Değerli okuyucularımız, herkese dua ve selamlarla yazıma başlıyorum.
Tarihimizden Ders Aldık Mı?
24 Temmuz 1923, Lozan Barış Antlaşması'nın 100. yılını geride bıraktık. Tarihe göz attığımızda, hâlâ ders almadığımızı, tarihte yaşanmış olay ve olguların bize hata yapmama noktasında bir ışık olabileceğine inanırken, aynı hataları ve yanlışları bugün de yaşıyor olmamız, geçmişi sorgulamayan, sünger çeken bir toplum olduğumuz izlenimini uyandırıyor.
Neden bir Sevr Barış Antlaşması bize dayatıldı?
Bu soruya odaklanalım. Devam eden savaşlar ve barışlar, ve nihayetinde Türkiye Cumhuriyeti’nin tapusu sayılan Lozan Barış Antlaşması, her ne kadar siyasi bir başarı olsa da, 1. Dünya Savaşı’ndan yenik çıkmış bir devletin, bin bir güçlükle kaybettiği itibarını Lozan’la yeniden kazandığını gösteriyor.
Tabii ki tarih sürecinde gelişen başarı ve başarısızlıklar birbirinden bağımsız değildir. Dünü iyi analiz edip, bugünü en az hata ve sorunla geçirmek, başta siyasi irade olmak üzere, hepimizin asli görevi olmalıdır.
Osmanlı Devleti'nin Gerileme Döneminin Sebepleri
Osmanlı Devleti’nin gerileme dönemine giren sebepleri incelediğimizde, bugün yaşadığımız olaylarla kısmen de olsa paralellik gösterdiğini göreceksiniz. Şimdi, iç ve dış etkenler olarak iki ana başlıkta değerlendirdiğimiz bu sebepleri inceleyelim.
İç Etkenler:
Merkezi otoritenin bozulmaya başlaması.
Genç yaşta tahta geçen padişahların, siyasi ve askeri açıdan tecrübesiz olmaları.
Rüşvet ve iltimasın yaygınlaşması.
Yeniçeri ocağındaki bozulmalar ve tımar sisteminin işlevini kaybetmesi.
Saray masraflarının artması.
Getirilen ağır vergiler altında ezilen halkın, giderek tarımsal üretimden uzaklaşması.
Eğitim sisteminin bozulması.
Dış Etkenler:
Coğrafi Keşifler sonrasında zenginleşen Avrupa’nın, Reform ve Rönesans hareketleriyle bilim ve düşünce alanında gerçekleştirdiği ilerlemeler.
Avrupa’da meydana gelen askeri gelişmelerin, Osmanlı’nın bu yeni duruma ayak uyduramaması.
Batı’da, Osmanlı Devleti’nin Viyana’ya kadar ulaşan genişlemelerinin doğal sınırlara dayanması.
İşte birbirini takip eden bu olaylar, Osmanlı Devleti ve bugünkü Türkiye Cumhuriyeti'nin makus talihinde rol oynamış ve Türk tarihinin kara lekesi sayılan Sevr Antlaşması ile itilaf devletlerinin, Türkiye haritasında bir paylaşım emellerini açığa çıkarmıştır. Bugün, bu davaların hâlâ tetikte olduklarını bariz bir şekilde görmekteyiz.
Sevr Antlaşması ve Sonuçları
Sevr Antlaşması (10 Ağustos 1920) I. Dünya Savaşı’nın sonunda, savaşı kaybeden Almanya, Avusturya, Bulgaristan ve Macaristan ile yapılan antlaşmaların ardından Osmanlı Devleti ile de 30 Ekim 1918'de Mondros Mütarekesi imzalanarak savaşa son verilmiştir.
I. Dünya Savaşı sonunda toplanan Paris Konferansı’nda, ABD Başkanı Woodrow Wilson, “savaş sonunda Türkiye’nin haritadan silineceğini” iddia ederken, Clemenceau'ya göre, “Türkler uygarlık dışı bir toplum”, Lord Curzon’a göre, “Türkler bir veba çıbanı”, ABD Dış İlişkiler Bakanı Cabot Lodge’a göre ise “Türkiye, uygarlığın başına bela” idi. Müttefiklere göre, “Türkiye Avrupa’dan çıkarılmalı, Ermenistan kurulmalı, Araplar Osmanlı’dan kurtarılmalıdır.”
Türkiye üzerinde bu planlarda hemfikir olan müttefikler, konu toprakların paylaşımına geldiğinde anlaşmazlığa düşmüşlerdir.
Sevr’in temeli, 18 Ocak 1919'da toplanan Paris Barış Konferansı’nda atılmıştır. 28 Haziran 1919’da Almanya tehdidi ortadan kalkınca ve müttefikler Avusturya, Macaristan ve Bulgaristan ile savaşı bitiren antlaşmalar imzalayınca, “Doğu Meselesi” yani Türkiye ile ilgilenme zamanı gelmiştir. Bu ilgilenen gecikmenin ilk sebebi Almanya, ikinci sebebi Osmanlı Devleti’nin parçalanmasının zorluğu, üçüncü sebebi ise “Hasta Adam”ın mal varlığının paylaşılmasındaki anlaşmazlıklardır.
Sonuç ve Gelecek İçin Dersler
Değerli okuyucular, tarih dünü bugüne taşıdığı gibi, dünü de yarınlara taşıyacaktır. Yarınlara taşınan bir tarihin, gelecek nesillerimize bir enkaz veya sorun teşkil etmemesi için bugünlerin sağlam bir zeminde, geçmişin aynasından geleceğe sağlam bir köprü kurmamız gerektiğini unutmamalıyız