Mesut olmak istiyorsanız, evvelâ keyfinizi kaçıran şeyleri unutmaya çalışınız! Elem verici hatıraları anmak hem şevkinizi kırar, hem enerjinizi ihlâl eder.

Saadet, harici sebeplerden ziyade sizin ruhî haletinize bağlıdır, ona inandıktan sonra mesele yoktur.

Her günün mesaisinde saadeti aramayı bilmeyenler, hayatın sırrına vâkıf olamayanlardır.

Saadet, bir tarlanın içinde saklıdır. Onu bulup meydana çıkarmak için evvelâ taşını, molozunu, temizlemek, sonra toprağı güzelce bellemek, daha sonra tohum ekmek, nihayet muntazaman her gün sulayıp itinalı bakmakla mahsul almak mümkündür. Tarlaya bakmaz da kendiliğinden mahsul vermesini beklerseniz deve dikenleriyle ısırgan otlarından başka bir şey çıkmayacağından emin olabilirsiniz.

Her sabah yataktan kalkınca kendi kendinize şu telkini yapınız: “Dünün elemlerini, kederlerini, kaygılarını gömdüm, bugün yepyeni, taptaze bir hayata başlıyorum. Ondan azami bir istifade temin edeceğim!” deyiniz. Ekseri kimselerin keyiflerini kaçıran dün ve yarındır. Bugünüm de iyi geçti diyebilenler mesuttur.

Saadet taze kopmuş güle benzer, o gün koklamak lâzımdır. Aradan birkaç gün geçerse hem kokusu kaybolur, hem yaprakları dökülür.

Saadet tavında dövülen demir gibidir. Tavı geçtikten sonra sarf edilecek emekler boşunadır. Kalp sektesine uğrayan bir kimseye o anda lâzım gelen tedavi yapılmazsa sonradan dökülecek gözyaşları hiçbir fayda vermez.

Dün ölmüştür, yarın ise doğmamıştır. Berhayat olan yalnız bugündür.

Mesut olmak için kinden, garazdan, hasetten intikamdan salim olmak şarttır. Yaptığı işlerin hesabını vicdanına karşı açık alınla verebilenler mesut olabilirler.

Güzel bir söz, âlicenabane bir hareket, yerinde bir yardım saadete vesile olabilir.

İyi yiyip içmek, mükellef bir apartmanda oturmak, eğlemek, hoş vakit geçirmek bir adamı keyiflendirir, çok zevkli bir şeydir, fakat saadet temin etmez, saraylarda bedbaht kulübelerde mesut olanlar çoktur.

Saadet küçücük taşlardan yapılmış mozayike benzer, o mini mini taşların ayrı ayrı büyük bir kıymeti olmayabilir, ama hepsi bir araya gelince ona paha yetişmez.!

Saadet para kazanmakta, zengin olmakta değil, sevgi ve saygı kazanmaktadır. Ne zenginler vardır ki dünyanın parasını sarf ettikleri halde saadeti elde edememişlerdir. Saadet hürmet ve muhabbet gibi para ile alınmaz.

Münevver bir kafa, temiz bir kalp, sağlam bir bünye, bir kulübeyi saray haline koyabilir, bunlar olmazsa en muhteşem sarayların kulübeden farkı olmaz.

Zaman, fırsat, başkalarının saadetine hâdim olmak için kuvvetli bir irade hayatın üç büyük sermeyesidir ki bunlarla hem kendinizi, hem başkalarını mesut edebilirsiniz.

Saadet âhenkten doğar, tabiatta ahenk, cemiyette âhenk, yurtta âhenk, musikide âhenk, nihayet vücudumuzda âhenk lâzımdır.

Hayatta her şeyin hususi bir dili vardır, mesut olmak için o dilden anlamak lâzımdır. Garp musikisiyle ülfet etmiş bir sanatkâr Chopin’den bir parçayı dinlerken gaşyolur, bu musikiye yabancı kulaklar ise rahatsız olurlar.

Bir güzel tulû veya grup levhası, bir latif manzara, mahirane yapılmış bir tablo, bir sanatkârın gözlerini nurlandırır, onu mesut eder, sanatla alâkası olmıyan bir kimseye bu güzellikler hiçbir şey söylemez, hiçbir zevk vermez.

Hayatımda ben mesut olmadım, diyenler hayatın ihtiva ettiği saadetleri bulup onlardan istifade etmesini bilmiyenlerdir.

Türk genci!

Mesut olmak azminde isen oku! düşün! dinle! gör! tetkik et! anla!

Hayat kirişli bir saza benzer, akort etmesini bilmezsen fena sesler çıkarır. Fakat bir sanatkâr isen onun her teli bir saadet havası çalar.

Zekânı, ahlâkını, vücudunu daima akort et! Bu üç muhtelif saz arasında tam bir ahenk bulunursa saadet havaları gayet güzel çalınır.

Şunu iyi bil ki yaşadığı şartlar içinde mesut olmasını bilmiyen ve gözlerini yarına dikenler beyhude ümide kapılmış olurlar. Bu gibiler tıpkı ormanda başları havada akasyalarda çiçek arayanlara benzerler. Ayaklarının altında çiğnedikleri kır menekşelerinin farkına varmazlar.

Mesut olmak istiyorsan işine dört elle sarıl, ona gönül bağla, onu tam bir feragatle sev, çalış, daima çalış, saadete ulaştıran biricik yol, muntazam, devamlı çalışmadır.

[Selim Sırrı Tarcan tarafından kaleme alınan bu makale 1941 yılında Ulus Gazetesinin ikinci sayfasında ‘Hafta Konuşmaları’ adıyla yayımlanmıştır.]

*

Saklı Kalan Şiirler köşemizin bu haftaki ilk misafiri Aziz Behiç Serengil. 1951 yılına ait bir şiir:

SAADET

Ben bir öğle sonu bir musalla taşında

Namazımı kılarlarken anladım

Parasız, pulsuz, mekânsız da olsa

Yaşamanın saadet olduğunu.

**

İkinci şiirimiz 1952 yılına ait. Unutulmuş şairimiz Sabih Şendil.

SAADET ŞİİRİ

İstersen saadet gelir dize nur nur,

Küçük, kutu gibi bir evimiz olur.

İçinde tertemiz eşyalar bulunur,

İner gökyüzünden kalbimize huzur,

İstersen saadet gelir dize nur nur.

İstersen saadet elimizde artık,

Ben sana delice, gece gündüz âşık.

Gözlerin ufkumu aydınlatan ışık.

Yağan yağmur, yağmur ruhuma ferahlık

İstersen saadet elimizde artık

İstersen saadet bizi hiç bırakmaz,

Güllerden tazesin, bulutlardan beyaz.

Aşkla olur ancak hayatın kışı yazı

Yüz yıl da anlatsam, sevgilim seni az,

İstersen saadet bizi hiç bırakmaz.