Yaz mevsimini geride bırakıp sonbaharın serinliğine yavaş yavaş girerken, ilimizde de düğünlerin birer birer azaldığını fark ediyoruz. Malum, Anadolu’da düğünler en çok yaz aylarında yapılır; köydeki gurbetteki herkes izne gelir, davullar zurnalar hiç susmaz. Şehirde de durum farklı değildir; her hafta sonu bir salonda mutlaka ışıl ışıl bir düğün vardır. Normalde düğünlere gitmeyi çok sevmem ama gitmişken yaptığım eski ve yeni gözlemlerimi sizlerle paylaşmak istedim. Geçenlerde Kırşehir'de katıldığım bir düğünde bu değişimi iyice hissettim. Müzikler, eğlence anlayışı, hatta pistte oynama şekilleri bile geçmiş yıllardan çok farklıydı. İşte bu yazıda biraz o gözlemlerimden, biraz da eskiyle yeniyi karşılaştırarak bahsetmek istiyorum.
Eskiden bir düğüne gidince müzik sırasını az çok bilirdik. Önce ağır ve duygulu bir giriş yapılır, ardından orkestranın coşmasıyla hareketli ezgiler başlardı. 7’den 70’e herkes pistte olurdu. Elinde mendil sallayan teyzeler, gömleği terden sırılsıklam olmuş amcalar… O an herkesin ritim duygusu olurdu birden. Düğün değil sanki milli takım gol atmış!
Ama şimdi öyle mi?
Yeni nesil düğünlerde damat sahneye “DJ eşliğinde” iniyor. Hadi onu geçtim, bazı düğünlerde gelin-damat ilk danslarını yabancı bir şarkı eşliğinde yapıyor. Tamam, romantik olabilir ama bizim alıştığımız o geçişlerin, o samimi havanın tadı bir başkaydı.
Eskiden halay başında durmak bir meziyetti, şimdi dans pistinde “TikTok koreografisi” yapmak moda. Hele bir de çift sosyal medyada takipçili ise… Aman Allahım! Düğünde önce içerik üretiliyor, sonra eğleniliyor.
Müzik kültürü artık "düğün eğlencesi"nden çok "düğün performansı"na dönüştü. Eskiden müzik “duyulmak” içindi, şimdi daha çok “görülmek” için var. Işıklar, dumanlar, lazerler… Neredeyse düğünde sahne alan ünlü bir sanatçı zannediyorsun, bir bakıyorsun dayının oğlu Erkan’mış.
Ama bazı şeyler hâlâ değişmedi. Halaylar, oyun havaları hâlâ ayakta. Fakat onlar da artık remix halinde. Ritmi tutturmak zor; teyze oynuyor ama yüzünden okuyoruz: “Nerede o bizim kasetli halaylar!”
Mesela Kırşehir düğünlerinde yerel ezgiler olmazsa pist eksik sayılırdı. İnsanlar masadan kalkmaz, sahnenin önüne dizilirdi. Şimdi o parçalar ya düğün başlamadan önce kısa bir arada çalınıyor ya da "kapanışta nostalji yapalım" diye sonlara bırakılıyor. Halbuki düğün, bozkırın sesi olmadan tamamlanır mı?
Bir de şu “gelin alma” seremonisi vardı hani… Kapı önünde davul-zurna çalar, ev halkı duygulanır, damat halay çekerek içeri girerdi. Şimdi gelin evden çıkarken drone çekimi yapılıyor. Bacanak drone uçuruyor, dayı Instagram'dan canlı yayın açıyor. Düğün mü, Netflix dizisi mi belli değil.
Eskiden Kırşehir’in bir köy düğününe gidince yemek faslından sonra biri sazı eline alır, “Haydi kalkın, gardaşım oynasın!” diye bağırırdı. Şimdi herkes sahneyi DJ’e emanet etmiş, playlist haftalar önceden hazırlanmış. Halay bile sırayla değil, “isteğe bağlı rastgele karışık” artık.
Yani demem o ki; her şey gibi düğün müziği de değişiyor. Kimisi “Nostalji güzeldi” diyor, kimisi “Yeni nesil daha renkli.” Bana sorarsanız, önemli olan müzik ne olursa olsun herkesin oynayabildiği bir yer bulması. Çünkü düğün dediğin şey, hayatın o kısa, hızlı temposunda biraz durup “hadi bir göbek atalım” demektir.
O yüzden ister modern şarkılar çalsın, ister eski ezgiler…
Yeter ki pist boş kalmasın!