İlk bakışta XIII. yüzyıldan itibaren Anadolu esnaf ve zanaatkarları arasında yaygınlaşan, dinî ve iktisadi yönü yanı sıra askerî, siyasî et­kinlikleri de olan bir mesleki örgüt gibi görülen Ahilik kurumu, as­lında bir edep, ahlâk ve fazilet mektebidir. Bu mektepte eğitim gören de eğitim veren de aynı değerleri benimseyen insanlardır. Ahiliğin asıl hedefi Türk-İslâm ahlâkı ve fazileti ile yetişmiş, iyi asker, iyi esnaf veya zanaatkâr, iyi ana-baba, iyi insan, iyi vatandaşlardan oluşan ideal bir toplum yaratmaktır.

Ahilik Büyük Selçuklular ve sonrasında Türkmen Beylikleri ile devam eden süreçte Anadolu Selçuklularının Anadolu’yu yurt tutmalarını, Os­manlı devletinin kurulup gelişmesini sağlayan teşkilat olmakla birlik­te, gelişen siyasî ve iktisadî şartlara ayak uyduramadığı için birçok önemli fonksiyonunu kaybederek, zamanla tarihe mâl olmuş bir sosyo-­ekonomik kurum olarak görülmektedir.

Ancak Ahilik birçok yönüyle hâlâ sosyal hayatımızda yaşamaya de­vam etmektedir. Bunlar arasında Anadolu’nun birçok kentinde yaşa­yan yeni işyeri açılış törenleri, sabahları duayla çarşı açılışları, bazı kentlerde kadınlar pazarı bulunması, akşamları yâren sohbetleri, cu­ma sohbetleri, helva sohbetleri, ev oturmaları; kardeşlik ve ahretlik geleneği; helebiş, ferfene eğlenceleri; köylerde köy odası toplantıları, dayanışma ve yar­dımlaşmanın en güzel örneği imeceler sayılabilir.

Bu çalışmanın amacı, ahiliğin ekonomik, siyasî ve askerî yönleri tari­he mâl olsa bile, sosyal ve kültürel yönüyle Anadolu’da gelenek ve gö­renekler, edep ve görgü kuralları biçiminde yaşadığını Kırşehir örne­ğinden yola çıkarak ortaya koymaktır. Dokuz bölüm halinde bu konu işlenmeye devam edilecektir.

Ahiliğin ahlâk ve görgü kuralları, Kırşehir örneğinde olduğu gibi ahi­liğin yaygın olduğu bütün coğrafyalarda halkın gelenek, görenek ve görgü kurallarını şekillendirmiştir. Batılılaşma adı altında kültürel değerlerimizin aşındığı, başkalaşmanın yaşandığı bu dönemde bize düşen görev iyi insan, iyi vatandaş yetiştirmekti.

Küreselleşen dünya­da saygın bir toplum olarak yaşamımızı sürdürmek istiyorsak, ahili­ğin ahlâk ve görgü kurallarını yeniden çağın ihtiyaçları doğrultusun­da yorumlayarak yaygınlaştırmamız gerekir. Bunun için ilköğretim okullarında görgü kuralları, mesleki eğitim veren okullarda ahilik ve iş ahlâkı dersleri konarak bu değerler gelecek kuşaklara aktarılıp benimsetilmelidir.

Şimdi konunun tarihsel boyutundan başlayarak günümüze ulaşan sürece bir göz atalım:

Bilindiği gibi Anadolu 1071 Malazgirt Zaferiyle fetih sürecine girmiş, kısa sürede önemli bir bölümü Müslüman Türklerin-kontrolüne geçmişti. Ancak tamamında kesin hakimiyetin sağlanması Haçlı seferleri ve saltanat mücadeleleri yüzünden gecikmiş, daha sonraki dönemlerde tam hakimiyet gerçekleşebilmiştir.

XII. yüzyıla gelindiğinde Anadolu’nun büyük bolümüne egemen olan Müslüman Türkler Anadolu Sekçuklu Devleti çatısı altında, bir yandan siyasi bağimsizliklarini sürdürmek ve fetihleri tüm Anadolu’ya yaymak gayretindeyken, bir yandan da bu coğrafyada yerleşik Bizans ekonomisi ve kültürüne galip gelme çabasına devam etmekteydiler. Roma’nın bin yıldır sürdürdüğü ekono­mik düzen karşısında siyasi egemenliğin ekonomik yönden de tesisi gerekiyor­du. Bu sistem içinde Müslüman Türklerin ekonomik açıdan tutunabilmesi, hatta bu düzene galip gelebilmesi için ondan daha yeni ve daha gelişmiş bir sisteme ihtiyaç duyuluyordu.

İşte bu şartlar altında, İslâm’ın fütüvvet anlayışından etkilenen Ahilik kuru­mu ortaya çıkmıştır. Bu kurum öncelikle Anadolu’nun Müslüman Türklere ebedî yurt olmasında askerî güç olarak etkin bir rol üstlenmiştir. Daha sonra da hayvancı göçebelikten yerleşik tarım hayatına geçişe, kasaba ve şehirlerde sanat ve ticaret hayatının kurulmasına öncülük eden sosyo-ekonomik bir kurum ola­rak, Türk tarihinde müstesna bir yer edinmiştir. Ahi birlikleri, bu özelliklerine ilave olarak, Anadolu’daki sanat ve ticaretin korunması, mal ve can güvenliğinin kollanması, asayişin sağlanması görevlerini de yüzyıllarca başarıyla yürütmüşler­dir.

(Devam edecek)