’de bu eğlenceler Üçgöz, Çukurçayır, Hırla gibi yerlerde yapılır, burada salıncaklar, dönme dolaplar, atlı karıncalar kurulur, cambaz gösterileri düzenlenirdi. Bu eğlen-ceye de yalnızca kadınlar ve çocuklar katılırdı. Birkaç aile bir araya gelir, o gün için

hazırladıkları yiyecek, börek, tatlı vesaireyi birleştirerek sohbet ederler, çocuklar ve gençler için salıncaklar kurulur, ip atlanır, top oynanır, bir bayram havasında hoşça vakit geçirilirdi.

Ne yazık ki bugün yaşadığımız çağın yıpratıcı akışı içinde kültürümüz değişmektedir. Keşke bu güzel geleneklerimiz bir şekilde yaşatılsa, kaybolup gitmese. Çünkü ulusumuzu sonsuza kadar yaşatacak olan gelenekler bizim öz kültürümüzdür. Atatürk’ün “Kültürünü kaybeden uluslar başka ulusların avı olur.” sözünü unutmayalım,

Yine de hıdırelleziniz kutlu; tüm günleriniz bahar aydınlığında olsun...