İnsanları hep dış görünüşlerine, maddi varlıklarına ve ya siyasi duruşlarına göre değerlendirdik.
Buna bazen dini inançlarını, dünyevi görüşlerini hatta olayı biraz daha abartıp giyim kuşamlarını da ilave ederek yaptık.
Oysa dünyadaki insanlar ikiye ayrılmalıydı!
Namuslular ve namussuzlar olarak…
Her ne kadar bu dünya da namuslu insanlar namussuz insanlar karada değer görmese de.
Kırşehir’de yaşıyoruz. Kendimiz gibi görünenleri daha çok severken karşı taraftan olanlara hep saygısızlık gösterdik.
Olaya hiç onların tarafından bakamadık.
İyi sandığımız insanların aslında kötü, kötü bildiğimiz insanlarında aslında iyi olabileceklerini hiç ihtimal vermedik.
Ön yargılarımızdan hiç kurtulamadık…
Bazen günah işleyen insanları gâvurlukla itham ederken bazen da iyilik yapan insanları tam bir Müslüman etiketi ile değerlendirdik.
Esasında inançların insanların bir tercihi olduğunu ya unuttuk ya da dikkate almadık.
Çocukluk hatta gençlik yıllarımızda ailenin, toplumun ve en önemlisi de çevrenin değer ve yargılarından korktuğumuz kadar belki de Allah’tan korkmadık…
Bunlara iş amirlerini, devlet büyüklerini ve güç odaklarını da ilave edebiliriz.
Zaman zaman merhamet duygularımızın adalet duygumuza üstün geldiğini unuttuk…
Oysaki ilahi emirde yanlışı kim yaparsa yapsın adil olunması gerektiği defalarca zikredilmiş olmasına rağmen yapmaya devam ettik.
Dinin veya inançların kişileri tek başına “çok iyi bir insan” veya “çok kötü bir insan” yapmayacağını çok geçte olsa fark ettik.
Bunu bazen de kendimizce ideal gördüğümüz insanmış gibi görerek yaptık.
Asıl inancı; Kur’an, sünnet, icma ve kıyastan anlamak yerine, şuradan, buradan, gelenek ve göreneklerden ve hatta işimize geldiği şekli ile doğrunun bu olduğunu öne sürerek yapmayı tercih ettik.
Oysaki doğru tek olmalı ve asla şu veya buna göre değişmemeliydi.
En büyük yanlışı da “zannettim” kelimesini “bildim” kelimesine tercih etmekle yaptık.
Bunlara birde “keşke” kelimesini çoğu kez hayatımıza katmakla yaptık.
En büyük inançsızlık ve güvensizliğin rızkımızdan endişe ettiğimiz zaman olduğunu unuttuk. Oysaki rızkın kefili Allah’tı ve bu hiçbir zaman unutulmamalıydık.
Ve belki de en büyük hatayı, insanları olduğu gibi değerlendirmek yerine, makam, mevki, konum, çıkar, menfaat, güç ve benzeri özelliklerine göre değerlendirtmekle yaptık…
Bütün bunları niye yaptık?
Üç günlük dünya için…
Sevgi ile kalın.