Cinnet geçiriyoruz, cinnet!. .

Cinnet geçiriyoruz, cinnet!..

 

Neredeyse her yeni güne vahşet ve cinayet haberi ile uyanır hale geldik. Saygı, sevgi, hoşgörü adına bir şey kalmadı. İnsanlığımızı unutur olduk. Toplum olarak cinnet geçiriyoruz.

Bırakın büyükşehirleri, yüz yirmi bin nüfuslu ilimiz Kırşehir’in cadde ve sokaklarında dahi değişik kategorideki entel, dantel, süslü, takım elbiseli, görgülü, görgüsüz çok bilmiş, bilmemiş, gözünü kin, nefret bürümüş insanlarla karşılaşmak mümkün. oluyor. Bu insanların her biri birbirine bir dokunsan canlı bomba gibi patlarlar.

Vatandaş takım elbiseyi giymiş, babadan kalma parayla veya bankadan çektiği krediyle son model lüks araba almış biniyor dolaşıyor Kırşehir cadde ve sokaklarında öylesine kasılıyor, şişiyor ki dünyayı o yarattı. Ne araba kullanmaktan, ne trafik kurallarından, ne saygıdan, sevgiden, ne hoşgörüden, anlayıştan haberi var. Giyindiği takım elbiseyi, bindiği son model arabayı gören bu vatandaşı insan zannetmektedir.

Kırşehir’in bir sokağında cenaze var taziye çadırı kurulmuş, eş dost taziyeye geliyor ama gelin görün ki görünüş olarak insan gerçek anlamda insanlıktan nasibini almayan kişi veya kişiler arabasıyla elli metre fazla gittiğinden cenaze çadırının kaldırılması için polise şikayet etmektedirler.

Ey insanlıktan nasibini almamışlar bu gün bana yarın sana, sizin hiç mi cenazeniz olmayacak, hiç mi taziye ye geleniniz olmayacak başınıza hiç mi acı bir iş gelmeyecek ki vatandaşın acılı gününde şikayet ederek başka işlerle uğraştırıyorsunuz.

İşte bunlar ilimiz Kırşehir’de vatandaşın cinnet geçirdiğini gösteren birkaç hadise…

Gelelim Türkiye’ye…

Maalesef ülkemizde yaşanan cinnet, cinayet gibi olaylar her geçen gün çığ gibi büyümekte ve bu olaylar vahşet boyutlarına ulaşmaktadır. Değişik tür ve yoğunluktaki şiddet olayları toplumsal yaşamın hemen, hemen her alanında, yaşanır hale geldiği için sosyal yapıyı tehdit eder duruma gelmiştir.

Son günlerde arka arkaya yaşadığımız canice cinayetler ve katliamlar, toplum olarak bize neler oluyor cinnet mi geçiriyoruz sorusunu sormamıza neden oluyor.

Kulakları büyük denilerek ameliyat ettirilen ve hastane servisinde yatan, sargısı dahi açılmadan çirkin oldu diye annesi tarafından hastanenin tuvaletinde canice boğularak öldürülen on yaşındaki masum çocuk olayı…

Kartopu oynadığı sırada esnafın camı kırıldığı için öldürülen gazeteci olayı…

İstanbul’da tartıştığı eşini öldürerek parçalayıp çöp konteynırına atan cani koca olayı…

Manisa’da eşi tarafından öldürerek parçalanıp ormana atılan kadın cinayeti.

Mersin'de Özgecan isimli üniversite öğrencisi genç kızımızın dolmuş şoförü tarafından tecavüz edilmek istemesi amacı yerine gelmeyince öldürülmesi, babası ve arkadaşıyla birlikte insanın kanını donduracak şekilde yakılarak bir dereye atılması insanlık adına vardığımız noktanın ciddi anlamda sorgulanması gerektirmiyor mu ?

Tamamen ne yaptığı belli olmayan bir toplum olduk. Helal, haram, at izi, it izi birbirine karıştı. Bindik alamete gidiyoruz kıyamete. Sanki bizler Allah’ın birliğine, Peygamber Efendimize, Kuran’a, kısaca İslam dinine inanan Müslüman toplum değiliz!

Sanki bizler Sultan Alparslan’ın, Fatih Sultan Mehmet’in, Yavuz Sultan Selim’in, Mustafa Kemal Atatürk’ün, Sarıkamış'ta, Çanakkale’de şehit olan atalarımızın evlatları, torunları değiliz.

Sanki Akşemsettin, Eyüp Sultan, Hacı Bayram, Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bektaşi Veli, Şeyh Edebali, Ahi Evran gibi İslam Alimleri ve Evliyalar bizim ecdadımız değiller.

Sanki bir insanı öldürmenin bütün insanlığı öldürmek kadar günah, bir insanı kurtarmanın tüm insanlığı kurtarmak kadar sevap diyen yüce dinimiz değil.

Ne oldu da bize?

Bu kadar ayrı düştük birbirimizden?

Ahlak erozyonuna uğrayan, cinnet geçiren, gözünü menfaat, para, seks, hırs, kin ve nefret bürümüş maneviyatsız ve şükürsüz bir toplum olduk.

Oysa bizler Yunus Emre’lerin, Mevlana’ların, Hacı Bektaş’ların, Şeyh Edebali’lerin, Ahi Evran’ların, Eyüp Sultan’ların, Hacı Bayram’ların, hoşgörü ve sevgi mayası ile yoğrulmuş bir toplum olmaktan kıvanç duyduğumuzu her platformda dile getiririz. Eğer Şeyh Edebali, Yunus Emre, Mevlana, Hacı Bektaş Veli, Ahi Evran, Hacı Bayram ve Eyüp Sultan bu topraklardan çıkabildiyse, ya bizde bir sorun var ya da bu topraklar artık o topraklar değil.

Bu topraklara sevgi, saygı, edep ve de haya ekmedikçe bizleri ne evliyalar, ne alimler kurtaramaz.