“İnsan” diyorum. Ne kadar vicdansız ne kadar alçak olabilir bir insan! Öyle ki daha süt kokan bebeklere, daha oyun çağındaki çocuklara, savunmasız bedenlere göz dikebiliyor.

“İnsan” diyorum. Ne kadar vicdansız ne kadar alçak olabilir bir insan!
Öyle ki daha süt kokan bebeklere, daha oyun çağındaki çocuklara, savunmasız bedenlere göz dikebiliyor.
“İnsan” diyorum da lafın gelişi.
Bu mahlûklar ki yaratılmışların en adisi, en onursuzu…
Aklım almıyor, midem almıyor, kahroluyorum.
Nasıl diyorum ya nasıl bu kadar vicdansız oluyor, gözü dönüyor, iğrençleşebiliyor?
Bu mahlûklarda hiç mi Allah korkusu yok?
Bizim bakmaya kıyamadığımız minicik yavrular, annelerinin kuzuları, iğrenç emellere kurban ediliyor, katlediliyor ve kara toprağa veriliyor.
Bunları yapanların hiç mi çocukları, kardeşleri yok!
Bu nasıl yapılır?
Vahşice, işkence ve tecavüz ederek katletmek!..
Son günlerde ülkemizin bazı illerinde minik çocuklarımıza yapılanları hiç kimse kabul edemiyor, ben hiç kabul edemiyorum.
Hiç bir şeyden bu kadar nefret etmedim, hiç dilimden bu kadar kötü laf çıkmadı, hiç kimseye böyle beddua etmedim.
Ölün istiyorum, ölün hem de öyle bir ölüm ki en ağır işkencelerle, o gözünüzü kırpmadan kıydığınız çocuklardan bin kere daha ağır şekilde acı çekerek! LEYLA gibi EYLÜL gibi!..
Eylül daha 8 yaşındaydı. Oyun oynamak için dışarı çıktı, kayboldu. Öldürüldü Eylül, üstelik onu arama çalışmalarına katılan komşusu tarafından işkence görerek, tecavüze uğrayarak!
Ya Leyla?
Ailesi köyde akrabaları ile bayramlaşırken evin önünde amcası ile oynarken kayboldu Leyla. Günlerce arandı, valilik, emniyet, AfAD tüm ekipler seferber oldu. Çalınmadık kapı, bakılmadık kuytu köşe bırakılmadı.
Günler geçtikçe umudumuz azaldı ama o boncuk gözlerine, o güzel yüzüne konduramadık ölümü.
Ne yazık ki korktuğumuz başımıza geldi ve Leyla da ölü bulundu. Tıpkı 4 yaşındaki Irmak Kupal gibi, 10 yaşındaki Ceylin Atik gibi, 6 yaşındaki Eylül Umutlu gibi, 8 yaşındaki Eylül Yağlıkara gibi…
Nerdeyse hepsi tecavüze uğrayıp, işkence görerek ÖLDÜRÜLDÜ!
Ne yapalım şimdi biz?
Çocuklarımızı kapının önüne çıkarmayalım mı, bakkala göndermeyelim mi, oyun oynamasınlar mı?
Yok, yok bu çözüm değil.
Bunu yapanlara öyle cezalar verilmeli ki bu caniliği akıllarından bile geçirememeli. Bana kalırsa öyle kimyasal hadım falan da değil. İbreti alem için meydanlarda işkence görerek hak ettikleri cezalar verilmeli, bu alçaklara, bu adilere, bu canilere, bu insanlıktan nasibini alamayan vicdansız katillere!..
Geçmiş yıllarda Kırşehir’de de bu tür olayları içimiz kan ağlayarak duymadık mı? Minik Sabire de katledilmedi mi?
Türkiye’nin en huzurlu illerinin başında gelen Kırşehir’de bu tür olayların yaşanmaması için Kırşehir Emniyet Müdürlüğü’nün yaptığı çalışmalarını da yakından bilerek şunu söylüyorum, Kırşehir ne kadar Türkiye’nin en huzurlu ve mutlu illerinden biri olursa olsun, içimizden böyle sapıkların, böyle canilerin çıkacağını asla unutmayarak, önlemler daha çok arttırılmalı, parklar, bahçeler, okullar yakın takibe alınmalı. Tabi her şeyi de polisimizden, güvenlik güçlerimizden beklemeden anne ve babalar başta olmak üzere toplumumuzun her kesimine büyük görev ve sorumluluk düştüğünü unutmayalım.
Umarım bir daha böyle kahredici olaylar yaşanmaz. Çocuklarımız çocuk gibi yaşar. Umarım ölmez çocuklar.
İçim yanıyor, uykularım kaçıyor, utanıyorum. Sizi koruyamadık. AFFEDİN BİZİ ÇOCUKLAR