Atatürkçülükte, donmak, klişeleşmek… yoktur. Atatürk’ün işimize gelmeyen sözlerini de başkalarına mal etme küstahlığına kalkışmayalım. Bu yolda ne kadar cömert davranırsak davranalım gene de Atatürkçülüğü başka bir anlama sokup donduramayız. Güneş balçıkla sıvanmaz. O’nu unutturmanın yolları sürekli olarak denendi, fakat istenen sonuca varılamadı. Bursa Nutku’nu kabul etmeyenler, aradan birkaç yıl daha geçince, bu kez de Gençliğe Hitabe’nin başkasına ait olduğunu söyleme cesaretini gözetirlerse hiç şaşmayın! Çünkü böylesi adamların her şeyden önce çıkar dışında hiçbir gerçeği kabul etmemeleri gelenekleri gereğidir. Nazım Hikmet’i yerenler, en sonunda onun Kuva-yi Milliye destanını başucu kitabı yaptılar.
Uzun süredir ileri bilimsel, özgür düşünenlere karşı girişilen yıpratıcı, küçük düşürücü kampanya da istenen sonucu vermemiştir. Ama bu yolda iler düşünenler genç ve çocuklarını feda etmişler fakat hukuk devletine rağmen bunların hiç birinin suçlusu bulunamamıştır. Siyasal iktidarlardan çoğu Atatürk’ün devlet anlayışına inanmamışlar, devlet ve ulus anlayışına ters düştükleri halde kendilerini yurtseverler(!) olarak tanımışlardır. Sonuç ne oldu? Ulusumuz birçok badirelere itildi. Zümre çıkarı, toplum çıkarına üstün tutulduğu için, çalkantılar oldu. Bunu örnekleri sıcaklığı ile meydandadır. Atatürkçü düşüncede iskonto yapıldığı için toplum bunadı. İşsizlik aldı yürüdü. Ama yalancı kahramanlar bunu görmezlikten geldiler. Anadolu çocuklarına kendi ülkelerinde değil, yaban ellerinde iş bulmakla kıvanç duydular. Utanmaları gerekirken, iftihar ettiler. Üstelik bu olumsuzluğu giderecek bilimsel tedbirlere de yanaşmadılar. Yanaşmıyorlar da. Atatürk asla samimiyetsiz ve kapalı olmamıştır. Yaptığı yeniliklerin tek kaynağı “gerçek’’ olmuştur. Yaptığı yeniliklerin her biri mutlaka bir ihtiyaca karşılık olmuştur. Salt akılcı olmuş, bunun yanında köhnenmiş sistemlere iltifat etmemiştir. Çatal kazığın yere geçmeyeceği bir gerçektir. Oysaki ondan sonra tıpkı bir Tazminat kopyacılığı ile hem doğunun hem de batının birbiriyle uzlaşmayan eğitimi bir arada yürütülmüş, Tabii zihniyet olarak! Kuşakların birbiriyle savaşmalarına ortam hazırlamıştır. Gene de öyle.
Halk adamı olmak, her şeyden önce namuslu olmakla mümkündür. Çıkarcı ve gerici, halk adamı olamaz. Halk adamı, halkın kişiliğine bir Mustafa Kemal karakteriyle değer verir. Düşüncesiz, fikirsiz insanları istismar etmez. Kemalizm’de ne demagogun ne, de burjuva dalkavukluğunun yeri vardır. Doğruyu göremeyen bir yığının Kemalist yöntemi anlaması da mümkün değildir. Bunun için de: ‘’Hiçbir devrim(inkılap) gerçeği görenler dışında çoğunluğun oyuna müracaatla yapılamaz.’’(4) demektir.
Okuma-yazma bilmeyenlerin, düşünmeyen insanların daha doğru karar verdikleri mümkün olsaydı: çağımız, eğitim-öğretim çağı olmazdı. Okullara, üniversitelere ihtiyaç olmaz, bunca para harcanmazdı. Ama gel gör ki, bizi yıllardır hep bu bilisizlerin, düşünmeyen, düşünmeyi de suç sayanların oyları yönetti. Batağa soktu. Nerde Atatürk ‘ün ‘’fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür’’ kuşakları? Zan altında, ya da partizanların iftira ve baskısıyla sürgünde mi?
Atatürkçü, yılmayan insandır. Karakterinde çıkar yoktur! Bu nedenle şunu ifade etmeliyiz ki, Atatürkçülük bunu kabul etmeyen kadrolarla kurulamaz. “Yaşlı bir köpeğe yeni bir oyun’’ öğretildiği, görülmüş değildir.’’ Şimdi Anadolu’da yönetim mekanizmasını elinde tutan gerici yöneticilerle, yenilik yapılamaz. Bu iş yaygın kadro sorunudur. Bu gidişle değil gösterdiği uygarlık çizgisine gelmek, yaptıklarını bile korumak zor olacaktır. Atatürk sözünü ulus olmanın bilinci olarak kabul etmeyenler, bu alanda yararlı olamazlar. Ümmet şeriat batağındaki kişiler, bu alanda iş yapmazlar. Atatürkçülüğün kaldıracı milli kültür, milli dayanışmadır!
Atatürkçü insan tipi, ulusal karakter itibariyle güçlüdür, sağlamdır. Ama hiçbir zaman insan sevgisinden, bilimsel anlayıştan yoksun değildir. Bu karakterde olmayanların devlet çarkına olumlu katkıda bulunmaları akla uymaz. Önce meydana getirdikleri çıkarcı çarkı kırmalı ki, Atatürkçü laik, sosyal adaletçi hukuk devleti meydana çıksın. Esasında Anayasamızın istediği karakter değil demokratik, yavan bir karakter egemen olmuştur her alanda!
Atatürk’ü anma günlerinde resmi yerlerde salonlar bomboş oluyor. Öğretmen ve öğrencilerde başkası bulunmuyor. Bu durum, bir zihniyeti ifade ettiği için önemlidir. Başka değil! Gelmek, O’nu öğrenmek neyi halleder, diyerek işi geçiştiriyorlar.
Peki gelmemek neyi halleder? Bu yolda, gerici, çirkin politikacılar başarılı olmuşlardır. Kendi çıkarlarını eleştirenleri de “imansız’’lıkla “vatan hainliği’’ ile küstahça suçlamışlardır. Atatürkçülerle halkın arasını açmayı meslek edinmişler, sonra da “çoğunluk bizdedir’’ vaveylasını koparmışlardır. Buna rağmen ilerici, uyanık aydınlar, gerçekten de çetin zorlu bir savaş vermişlerdir. Atatürk’ün eserini, doğrultusunu korumak için; meslekleri, hayatları, sağlıkları pahasına savaş vermişleridir. Taşlanmışlar, dövülmüşler, kovulmuşlar, sürülmüşlerdir. Ama Atatürkçü düşünce yine ayaktadır. Yürüyecektir.
Kemalizm, sıradan bir konferans konusu değildir. Bu bakımdan kısa süreli On Kasım konuşmaları ile de anlatılamaz. Anlaşılamaz. Devede kulak Cumhuriyet Tarihi dersleriyle de bu işin temel yapısını, uygarlık anlayışı, ulus, kültür, bilim ve insanlık anlayışı… beş-on dakikalık konuşmalarla amacına varmaz. Esasında Kemalist Yöntem, bir amaç değil, kalkınmada, uygarlaşmada bir araç olarak bilinmelidir. Bilinmelidir ya bunu bir türlü kabul ettiremedik.
Atatürkçülük bir söz unsuru değil, ulusumuzun 20. ve 21. yüzyıllar kazandığı bilimsel dinamizmin genel adıdır. Bu nedenle; çağımızın kazandığı yeni değer yargılarından, yeni görüşlerden soyutlanamaz. Geri dönme yollarını tıkamıştır. Taviz vermeden ileriye koşmayı emreder. Toplumda yeni atılımlardan yana olmayı emreder. Ama anlayanlara! Deni ruhlu, Osmanlı artığı ulusun malını soyan vurgunculara değil!...
Atatürkçülüğü sindirmemiş, hatta ona karşı olan kadrolarla reform yapmak istiyoruz. Mümkün mü? Bundan hepimiz zarar görürüz. Hesap meydandadır. Kemalist devrimcilerle, çıkarcıların iş birliği yapmaları mümkün olmadı… Kemalist yenilikler, ancak Kemalist dünya görüşüne sahip kişilerle yapılır. Bunun ilk şartı modern, teknolojik gelişmelerden yana olmaktır. Ve de her türlü çıkar kaygısından sıyrılmak… menfaatçilik batağına gömülmüş olanlarla ulusal karakterli yeniliklere gidilemez. Geleceğimizi idare-i maslahatçılıktan kurtarmak istiyorsak buna göre tedbir almalıyız. Yoksa namuslu dürüst aydınlara, namussuz aydınlardan yer kalmaz. Aydın geçinenlerden!
Bugün her Atatürkçü aydın, bu karakterini kendi çabasına borçludur. Liselerimizde Atatürkçü düşünce verilmiyor. Verilmedi. Bu gidişle verilmeyecek de. Üniversitelerde öyle!
Ortaöğretim çıkışlı gençler Türk devriminden, bu devrimin özünde yatan Atatürkçü-pozitivist görüşten yoksun kalıyorlar. Tarih kitapları, Osmanlı ve Avrupa, İslam tarihi ile tıka basa dolu. Devrim tarihi, yok denecek denli az: Olaylardan öteye kafa açıcı, hür düşünceye götürücü hiçbir belirti yok: Olayların gerçek nedeni bile yok. Üstelik bağımsız bir ders de değil. Buna göre gençlerden öğrenmedikleri bilgilere göre hareket etmelerini bekleyemeyiz. İnsan, ancak bildiğini sever. Bilmiyorlar ki sevsinler. Resimle, şiirler törenle olacak iş değildir bu. Oysaki bu konu daha geniş olarak ele alınabilir. Konuyla ilişkili seçme eserlere Atatürk Armağanı verilebilir. Yazarlar teşvik edilmeli. İl ve ilçelerde yetkili kişilere Atatürkçü görüş anlattırmalıdır. Bakanlık bu alandaki yayımlardan seçmeler yapılmalı okullara gereksiz kitaplar yerine, bunları göndermelidir. Katı açılmamış uyuşturucu, okuyucudan yoksun kitaplar yerine bu tip kitaplar gönderilmelidir. Ama hangi bakanlık yapacak bunları?
Atatürk, kendiyle asla çalışmayan bir eylem adamıydı. Devrimleri değil, devrimi vardır. Birbirini tümleyen, biri ötekinin nedeni olan Atatürk devrimleri yapılması gereken başka yeniliklerin, reform ve devrimlerin de temel olmuşlardır. Kurtuluş Savaşımızın yüzlerce olayını tarihleriyle ezberlemek de, pek önemli değildir. Önemli olan yeni Türk düşüncesinin kitlere mal edilmesidir. Gençleri, Atatürkçülükle yüklemek, aynı zamanda ulusal bir görevdir: “Mesut devrimizin aleyhinde fikir ve his taşıyanları aydınlatmak ve irşad etmek aydınlara düşen ulusal görevlerin en önemlisi ve en birincisidir.”(5) Bu sorumluluğu duymalı ve Kemalist aydınlar olarak “gerçeği konuşmaktan korkmamalıyız.’’
Bu ülkenin diplomalı cahile, silik, cılız aydın taslaklarına ihtiyacı yoktur. Ulusumuz mert, cesur, hür ve pozitif düşünceli aydınlar istemektedir. Tavizle, idare-i maslahatçılıkla hiçbir reform yapılamaz. Üstelik reforma karşı olanlara ‘’reform’’ yaptırmaya kalkışmak, ancak reform sözcüğünün anlamını değiştirmeye yarar. Önce reformculara söz hakkı tanımalı. Bu bir cesaret ve çağa uyma işidir. İç devrimini yapmamış çıkarcılardan, halk yararına eylemler beklenemez. Boşuna hayal etmeyelim. Bıraktığımız yere dönmek için sorunları iyi hesaplayalım.

-Atatürk Diyor ki, İstanbul, 1966, S:38.
-Aynı Eser, S:67, 72, 55, 39.
-İyi Vatandaş İyi İnsan, H.A. Yücel,1971, İstanbul, S:181.