Eflatun'a iki soru sormuşlar. Birincisi "İnsanoğlunun sizi en çok şaşırtan davranışları nedir?" Eflatun tek tek sıralamış: - Çocukluktan sıkılırlar ve büyümek için acele ederler.

Eflatun'a iki soru sormuşlar.
Birincisi "İnsanoğlunun sizi en çok şaşırtan davranışları nedir?"
Eflatun tek tek sıralamış:
- Çocukluktan sıkılırlar ve büyümek için acele ederler. Ne var ki çocukluklarını özlerler...
- Para kazanmak için sağlıklarını yitirirler. Ama sağlıklarını geri almak için de para öderler...
- Yarından endişe ederken bugünü unuturlar. Dolayısıyla ne bugünü ne de yârini yaşarlar...
- Hiç ölmeyecek gibi yasarlar. Ancak hiç yaşamamış gibi ölürler...
Sıra gelmiş ikinci soruya: "Peki sen ne öneriyorsun?"
Bilge yine sıralamış:
- Kimseye kendinizi "sevdirmeye" kalkmayın! Yapılması gereken tek şey, sadece kendinizi "sevilmeye" bırakmaktır...
- Önemli olan; hayatta "en çok şeye sahip olmak" değil, "en az şeye ihtiyaç duymaktır"…
Eflatunun sözlerine ilave yapabiliriz; Kış gelir yazı özleriz, yaz geldiğinde “sıcaktan bunaldık” deriz, gece olur, “sabah ne zaman olacak?” deriz, denize gideriz ormanı özleriz, şehirden bunalır yaylaya gideriz, işten sıkılır izne ayrılırız, izinde “işimi özledim” deriz.
Çocukken büyümek isteriz, büyüyünce çocukluğumuzu özleriz. Yaşlanırız gençliğimizi özleriz…
Her şeyimiz vardır mutlu değilizdir. Mutlu olmak için paramız çok olsun isteriz, parayı bulunca yapmak istediklerimizi yapamayız.
En çok sevdiğimiz, kardeşimiz, eşimiz, dostumuz, annemiz babamız (Allah uzun ömür versin) vefat ettiklerinde üzülürüz, ağlarız, günlerce yas tutarız, zaman geçtikçe bu acı azalır ve deriz ki “daha yaşayacak çok şey vardı, çok erken ayrıldı aramızda, tam rahata ermişti ki dünyasını değiştirdi” deriz.
Peki hiç düşündük mü hayatta iken bu kaybettiklerimiz ile yeterince ilgilendik mi? Ve onlara yeterince zaman ayırabildik mi?
Sorunun cevabı “evet” ise çok fazla üzülmeye gerek yok. Ama cevap “hayır” ise istediğiniz kadar dövünün ve bir o kadar da üzülün artık faydası yoktur.
İnsanoğlu ne tuhaf yaratık! Hep kaybedince kıymetlenir her şey…
Parayı kaybedersin; varken kıymetini bilmezsin, sevdiklerini kaybedersin hayatta iken kıymetini bilememişsin, sağlığını kaybedersin sıhhatli iken bunun kıymetini bilmezsin, dostunu kaybedersin kaybetmeden önce önlem almazsın…
Ne gariptir ki en çok sevdiğimizi söylediğimiz insanlara aslında en az zaman harcamışızdır!
Hep deriz ya “hayat çok kısa” evet hayat gerçekten çok kısa…
Kırşehir’de şöyle etrafınıza, çevrenize, akrabalarınıza… Yarısı birbiriyle küs. Barışık değiller. Bir ceviz kabuğunu doldurmayan eften, püften şeylerle gönül kırgınlığı içindeler.
Kırşehir küçük bir il. İnsanlar her sokakta birbirleriyle karşılaşıyorlar. Ama nedense gönül kırgınlığıyla yol değiştiriyorlar, iyi günde, kütü gönde bir araya gelemiyorlar. Gelseler de öylesine…
Hayat kısa…
Bir göz açıp kapayıncaya kadar ömür bir bakmışsınız gitmiş.
O halde üç günlük yalan dünya için basit, ufak tefek şeyler için kavgaya, gürültüyü, kırgınlık ve küskünlüğe ne gerek var?
Hele ananızın, babanızın, kardeşlerinizin, eşiniziz, dostunuz kıymetini bilin.
O yüzden bu günden itibaren sevdiklerinize, sevdiğinizi söylediklerinize, eşinize, dostunuza, size değer verenlere, sizi sevip sayanlara…
Çok daha fazla zaman ayırın, ayırın ki öldükten sonra üzülmeyesiniz, kaybettikten sonra aramayasınız.
Sevdiklerinize zaman ayırın yoksa zaman o sevdiklerinizi sizden alır gider…
Ve hayatın kıymetini bilin bu hayattan sıkılmayın her şeye rağmen yaşamak güzel.
Ne demiş Necip Fazıl “ Çok sıkıldıysan hayattan, bir mezarlığa git. Ölüler iyi bilir yaşamak güzeldir.”