“Hayat nasıl da geçiyor, zaman hiç geçmezken.” [Cahit Zarifoğlu]

Saatin içindeki yelkovana bakarsak eğer bu uzun çubuklu nesne, vakti öldürmeye hevesli insan için yerinden kımıldamak bilmez. Ancak kendisine verilen en güzel hediye olan zamanın kıymetini bilen için ise hızlıca akıp geçer. Zaman kavramını ‘Beklenen’ isimli şiirinde Necip Fazıl, herkes için o dakikaların aynı şekilde geçmediğini ne güzel belirtmiştir!

Evet hayat da, zaman da geçiyor, yine bir Ramazana daha kavuştuk. Sizlere bu Ramazanda da geçen yıl olduğu gibi çok eski Ramazan âdetlerinden örnekler, hikâyeler, fıkralar, şiirler paylaşacağım. Hepinize hayırlı Ramazanlar diliyorum.

“EVLERDE RAMAZAN HAZIRLIKLARI”

“Mübarek Ramazan’da evlerde yapılacak ilk iş, temizlikti. O dönemlerde, yerlerde muşamba, duvardan duvara yekpare halı, fayans, parke ve cam cila bilinen şeyler değildi. Ta neden sonra, Avrupa’da icat edilen yer muşambaları, zengin konaklara, evlere girer olmuştu. Evlerin odalarında ya kilim veya halılar serili olurdu. Bazı ev ve konakların kışın oturulan odalarına, halı veya kilimlerden önce alta gayet ince Mısır hasırı yayılırdı. Koridor ve sofalarda genellikle yolluk denen kilim veya halılar serilirdi.

Ramazan hazırlığında, bütün bunlar kaldırılır, ipe gererek sopalarla vura vura toz, toprakları çıkarılırdı.

Leğenlere sular konur, yerler önce bir güzel silinir, sonra da özel fırçalarla yer tahtaları oğularak tertemiz edilirdi. Temizlikten sonra, akşama doğru kuruyan döşeme tahtaları bembeyaz veya çıralı tahta ise kehribar gibi sapsarı bir hal alır, hâttâ mis gibi de kokardı. Ayrıca pencerelerdeki perdeler silkilir, cam ve çerçeveler silinir, temizlenirdi.

Öte yandan ve genellikle tencere, tepsi, kap-kacak kalaya gönderilir. Gerekirse mutfaklar badana edilir, yerlerdeki kırmızı malta taşları ovulur, bu arada küp kapağı tahtanın ve üstündeki patiska örtüsünün de yıkanması unutulmazdı. Uzaktan şöyle bir bakınca, kırmızı toprak küpün üstündeki tahta kapak ve beyaz örtüsünün üstüne, başaşağı konulan, kalaydan yeni gelmiş maşrapanın duruşu adeta insanı büyülerdi.

Evlerde Ramazan hazırlığı olarak yürütülen işlerden biri de, büyük çamaşır yıkamaktı. Evdekilerin yatak, yorgan, yastık yüzlerinden başka misafir takımları yıkanır, ütülenir, yüklüğe kaldırılırdı. O zamanlar, çamaşır yıkamak çok zor bir işti. Bütçesi elverişli olmayan evlerde besleme, evin kızı, yoksa mecburen hanımı bu işi üstlenirdi. Her evin mutlaka büyücek bir çamaşır kazanı olurdu.

Yakın zamanlara kadar elle çamaşır yıkama işi ve bu işleri yapan çamaşırcı kadınlar vardı. Bu elle çamaşır yıkama işi ile ilgili olarak da hanımlar arasında bazı tekerlemeler oluşmuştu: Çamaşırdan çıkandan süpürge bile kaçar, demek çok acıkırlarmış.. Oğlu veya kızı nankörlük eden analar: Sizi büyütmek için senelerce el kapısında çamaşır yıkadım, türü sözler duyulurdu...”[Nüvit ATEŞ, Milliyet Gazetesi 1988 yılı] 

*

CAMİYE GELMEK BAŞKA NAMAZA GELMEK BAŞKA

Harun Reşit, bir Ramazan günü, Behlûl’e tembihte bulundu:

--- Akşam namazında camiye git, namaza gelen herkesi saraya iftara davet et.

Akşam oldu, namaz kılındı, namazdan sonra Behlûl, 5-10 kişilik bir gurupla çıkageldi. Harun Reşit, şaşkınlık içinde sordu:

--- Behlûl, bu ne hal? Ben sana namaza gelen herkesi saraya iftara çağır demedim mi?  Sen ise o kadar cemaatin arasından bir sofralık bile adam getirmemişsin…

--- Efendimiz, siz bana camiye gelenleri değil, namaza gelenleri iftara çağırmamı söylediniz. Namazdan sonra bendeniz cami kapısında durdum, çıkan herkese tek tek hocanın namaz kıldırırken hangi sureyi okuduğunu sordum. Onu da yalnız bu getirdiğim kişiler bildi. Camiye gelen çoktu ama namaza gelen demek ki yalnız bunlarmış.

**

RAMAZAN MENKÎBESİ: (Menkîbe: Tarihten kırıntılar, Frenkçe; anekdot demektir.)

“Sadrazam Ragıp Paşa bir gün arkadaşı şair Haşmet’e sormuş:

---Haşmet. Senin borcun var mı?

---İnsan borçsuz olur mu Paşam? Elbette benim de mahalle bakkalına sekiz yüz kuruş kadar borcum var.

---Ben sana mahalle bakkalının borcunu sormuyorum. Oruç borcun var mı? Onu soruyorum.

---Yook Paşam. Oruç borcunu siz soramazsınız, onu ancak Allah sorar. Sizin soracağınız borç bakkal ve kasap borcudur.”

**

Bir Bektaşi Nefesi:

“…Arif isen özün yokla

Tevekkül kapusunu bekle

Genç buldun ise pek sakla

Duyurmak olmaz nâdâna

Besleme gazap atını

Çekersin zulumatını

Tepele nefsin itini

Zarar gelmesin bedene

Gönlünü yüksekten indir

Ar etme alçağa kondur

Açı doyur, susuz kandır

İbade borcun öde…”