İbrahim Edhem hayatını helal rızık yoluna adamış bir sufidir. Onun hayatının merkezine giden yol buradan geçer. Tacı tahtı terk ettikten sonra uzun yıllar helal rızık peşinde diyar diyar dolaştı. Bu konuda hepimiz için örnek ve referans bir hayatı var. Onun serüvenini dinlediğiniz de kendinizi bir masal ya da menkıbe anlatıcısının eline düşmüş gibi hissedersiniz. Oysaki onun hayatı ne menkıbe, ne masaldır. Gerçek ve öz bir yaşamdır, bir müminin hayatıdır, bir müminin yaşantısıdır.

Hakiki ve öz olan İslâm’dan o kadar uzaklaşmışız ki bu ve benzeri yaşamları Yeşilçam mantığıyla değerlendiriyoruz. Daha çok seyircim olsun refleksiyle mübalağa sanatına sığınanların işgüzarlığı yüzünden gerçekle hayali karıştırıyoruz. Bu bizim açmazımız. Bu bumerangdan çıkmalıyız. İslam sufilerinin yaşamları İslam’ın özüne mutabık serüvenlerden ibarettir. İlk dönem zahitlerinden Hasan Basri bizi görseydi ne derdi bilmem ama kendi dönemindeki Müslümanlar için şu değerlendirmeyi yapar:

“Siz sahabeleri görseydiniz deli derdiniz, onlar sizi görselerdi bunlar Müslüman değiller derlerdi.”

Sahabelerin büyüklerinden Hz. Ömer “Biz bir mekruhu işlememek için kırk mubahı terk ederdik” buyurur. İlk dönem sufileri Hz. Ömer’in altını çizdiği bu duyarlılığı en üst seviyede yaşadılar çünkü onlar vera sahibiydi. Hadis-i Şerifte “Helal bellidir, haram bellidir mümin şüpheli şeylerden kaçan kişidir” denmektedir. Vera şüpheli şeylerden kaçmak demektir.

Zühd bunu gerektirir. Zahidler, şerî ölçülere göre helal olan birçok şeyi kendi nefislerine haram kılmışlardır. Tasavvuf ilminin üç dönemi vardır: Zühd Dönemi, Tasavvuf Dönemi, Tarikatlar Dönemi. İbrahim Edhem ilk dönem sufilerindendir. Cüneyd Bağdadî, İbrahim Edhem’i her üç dönemin kaynak kişisi olarak kabul eder. “Tasavvuf ilminin anahtarı İbrahim Edhem’dedir” buyurur.

İbrahim Edhem zühdü de üçe ayırır:

1. Farz olan Zühd: Haramlardan uzaklaşmak demektir.

2. Selametli olan Zühd: Şüpheli şeylerden kaçmaktır.

3. Faziletli olan Zühd: Helallerle yetinmektir, ölçülü hareket etmektir, aşırıya kaçmamaktır.

Hayatını helal rızık yoluna adamış olan İbrahim Edhem, Yiyeceğine-içeceğine çok dikkat eder. Onun hayatının anahtar kelimesi sorulsa kesinlikle helal lokma- helal rızık olur. Şöyle buyurur:

“Gece namazı kılma, gündüz nafile orucu tutma zararı yok ama yediğin lokma helal olsun.”

Bir defasında hac da karşılaştığı Şakik Belhî’ye: “Bu yolda yücelik sadece hac ve cihatla şöhret olup yükselmek değildir. Bizim nezdimizde makbul olan karnına-midene neyin girdiğinin farkında olmandır” der.

Bu hassasiyet sadece İbrahim Edhem ile sınırlı değildir. Hicri ikinci ve üçüncü asırda yaşayan bütün sufiler de aynı hâli gözlemlemek mümkündür. İbrahim Edhem gibi ince eleyip sık dokuyan dostu ve çağdaşı Fudayl b. İyad, tavuğu komşusunun buğdayını yediği için onun yumurtasını da, etini de kendisi için haram sayar. Rabiatü’l-Adeviye, Hasan Basri, Süfyan-ı Sevri, Davud Tai, İmam-ı Azam hakeza.

İbrahim Edhem’in zahiri ilim cihetiyle kendisinden çokça istifade ettiği fıkıh ilminin yıldızlarından imam-ı Azam Ebu Hanife, komşusunun koyunları çalınınca kursağından haram lokma geçer korkusuyla uzun yıllar koyun eti yemez. İbrahim Edhem’de, İmam -ı Azam gibi bazı hurma bahçelerinin yönetimi zorba ve zalim askerlerin elinde için kırk yıl Mekke Pazarı’ndan hurma alıp yemez.

Onların yaşayışı böyleydi. Kıldan ince kılıçtan keskin bir anlayışa sahiptiler. “Bir kursaktan haram lokma geçince o kişinin kırk gün duaları kabul olmaz, ibadet ve taatlerinde tat almaz.“

BİR ELMA

İbrahim Edhem, bir gece Mescid-i Aksa’da sabahlar. Gecenin yarısına doğru içeriye başlarında bir pir olduğu halde kırk kişi girer. Beraberce iki rekât namaz kıldıktan sonra içlerinden birisi, 'Bu gece bu cami de bizden olmayan biri var”, der. Pir gülümseyerek, 'Evet, Edhemin oğlu var, kırk gündür yaptığı ibadetten manevi zevk ve haz alamamaktadır” der. Bu sözü duyan İbrahim Edhem hemen saklandığı yerden çıkıp onların yanına gider. Pir’e bunun nedenini sorar.

Pir, 'Falan gün falan Pazar da elma satın almıştın, bu sırada yere düşen bir elmayı kendi elman sanarak kaldırmış ve elmaların arasına koymuştun”, dedi. Evet, pir’in dediği doğruydu. İbrahim Edhem gidip o elmacıyı bulup helallik alır. Elmacı: “Madem bu iş bu kadar incedir, şu andan itibaren elma satıcılığını bırakıyorum”, diyerek dükkânını kapatıp kendini (ibadet ve tâat) işine verir, abdallar sınıfına dâhil oldu.

Bir elma deyip geçmeyelim. Fıkıhta bir usuldür, bilen bilir. Bir sidik damlası koca bir tencere sütü murdar eder. Buradan bakmak lazım. Onların hayatı, yaşamı böyledir. Koskocaman hükümdarlığı elinin tersiyle itip giden bir adamdan söz ediyoruz. Bunları çok görmemek lazım!

24 yıl Şam’da kalır. Neden bu kadar uzun süre Şam’da kaldığını soranlara “Helal lokma ile karnımı doyurmak için” buyurur. Sufilikte her işin aslı esası lokmadır. Boğazdan helal lokma girmediği sürece bünye tehlikededir.

Bazılarının iddia ettiği gibi sufiler İslâm’a sonradan bir şeyler eklemiş insanlar değildir. Fazladan bir şey yapmıyorlar. İslam’ın özünü yaşıyorlar. Yaşadıklarına iyicene bakalım. Kuran’da ve Hadislerde ne varsa yaşadıkları odur. Bu bir idrak işidir. Bunu idrak etmek kolay değildir. Bir büyüğümüzden ödünçle “İdrakimiz noksandır. Gerçekten idrak etmiyoruz.”

Zahitlerin, sufilerin hayatını okuduğumuzda bocalayıp duruyoruz. Bir kardeşimizle sufilerin bu hallerini konuşurken kendince haklı olarak “sen gerçekten bunlara inanıyor musun? Bunların çoğu hayal ürünü, ismi üzerinde menkıbe!” vesaire dedi ve olayı kapattı.

Birilerinin hayal ürünü, masal dediği şeyler gerçekten yaşanmış ama kıymetli büyüğümüzün ifade ettiği gibi idrak eksikliğimizden dolayı kavrayamıyoruz. Kendimize de toz kondurmadığımız için, “ben idrak etmiyorum!” itirafının yerine çamur atıyoruz çünkü böylesi daha kolay.

İbrahim Edhem’in hayatını okuduğumda zihnimi yoran o kadar olayla karşılaştım ki yakamı zor kurtardım şeytanın elinden. Hala da kurtarmış değilim, değiliz boş durmuyor çünkü şaka maka değil, boş durmuyor, bu onun görevi. Bizleri, hepimizi hakikatten, özden uzaklaştırmak için var gücüyle çalışıyor. Ne kadar yapay, suni, eğreti algı varsa bizi o algılara mahkûm etmek için yoğun bir mesai harcıyor. Vazifesini de hakkıyla yapıyor, iddiası var, onların sana gelmelerini engelleyeceğim, demişti Rabbimize, meydan okumuştu!

Şeytan’ın harcadığı mesaiyi bile idrakten yoksunken bizler, İslam Velileri’nin olağanüstü yaşayışlarını şu seküler aklımızla kolayca idrak edebileceğimizi iddia edici değilim ama en azından münkiri olmayalım bu yeter.

İbrahim Edhem’in hayatını okudukça, farklı farklı kaynaklara başvurdukça, onun yüce ve erdemliklerle dolu hayatıyla yüzleştikçe Şeytan’ın bin bir türlü yüzüyle, oyunlarıyla karşılaştım, ben neler neler düşünüyorum diye kendime çokça kızdım, öfkelendim ama bununla yetinmedim, dualar ettim, Allah’a sığındım. İbrahim Edhem’e de aynısını yapmıştı. Diğerlerine de, bu yolun tüm yolcularına… İrili, ufaklı, okur, araştırmacı, yazar kim varsa bu

yola azcık meyilliyse ensesine çöker, gırtlağına yapışır, nefesini keser, o sahranın tadını almasın, o bahçenin kokusunu duymasın yeter ki, der, çabası bu!

NAMAZLA YARDIM İSTEME

Hatırlayacağımız üzere İbrahim Edhem, Horasan’dan yola çıkar çıkmaz şeytan tarafından önü kesilir. Arkasından, önünden, sağından, solundan karşısına çıkıp türlü türlü kılıklarla, oyunlarla, dalaverelerle dil döker. Vesvese silahına sarılır. Onun en büyük silahı vesvesedir çünkü. İbrahim Edhem’e, “Çölde başına geleceklerden endişe duyduğunu, azıksız kalacağını, yabani hayvanlara yem olacağını, yok olup gideceğini, sefaletin, yoksulluğun, açlığın pençesinde kıvranacağını, yol yakınken acilen dönmesi gerektiğini!” söylenip durur.

İbrahim Edhem, Şeytanın bu vesveselerine karşı dimdik durdu, ona kanmadı, meyletmedi. Namaz ve dua ile Allah’tan yardım istedi. En büyük silahı namazdı çünkü. Kaynaklar, bu hengâmede dört yüz rekât namaz kıldığını haber verir. Lâin Şeytan’da boş durmadı. Saldırı silahlarını değiştirerek hücuma devam etti. Kâh sertleşti, kâh babacan rollere büründü ama İbrahim Edhem’e güç yetiremedi çünkü İbrahim’in savunması güçlüydü, sağlamdı. Allah varsa problem yok, Allah’a sığınan yolda kalmaz demiş demiş büyüklerimiz. Çöller, Şeytan’ın iddia ettiği gibi İbrahim’e değil, Şeytan’a mezar oldu, Şeytan kaybetti, İbrahim kazandı.

Belh’ten ayrılan İbrahim Edhem Nişabur’da dokuz yıl kaldı. Cuma günleri hariç dışarı çıkmaz. Haftalık iaşesi bir tayin ekmektir. Onu da Perşembe günleri toplayıp Cuma günleri Nişabur pazarında sattığı odunların parasıyla alır. Kendi el emeğiyle geçinir. Kimseden maddi hiçbir şey kabul etmez. Yiyecek namına bir şey bulamadığı zaman toprak ve kum yer.

Şöhretten, şüpheli şeylerden, devlet adamlarından, insanlardan vebadan kaçar gibi kaçtı. Tanınma riskini hissettiği anda bulunduğu yeri terk ederek bir başka diyara gitti. Bana öğüt ver diye ricada bulunan birine şöyle der: "Hakkı zikret, halkı terk et."

İMAM-I AZAM’IN MECLİSİNDE

Bir gün İmam-ı Azam’ın meclisine yolu düştü. İmamı Azam kendisini tanır, hürmet eder, seyidimiz, efendimiz diye iltifatlarda bulunur. Talebeleri, onun bu büyüklüğe nereden ulaştığını sorarlar. İmam-ı Azam:

“Biz ilim ile meşgulüz, O ise ilmin sahibiyle meşgul!” der.

SARHOŞUN AĞZINI TEMİZLEMENİN MÜKÂFATI

İbrahim Edhem, bazılarının iddia ettiği gibi toplumdan kendisini soyutlatıp ömrünü mağaralarda geçiren bir sufi değildir. Kısmi bir zaman hariç toplumun içinde yaşadı. Tebliğden, cihaddan geri durmadı. Her zaman ve her yerde örnek bir hayat yaşadı. Kimseyi kınamadı, ayıplamadı.

Bir gün herkesin yüz çevirdiği bir sarhoşun yanından geçince sarhoşun ağzının içkiden dolayı pis kokular saçtığını gördü. Hemen su getirip yıkadı, temizledi. Niçin bunu yaptıklarını sorduklarında şöyle dedi:

“Allah'ın adını anan bir ağzı temizlemesem hürmetsizlik olurdu." Sarhoş ayılıp meseleyi öğrenince hemen tevbe edip namaza başlar.

Bu olaydan sonra İbrahim Edhem şöyle bir rüya görür. Rüyada kendisine, Bizim için sen onun ağznı yıkadın, bizde senin için onun kalbini yıkadık!" nidası geldi.

“ALTIN DOLU KOVA

Bir namaz vakti İbrahim Edhem abdest almak için kuyudan kovayla su çekmek istedi. Kovayı kuyudan çektiği zaman su yerine kovayı altınla dolu gördü. İbrahim Edhem tekrar kovayı sarkıttı bu sefer kova ağzına kadar cevahir dolu olarak çıkti. İbrahim Edhem:

“Yarabbi! Bana hazineni göstermek istiyorsun. Fakat abdest almam için bana su lâzımdır.” Tekrar kovayı salınca bu sefer kova su dolu çıktı. O suyla abdest alıp namaz kıldı.

SİZİN VAZİFENİZ NEDİR?

Zamanın halifesi bir gün kendisine; “Sanatının ne olduğunu sorar. İbrahim Edhem:

“Bizim sanatımız bu dünyayı gönüllülerine, ötekini de isteklilerine bırakıp burada Allahü Teâlâ'yı zikretmeyi, orada da onun güzelliğine ermeyi iş edinmektir” der.

ETKİLİ NASİHAT

Bir adam kendisinden etkili bir nasihat isteyince şu altı öğüde uymasını ister:

1. “Günah işlemek istediğin zaman Allah’ın rızkını yeme.” Adam, “ Her şey onun rızkıdır, ben rızkımı nereden sağlayayım?' der. İbrahim Edhem: “Peki, onun rızkını yiyip kendisine asi olman hiç iyi olur mu?” der.

2. “Günah işlemek istediğin zaman Allah’ın mülkünün dışına çık”. Adam, “Doğu ve batı hep Allah’ındır. Ben nereye gidebilirim ki? İbrahim Edhem, “Peki onun memleketinde yaşayıp da ona asi olman hoş b olur mu?” der.

3. “Günah işlemek istediğin zaman öyle bir yerde ol ki, Allah seni görmesin.” Adam, 'O tüm sırları bilirken bu hiç mümkün olur mu?”der. İbrahim Edhem, “Onun rızkını yemen ve memleketinde yaşaman, sonra da ondan utanmayıp gözünün önünde günah işlemen hiç yakışık alır mı?” der.

4. “Canını almak için ölüm meleği geldiğinde ona, Tevbe edebilmem için bana süre ver, de. Adam, “O benim bu teklifimi kabul etmez ki!'” der. İbrahim Edhem, Ölüm meleğini kendinden bir dem bile uzaklaştırma gücün olmadığına göre, o sana gelmeden önce tevbe et” der.

5. “Münker ve Nekir (sorgulamak üzere mezarda) yanına geldikleri zaman ikisini de kendinden uzaklaştır!” Adam, “Işte buna hiç gủcũm yetmez' dedi. İbrahim Edhem, “ O halde onlara vereceğin cevabi şimdiden hazırla” der.

6. “Kıyamet günü, günahkârları cehenneme atınız” diye ferman geldiğinde sen gitme.” Adam, “Meleklere karşı gelmem ne mümkün!” Sonra adam, söylediğin bu sözler tam (doğrudur) deyip tevbe etti, tövbesine sadik kalarak altı yıl yasadıktan sonra dünyadan göçtü.

Son

Son sözümüzü İbrahim Edhem ile İmam-ı Azam ile arasında geçen bir konuşma ile noktalayalım:

İmam-ı Azam kendisine “Ey İbrahim! Salih ibadetle rızıklandın. İlme önem ver. Çünkü ibadetin başı ilimdir. Din ilimle ayakta durur.” der. İmam-Azam’ın tavsiyesi üzerine İbrahim Edhem’de şöyle buyurur:

“Ey Ebu Hanife! İbadet ve ilimle amel etmek asıl gayen olsun aksi takdirde helak olursun.”

Allah kendilerinden razı olsun, yollarından ayırmasın. Helal lokma ve helal rızık ile cümlemizi mızıklandırsın, razı olduklarından eylesin. Âmin.