Kendimi özgürce ifade etmeyi önemsiyorum. Düşüncenin ve ifadenin önündeki her türlü kısıtlama, engelleme, yasaklama ve cezalandırmanın çağ dışılığını izahta zorlanıyorum. Düşüncenin ve ifadenin suç unsuru görülmesinin, binlerce yıl öncesinden akıp gelen ve olağan üstü değişimler yaşayan insanlık için yüz kızartıcılığını açıklayacak bir akl-ı selimin olduğunu düşünemiyorum. Cezalandırmanın; etik, estetik, ahlaki bir norma sığınmasını anlamakta zorlanıyorum. Bu “suç” unsuru bütün ceza yasalarından çıkarılmadıkça çağdaşlıktan, aydınlıktan, etik ve estetikten söz edilemez.

Yazarken; kuralların bana uygun olup olmamasıyla, beğenilip beğenilmemesiyle ilgilenmiyorum. Çünkü; bu benim düşüncem, anlatımım ve ifade biçimim. Kişi veya kişileri memnun etme diye bir amacım ve derdim yok. Kendime özgü olmak, kendi dilimi, biçimimi, kuralımı ortaya koymak… Beni heyecanlandıran olayları yazım diliyle aktarmaya çalışırken, öykünmekle birlikte benzeşmekten kaçınmayı amaçlıyorum. Olayı, mekânı, kahramanı veya çoğullarını içine çeken ve aktaran her duygunun, düşüncenin sonrakilere benim sözcüklerimle akmasının mutluluğunu tatmak, hazzını yaşamak istiyorum.

Belki de çok bencilce yaklaştığımı, üstten baktığımı düşünebilirsiniz. Değil. Yazarın birinci hedefi kendisini ifade etmesidir. Kendisinin içinde olmadığı hiçbir olayın sahiciliğe ulaşması mümkün değildir. Yazar; ancak böylelikle yaşadığı döneme ışık tutarak, geleceğe tarihsel bir miras olarak bırakabilir. Aksi durum kuru bilgi yığınından başka bir işe yaramaz. Olayı anlatıya dönüştürürken kurgu, tema, betimlemeler ilgiyi çekmek, zenginleştirmek ve sürükleyiciliği amaçlar. Sıkıcılıktan kurtarırken de gerçeklikten kopmamayı amaçlıyorum. Bazen sert ve sorgulayıcı sözler, bazen kesinleşmiş yaşanmış ifadeler, bazen ihtimaller, bazen de ön görüler. Olayın kendisi veya sonrası sizi içine alır ve götürür.

Görmekten, duymaktan, ıstırap çekmekten kaçmak. Belki de sessiz tepkimin veya tepkisizliğimin en iyimser veya karamsar halidir. Çözüm kaçmak olsaydı, bize rağmen sorunlardan nasıl kurtuluruz ki!... Derin bir sessizlik içerinde kaçışın yollarını döşerken aslında bir hikâyede gizlenmişlikleri de kaçırdığımızın farkında olmayız.

Yaralıyım. Yaralıydım. Bu ruhumun yarası değil. Ruhumun yaraları bir kitabımın adıdır. Çok farklı yaraları içeriyor. O denemeyi size sunmak değildir amacım. Merak edenlerine kitabı okumalarını öneririm.

Öyle bir yaralıyım ki; ruhumun iyileşmesi bilinmeze yolculuk kadar zor. Kültürel besini olmayanların, gıdasız ruhların benimle eşit sayıldığı bir yaşama, seçime katlanmanın yarası. Birileri buna demokrasi diyor. Ben ise, tiyatro… Yazanı, yönetmeni, oyuncuları belli, kocaman bir komedi… Komediyi içinde yiyip tüketen trajedi… Gıdasızların eseri olan cehennemi birlikte yaşamak zorunda oluşumun yarası.

Yaşamlarını iki yüz sözcükle sürdürenlere Hegel ve Marx okumalarını önermiyorum. Okuyup ta anlamalarını beklemiyorum. Bu filozofları okuyup ta kararan, körelen vicdanlarının çelişik bataklıktan çıkmasını mı bekliyorsunuz?... Edebiyattan ve felsefeden uzak dursunlar ki ezberledikleri, ruhlarını okşayan hamasetten uzak kalmasınlar. Bilgiyle donandıkça cehaletle yüzleşmek hoşlarına gitmez. Ezberleri bozulur. Hamasetin etkisinde kalır veya hamasetin körlüğünün ebedi olmadığı anlaşılır.

“Bilge birisi kendisini eylemlerinden ve sonuçlarından sorumlu görür, bilgelikten hiç nasiplenmemiş insan ise kendisini sadece niyetlerinden sorumlu tutar.”

Her toplum hak ettiği yöneticileri bulur ve yönetimlerine razı olur. Sonuçlarına da katlanmak zorundadır. Bundan şikâyetleri ancak; okşanan ruhları biraz karardığında veya kırıntıları azalmaya başladığında başlar. Yapılan kötülükler onu çok ilgilendirmez. Çünkü, eğer kötülüklerin farkında ve sessizce izliyorsa mağdur ve kurban değil, suç ortağıdır. Eğer farkında değilse iyileşmesi imkânsız bir vakıadır, kendi haline bırakın. Onun için fazla kaygılanmayın.

Gurur duyacağınız bir gününüz yoksa hayatınızda, utanç duyacağınız günlerinizle gurur duymayın. Utanç hep peşinizde, sizinle olur. Bir gün siz farkında olmasanız da o utançla küçülür, küçülür görünmez olursunuz. Sahi hayatınız hep başkalarının sefahatini büyütmek için sefilliğe katlanmak dışında bir anlam ifade etmiyorsa siz zaten utancın dibindesiniz. Ben sizin için gereksiz yere ağlamam, sızlanmam ve kılımı kıpırdatmam. Değmezsiniz o çukurdan çıkarılmaya… Kendinizi bir şey sandığınız veya sizi bir şey sanmanızı sağladıklarında geleceğini kurmaktan yoksunsun ve içinde bulunduğun utancı sorgulamaktan uzaksan, hak ediyorsun yapılanları… Ve yapanları şikâyet etmekten vazgeç…