Dünya zamanın kadranında hızla dönüyor.
Hayatı savurarak.
Daha bir haksızlığa, hukuksuzluğa.
İnsan insana yaşamın omurgasına basa basa.
Sömürüyü, savaşı, işgalleri çoğaltarak.
Dünya hızla dönüyor.
İnsan kalmaktan uzaklaşarak.
Kirleniyor her yanımız.
Her adımımızda yitiyor bir şeyler.
Sular kuytusuna, sevgi evrenine çekiliyor.
Paranın gücünde bileniyor hayata dair ne varsa.
Keskin bir ustura gibi dayanıyoruz başka ömürlerin soluğuna.
Yıkıyoruz, kırıyoruz, döküyoruz.
Miskin bir celladın kimliğine bürünüyoruz.
Yalanların ve talanların kantarında tartıyoruz insanlığımızı.
Hani avuçlarımıza alsak.
Kalbi yeniden çarpacak aşka.
Yoldaş olmaktan hızla kaçıyoruz.
Korkuyoruz kravatlı hırsızların kapısına dayanmaktan.
Korkuyoruz acının ve kavganın şövalyesi olmaktan.
Çamur bulaşığına siniyoruz.
Kirlenmenin o büyük çukuruna.
Birbirimizden kaçmanın rezilliğine.
Sürekli bir biçimde pislik üreten sistemin.
Siyaseti, siyasileri ve onları hep daha güçlü kılan.
İnsanlığı yok sayan politikaları ardına düşüyoruz.
Adaletsizlikleri.
Hukuksuzlukları.
Kirli ömürleri ardına.
Ömürlerimizin bu hayatı ayakta tutan bir kolon olduğunu unutarak.
Yaralandıkça daha çok seviyoruz.
İtildikçe, kakıldıkça, horlandıkça.
Aç kaldıkça daha çok.
Öldükçe celladımıza ömürler kutsuyoruz.
Tanrı ile şeytan arasında bir zavallı olarak kalıyoruz.
Kimimiz yoksulluğu, kimimiz kredi kartlarımızı yalayarak.
Böbürün ve kibrin testislerinde tutsak.
Bir köle gibi yaşıyoruz.
Etimize, kemiğimize, ruhumuza dayan demeden.
Diren demeden.
Mutluluğun ve kurutuluşun bizden bir kale olduğunu unutarak.
Dünya hızla dönüyor.
Zamanın kadranında savurarak ömürlerimizi.
İnsanca yaşamaktan daha çok.
Tükeniyoruz.
Ölü ömürler atlasında.