Yalanlar en çok, kendi vicdanını vurur. Acının, ızdırabın, yaşamın kendi gerçeğinden korkan asılsızların etrafımızı daha yoğun kuşattığı bu dönemlerde, kendi karanlıklarının hastalıklı taşıyıcısı olanlar büyük bir hızla hiçliğe, çürüyen bir topluma doğru koşuyorlar.

Yalanlar en çok, kendi vicdanını vurur. Acının, ızdırabın, yaşamın kendi gerçeğinden korkan asılsızların etrafımızı daha yoğun kuşattığı bu dönemlerde, kendi karanlıklarının hastalıklı taşıyıcısı olanlar büyük bir hızla hiçliğe, çürüyen bir topluma doğru koşuyorlar. Bu vicdani körelme, paydasızlığı, sorumsuzluğu, acımasızlığı, hakkı gasp etmeyi, yalakalığı, hırsızlığı, ihaneti bir leş gibi ardı sıra getirmektedir. Aldanmanın getirdiği bu büyüme ben siyasetçi, ben gazeteci, ben amir, ben memur, ben eğitimci oldum diyen acizlerin sahaları ile dolar taşar.

Kısaca adamcıklarla kuşatılıyor ömrümüz. Bu ömür bir kenti, bir toplumu, bir insanı geliştirmez, büyütmez ve boy vermez hiç bir şekilde. Kendi kabuğunda sıkışmış bir şehir bütün eksenleriyle daralır kalır. Siyaseti, bürokrasisi, sanayisi, kültürü ve sanatıyla.
Kırşehir’de toplumsal geriliğin sorumluluğunu ben daha çok, bu kentte bir çok alanda önderliğe soyunmuşların ahlakına, zihni tutumlarını bağlıyorum. Değişimden, üretmekten ve geliştirmekten uzak kurbağ beyinlilerin, bugün bu şehirde bir çok alanda imtiyaz sahibi olma durumları daha çok içe götürüyor hepimizi. Biri milletvekili, biri parti önderi, biri gazeteci, bir amir, biri imam, biri muhtar, biri kolluk görevlisi…
Her birinin içinde sürecinin ve görevinin gerçekten farkında olmayanların dünyasında yaşamı solumak ne acı. Yalakalık ve duvar ardı pazarlıklara kurban ediliyor Kırşehir. Kafatasında beyin taşıyorum diyen, yönetmeye ve yön tayin etmeye çalışıyor. Hadsizlik bu şehri karanlık çukurlara bırakıyor. Kravatlı arsızlık, aşağılama, gücü kullanma psikolojileri daha bir sivriliyor.
Yaşam ki şunu emreder; eğitimci çocukları sevgisiyle kucaklamalı, gazeteci halkı doğrularıyla, bürokrat çözüm önerilerinin meşgalesiyle, siyasetçi barış ve huzur düşünleriyle, hukukçu adaletiyle, herkes kendi paydasına düşen tutumuyla toplumuna sarılmalı. Bu haddini bilmeyi ve herkesin kendi dünyasına özgü mücadele düzeyini gerçekleştirmeyi gerektirir.
Niçin bunları yazdım?
Kırşehir için bir çok alanda mücadele verenlerin sayısı da yok değil. Yılların siyasi kompleksine kurban giden kenti zaman ilerledikçe daha da gerilere düşüyor olması, umursuzların dünyasında yaşanılır değil doğrusu. İnsan kalmayı umursayanların gözünde bu durum acı, ızdırap ve tedirginlikten öte bir şey değil.
Aklı yetmeyenlerin bulundukları konumdan ellerini ayaklarını çekmeleri, olmadı çenelerini kapamaları, Kırşehir’i kazanmaya kudreti ve mantığı yeten en iyilerinin yönetimlere, önderliklere alınması gerçeği söz konusu olmalıdır. Gelişen, büyüyen, toplumsallaşmaya açık düzeyi yüksek bir Kırşehir için, kendine yetmek, bireyin kendi bildiğini yapmak, dürüst kalmak ve hedef sahibi olmak şart.
Genel seçimlere doğru uygun adım da ilerliyoruz. Çoğu tabelalarda sermaye asıllı sloganlarla, paranın kantarına sinmiş adaylar ile geçiyor ömrümüz. Bu kentin yarını ve ömrü için, yanılgı sularına düşmeyin. Adam gibi bir yönetim, adam gibi bir vekil, adam gibi bir siyaset için, Kırşehir için kendinize gelin, yarın meclisin kapıları yüzünüze kapanabilir. Bu yanılgının ardına düşmüş kravatlı yalakalara da ufak bir notum var, toplumu ikna edebildiğiniz oranda var pratikte yücelebildiğiniz kadar siyasalsanız.
Son zamanlarda ilgimi fazlasıyla çeken bir şeyi daha belirtmek istiyorum, Sayın Valim Necati Şentürk Kırşehir halkının toplumsal gelişimine özellikle eğitim ve birey ödüllendirmesi konusunda ciddi katkılar sağlamaktadır. Kadına, öğrenciye ve bürokrasideki hatasız yönetim şekline koyduğu tavır, yaşanılabilir bir Kırşehir’i mümkün kılmaktadır. Eğitime, kültüre, bilime ve gelişen bir topluma duyarlılığınız adına, yürek alkışlarımla Sayın Vali’m.
Sizi Kırşehir için çalışan bir aklın vicdanına çağırıyorum.