Bugün Cumhuriyetimizin 96. Yıldönümünü kutluyoruz.
Mutlu bir gün olması gerekmiyor mu?
Peki ülke olarak mutlu muyuz? Bir tarafta terör melaneti, bir tarafta Suriye krizi.
Her alanda yaşanan olumsuzluklar insanları canından bezdiriyor. Krizler yorgunuyuz.
Üst üste gelen siyasi, sosyal ve ekonomik krizler hayatımızın normali oldu!
Bütün bunlar yaşanırken, Dünya’da hiçbir ülkenin, yanımızda olmadığını, üstüne üstlük üzerimize geldiğini görüyoruz. Ne kadar hainler varmış.
İşte geçtiğimiz günlerde Türkiye’nin sınırında bir terör devleti oluşturulmasına izin vermemek için başlattığı “Barış Pınarı Hareketi”yle gerçek dostlarımızı ve düşmanlarımızı bir kere daha gördük.
Yani dış ve iç mihraklar, güçler sürekli amansız biçimde üzerimize geliyorlar, devamlı bizimle uğraşıyorlar.
Ekonomimizi, inançlarımızı hayat tarzlarımızı kullanarak bizi bölmeye, çökertmeye uğraşıyorlar.
Ama her şeye rağmen bu yorgun cumhuriyetimiz dimdik ayakta.
Dünyanın neredeyse en belalı coğrafyasında yer alan ülkemiz çevremizdeki ülkelerin özgür seçimleri bırakınız yapmayı düşünemediği bir ortamda biz aslanlar gibi demokratik seçimlerimizi yapıp yolumuzda yürüyoruz.
Dünyada Türkiye’nin büyümemesi, zengin olmaması için ellerinden geleni yapıyorlar maalesef.
Bütün bu engellemelere rağmen Türkiye, Atatürk’ün sıfır ekonomiyle yönetmeye başladığı bu ülkeden müthiş bir ekonomi de yarattı. 96 yıl önce Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda hiç bir şeyimiz yokken şimdi tüm dünyaya ihracatlar yapan, dünyanın 17’nci güçlü ekonomisi olan ülke konumuna geldik. Çok şükür dimdik ayaktayız.
Burada yeri gelmişken Cumhuriyet Bayramı’nın 96. yılına kadar yaşadıklarımızı bir hatırlatalım isterseniz.
19 Mayıs 1919’da Atatürk’ün Samsun’a çıkmasıyla Milli Mücadele’nin ilk adımı atıldı. Mustafa Kemal Atatürk, 29 Ekim 1923’de “Türk milletinin karakterine en uygun yönetim şekli cumhuriyettir” vurgusuyla cumhuriyeti ilân etti.
Büyük dahi Mustafa Kemal Atatürk, işgal edilmiş, paylaşılmış, yok edilmiş bir imparatorluğun küllerinden, halkına önderlik ederek, Anadolu halkıyla beraber vatanı düşmanlardan kurtarmış. Bu mücadeleyi cumhuriyet yönetimiyle taçlandırmıştı.
Cumhuriyette egemenlik milletindir. Halk kendi kendisini yönetme yetkisini temsilcileri aracılığıyla kullanır. Cumhuriyette, seçme seçilme hakkı vardır. Ve bütün vatandaşlar bu haklara eşit bir şekilde sahiptir. Milletin bütün bireyleri yönetime katılabilir ve yönetimde söz sahibi olabilir.
Cumhuriyet bize ulus olma bilincini kazandırmıştır. Cumhuriyetin başarıları ile haklı bir gurur duyarız. Ülkemiz, İslam dünyasında laik ve demokratik, çağdaş bir ülke olarak tektir. Bunu Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyete borçluyuz.
96 yılda büyük gelişmeler sağladık, mucizevi başarılara tanıklık ettik. Tüm bu yaşananlara büyük Atatürk’ün muhteşem devrimleri sayesinde ulaştık.
Daha ben doğmadan 96 yıl önce 29 Ekim 1923 günü nasıl bir Türkiye vardı?
Tarihi kaynaklarımızı araştırdığımızda karşımıza bakın neler çıkıyor, o günkü Türkiye ile ilgili:
“13 milyon nüfus… İlkel bir tarım… Sıfıra yakın sanayi… Madenlerin büyük çoğunluğu, limanlar ve var olan bütün demiryolları yabancı şirketlerin yönetiminde… Ülkede 153 ortaokul ve lise sadece bir üniversite var…
“Halkın yüzde 7’si okur-yazar… Bu oran kadınlarda yüzde bir bile değil. Ekonomik bakımdan yarı sömürge… Kişi başına gelir 4 lira… Kişi başına ortama kamu harcaması 50 kuruş…
“Altyapı alanları yetersiz. Bilim hayatı ve düşüncesi yok sayılacak düzeyde… Anadolu yetersiz medreselerin elinde. Her yanda tarikatlar, takkeler, dergahlar var.
“Yasalar çağın gerçeklerinin çok gerisinde…
“Kadınların ilke olarak toplumsal hayatları ve hiçbir hakları yok…
“Kadınların da bir gün erkekler gibi doktor, mühendis, avukat, belediye başkanı, milletvekili, bakan, başbakan olabileceklerini hayal etmek bile zor. Ne seçme, ne de seçilme hakkı. Kısacası vatandaş bile sayılmıyorlar.
“Ülke neredeyse bütünüyle ve pek çok alanda ortaçağı yaşıyor…”
Evet Cumhuriyetimizin ve Atatürk’ün kıymetini idrak etmeyi biliriz ya da bilmeyiz ama cumhuriyet Türk milleti için bir nimettir. Ancak genellikle insanlar varlık içinde o varlığın kıymetini anlamakta güçlük çektiği için cumhuriyetin de kıymetini anlamayanlar elbette olacaktır. Ama onlar şaşkındır, onlar ahmaktır.
Fikirlere kuru bir mantıkla karşı çıkarak kavga mantığı gütmek yerine savunmasını ve yaşamasını bilmek daha doğru bir yoldur. Elde edilen bir değeri korumak, en az elde etmek kadar zor olduğundan; Cumhuriyeti korumak ve yaşamak için de çabalar gerekmektedir. Buna mecburuz, hepimiz Cumhuriyetimize sahip çıkmak zorundayız.
Cumhuriyeti, Mustafa Kemal Atatürk'ün dilinden iki cümleyle anlamaya çalışalım:
"Bugünkü hükümetimiz, devlet teşkilâtımız doğrudan doğruya milletin kendi kendine, kendiliğinden yaptığı bir devlet teşkilâtı ve hükümettir ki, onun ismi Cumhuriyettir. Artık hükümet ile millet arasında mazideki ayrılık kalmamıştır. Hükümet millettir ve millet hükümettir. Artık hükümet ve hükümet mensupları kendilerinin milletten ayrı olmadıklarını ve milletin efendi olduğunu tamamen anlamışlardır." (1925).
"Temeli büyük Türk milletinin ve onun kahraman evlâtlarından mürekkep büyük ordumuzun vicdanında akıl ve şuurunda kurulmuş olan Cumhuriyetimizin ve milletin ruhundan mülhem prensiplerimizin bir vücudun ortadan kaldırılması ile bozulabileceği fikrinde bulunanlar, çok zayıf dimağlı bedbahtlardır. Bu gibi bedbahtların, Cumhuriyetin adalet ve kudret pençesinde lâyık oldukları muameleye maruz kalmaktan başka nasipleri olmaz. Benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet yaşayacaktır. Ve Türk milleti emniyet ve saadetinin kefili olan prensiplerle medeniyet yolunda, tereddütsüz yürümeğe devam edecektir." (1926).
Atatürk ve Cumhuriyete dil uzatan hastalıklı kafalar öğrensin ve utansın.
Türkiye işte o günlerden bugünlere geldi.
Şahsen ben yaşı yetmişe merdiven dayamış birisi olarak ülkemde yaşanan ve yaşadığımız yetmiş yıla tanıklık ettim.
29 Ekim Cumhuriyetimizin kuruluşunun yıldönümleri 96 yıldır törenlerle kutlanır. Ancak esas olan Cumhuriyeti sadece bayram havasıyla kutlamaktan ziyade, onu savunmanın ve korumanın yollarını aramamız ve uygulamamız gerekmektedir. Özellikle Cumhuriyeti korumak iddiasında bulunan siyasilerin uyguladıkları yöntemler, çıkardıkları kanunlar, yürüttüğü görevler; mutlak manada Cumhuriyetimizi korumak ve kollamak amacına yönelik olmalıdır.
Bugün şahsen milli bayramlarımız coşkulu bir şekilde kutlanmasa da Cumhuriyetimizin kıymetini bilmeliyiz.
Kırşehir’de çocukluğumuzdan bu yana nice Cumhuriyet Bayramları kutladık. O ne muhteşem Cumhuriyet Bayramı kutlamalarıydı öyle. Kırşehirliler stadyumda binlerce kişi ayakta alkışlarlardı.
Bir Öğretmen Naci Akanay’ın ve eşi Melek Akanay ve daha başkalarının Cumhuriyet kutlamalarıydı giyimiyle, kuşamıyla öğrencilerinin önünde tören adımı yürüttüklerini izleyen ve ayakta alkışlayan Kırşehirliler hala gözlerimizin önünde ve anılarımızı süslemektedir.
Zaman zaman yozlaştırsalar da o kaliteli vatansever, cumhuriyetçi öğretmenlerimizi bu Cumhuriyet Bayramı günü sevgiyle, saygıyla anıyoruz hepsini…
Cumhuriyet dönemi, çağın gereklerine uygun yeni insan yetiştirmeyi, akla ve bileme öncelik vermeyi, Anadolu aydınlanmasını, büyük bir kalkınmanın gerçekleştirilmesini amaçlayan muhteşem devrimler yaptığına tanık oluyoruz.
Cumhuriyetimizin kıymetini bilelim. Bizleri Cumhuriyeti getiren Atatürk’ün devrimlerle, umutsuzluktan yeni güçlü, büyük bir Türkiye yarattığını görüyoruz.
Büyük Atatürk’ün ne büyük insan olduğunu bir kere daha anlıyoruz. Onun için herkesin, ülkesini seven tüm gençlerin Cumhuriyetin ne kadar büyük bir nimet olduğunu anlamak için Afganistan’ı, Irak’ı, Suriye’yi, Pakistan’ı, Mısır’ı, Libya’yı, Tunus’u, Suudi Arabistan’ı, Cezayir’i, Fas’ı, gözlerimizin önüne getirelim.
Ülkemiz, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün çizdiği çağdaş uygarlık yolunda ilerleyecektir. Buna hiçbir güç engel olamayacaktır. Ve Türkiye Cumhuriyeti sonsuza kadar yaşayacaktır.
Yeter ki bizler, Atatürk’ün mirası olan akıl ve bilim yolundan ilerleyelim.
Yeter ki, Atatürk ilke ve devrimlerini koruyalım.
Yeter ki, Türkiye Cumhuriyeti’nin milletiyle bölünmez bütünlüğüne sahip çıkalım.
Bizler, yediden yetmişe ülkenin tüm insanları, sahip olduğumuz değerlerin kıymetini bilelim.
Ey Kırşehirliler, ey Kırşehirli gençler, sizler tarihteki büyüklerimiz gibi Atatürk’ün ve Cumhuriyet’in kıymetini bilelim. Ona sonsuza dek sahip çıkalım.
Bize bugünleri bahşeden, Cumhuriyet fazilettir, erdemdir” diyen Büyük Atatürk’ü ve silah arkadaşlarını rahmetle, şükranla anıyor, hatıraları önünde saygıyla eğiliyorum.