Sizinle bir antlaşma yapalım bu hafta… Halkla yolculuğa çıkalım.

Haftanın yazısı, halkın feraseti, seçimi üzerine olmakla birlikte, kimseyi yönlendirme kaygısı ve amacı taşımıyor. Bir durum tespiti diyebilirsiniz.

İnsanlık; aydınlıkla karanlığın, iyilikle kötülüğün kavgasını yaşar asırlardır.

Ben; aydınlığın ve iyiliğin tarafıyım. Tarafımı belirtmemin bir sakıncası olmadığı gibi, bu benim bir zorunluluktur. Benim taraf oluşum, halkın tarafında olduğum anlamına gelmez.

Çünkü, halk denen o kalabalıkları güvenilir, inandırıcı bulmam. Sorgulamaktan yoksun, itaati temel ilke edinenlerin her geçen artıyor maalesef…

Okumaktan, anlamaktan, kavramaktan ve sorgulamaktan yoksunsa bir insan bundan topluma fayda olmayacağını herkes bilir sanırım.

“Yalanlamak ve reddetmek için okuma!

İnanmak ve her şeyi kabullenmek için de okuma!

Konuşmak ve nutuk çekmek için de okuma!

Tartmak, kıyaslamak ve düşünmek için oku!“

Okumayanların kıymetlendiği, baş tacı edildiği, kırıntılarla beslendiği o halkın çoğunluğu bulunmaz Hint kumaşı misali tepeden bakar kendisinden farklı olanlara… Bu nedenle fazla güvenmeyin.

Çünkü; o halk cahiliye devrini kötülerken, ağzından “kitap okuyanları gördükçe beni afakanlar basıyor” diyen profesör unvanlı zevatı baş tacı yapmaktan çekinmeyen çoğunluk.

O halk; analarının, babalarının cesetlerini musalla taşında unutup mal paylaşımı kavgasına giren çoğunluk.

O halk; hayatı boyunca bir tek kitap okumadan, dağarcığındaki iki yüz sözcükle Aristo’dan daha büyük filozof kesilenlerdir. Bu nedenle, okuyanları, yazanları, düşünenleri düşman belleyenlerdir.

O halk; on beş yaşındaki bir çocuğun öldürülmesini olağan karşılayıp, alkışlayan fikirsiz çoğunluktur.

O halk; altı yaşındaki kızın tecavüze uğramasını sessizce izleyen ahlaksız çoğunluktur.

O halk; hazine tam takır nereden size bunlar ödenecek diyene; neden, nasıl, kim boşalttı diye sormayan garip varlıklardır.

O halk; gözlerinizin içine nefretle bakıp, erkekleri hayvanlarla evlendirecekler sapkınlığını şuursuzca söyleyeni kendinden geçercesine alkışlayan çoğunluklardır.

O halk; yakın, yıkın diye saldıran, insanın ölümü üzerine hamasetle kutsalları kullanmaktan çekinmeyenin peşine takılmaktan yorulmayanlara ne denir ki!

O halk; uzaklardaki haksızlıklar için bağırıp, çağıran ancak komşusuna haksızlık yapmaktan çekinmeyenlerdir.

O halk; yüzlerce liralık elektrik borcu için evine haciz memuru geldiğinde sessizce boynunu büküp, bazılarının milyarlarca liralık borcunun silinmesini sorgulamayacak kadar ürkek ve korkak olanlardır.

O halk; “çalıyorlar ama çalışıyorlar” diyerek hırsızlığı meşrulaştıranlardır.

O halk; hak ettiği yöneticiler tarafından hak ettiği biçimde yönetilir. Bu nedenle yaşadığı kötülüklerin mağduru, kurbanı değil suç ortağıdır.

O halk; ruhunu düşmanlarının en tehlikelisine satmıştır; budalalığa… Ardından dökeceği timsah gözyaşlarının ise hiçbir anlamı yoktur.

Kavga derinden geliyor.

Sakın haa bu halk en doğrusunu bilir yanılgısına düşmeyin. Kimlerden nemalanır ve kimler ruhlarını yalanlarla okşarsa ona koşar.

Sakın bu halkın veya halkların ferasetine çok fazla güvenip değişimin rüzgârına erken kapılmayın. Çünkü bu halk; aykırı, yeni düşüncelere alışkın da, hazır da değildir.

Bu halk; kendisi için bedenlerini verecekleri de celladına teslim etmekten çekinmeyendir.

Acı çekmekten, acı çektirmekten, acı çektirenleri alkışlamaktan zevk alan halk için; “Kapitalizm dindir. Bankalar kilise. Bankacılar rahip. Zenginlik cennet. Fakirlik cehennem. Zenginler aziz. Fakirler günahkâr. Mülkiyet kutsaldır. Para ise Tanrı. “

Sizi bilmek ama ben böyle toplumlarda sayıları her geçen gün artan insanlardan bir kahramanlık destanı beklemem.

Bu nedenle siz de yazılanları sakın karamsarlık yazısı olduğu düşüncesine kapılmayın. Yılların deneyiminin bir durum tespitidir.