Laiklik, insan aklının ve ruhunun, yaratma-yapma yeteneğinin, varlığının cevheridir. Milletin, milli hakimiyetinin, milli güç ve değerlerinin korunması ve geliştirilmesidir. Milli yapı, bağımsızlığın dayanağıdır. Laik-Milli yapı din kemirgenliğini, din istismarını da engeller.

Din, siyasete ne kadar bulaşırsa, siyaset güdümüne girerse değerini o kadar kaybeder. Dini inançlar, siyasetin kıyısından uzak tutulmalıdır. Siyasallaşan din ve inanç mezhep kavgalarıyla dünyayı yaşanmaz, güvenilmez bir ortama döndürür.

Dini inanç ve itikatlar, zırhlarıyla baş başa kalmadır. Siyaset ve siyasetçinin elinin ve dilinin uzanacağı yön ve yol vereceği alanlar olmalıdır. Aksi halde din, yönünü, ortamını, dokusunu kaybeder. Siyasete yem olan dini inanç ve kanaatler özelliğini kaybeder.

Dini, tahrip olmaktan kurtaran laik devrimdir. Din, laiklik sayesinde yücelir ve yükselir. Varlığını, diriğini korur.Laik yönetimin egemen olduğu Türkiye Cumhuriyeti’nde; dini inanç ve kanaatler en iyi şekilde  ve özgürce uygulanmaktadır. Çünkü din siyaset saldırısından uzaktır. Camide siyaset kürsüsü kuran ve nutuk çekenler, dini en büyük kötülüğü yapmaktadırlar!..

Siyaset taktik ve stratejileri dini inanç alanında yeri yoktur. Dini inanç ve kanaatler siyaset mıknatısının olmadığı alanda rahattır. Laik olmayan, Müslüman devlet düzenlerinde din, hırpalanmaktadır, yıpranmaktadır. Siyasi din anlayışının aleti olmaktadır!

Ortadoğu’da Afrika’da, Uzakdoğu’da bunun acı örnekleri vardır. Bu kabil devletlerin, milletlerin; Atatürk’ün “laik-demokratik-sosyal hukuk devleti” ilkesini örnek almaları gerekir! O zaman kaostan çıkıp kan, inanç ateşini söndürebilirler! Laik olmayan toplum düzenleri cayır cayır yanmaktadır. Buralarda toplu katliamlar alıp başını gitmiştir! İnsanlar, kuzu keser gibi boğazlanmaktadırlar. Laik Türkiye düzenini böyle vahşi düzenlerine çevirmek isteyenlere asla fırsat verilmemelidir. Laik olmayan düzenlerde din ve kanaat hürriyeti yoktur. Böylesi düzenlerde her zaman başka bir din ve inancın baskısı, diktesi beklenir! Siyasete, şiddete karışan din, din olmaktan çıkar. Dokusunu yitirir. Dine karışan siyasette, aynı şekilde siyaset varlığını yaratıcılığını kaybeder. Atatürk’ün kurduğu laik düzen laik devlet yapısı, aynı zamanda İslam dinine de büyük ve geniş çaplı hizmet etmiştir!

Ne yapalım kardeşim senin kafan kalınsa bizim suçumuz ne?

Laik devrim, İslam’ı yüceltmiş, yükseltmiş ve güzelleştirmiştir!

Çünkü çıkar amacına kullanılmamıştır! Laik olmayan düzenlerde akıl ağlar, bilim ağlar, umut ağlar, gelecek ağlar! Ufuklar tümden kararır Türkiye’nin ufuklarını aydınlık kılan dahi, laik devrimle Atatürk olmuştur.  İslam’a geniş soluklar aldırmak Atatürk’e nasip olmuştur.

Atatürk devrimi sayesinde geniş soluklar alan, hürriyetinde inancında, saadetin de doruklarında olanların bu devrime saldırmalarına anlam veremiyorum. İnsan kendi mutluluk, hayat ve hakikat ağacını tahrip eden mi?

Şeriata hakaret ettiği gerekçesiyle Avukat Feyza Altun gözaltına alındı. “Türkiye laiktir laik kalacak” görüşünü tekrar eden avukata “halkın kin ve düşmanlığa tahrik“ suçundan soruşturma başlatıldı. Tam da irticanın kol gezdiği bir ortamda.

Avukat,“Türkiye laik bir ülkedir. Türkiye şeriatla yönetilmiyor, hiçbir zaman da şeriatla yönetilmeyecek” dedi. Şeriatı başka yönlere çekenler bence sokaklarda kadın taşlayan Taliban aklıdır! Aynı şekilde sokaklarda Ezidi kadınlar horoz keser gibi kesen IŞID aklıdır. Seks köleliğini reddeden ezidi kadınları topluca katletmektir. Suriye’de, Irak’ta, Laik cumhuriyet ile yönetilen Türkiye’de bunlar olmaz, olmamalıdır.

Bu nedenle yukarıda izah ettiğimiz gibi, İslâm’ın tamamen siyasallaştırılmasıdır. Siyasi liderin diktatörlüğüne alet edilerek kullanılmasıdır. Gaddarca, zalimce kullanılmasıdır. Humeyni İran’ında, Taliban Afganistan’ında olduğu gibi. Siyaseti elinde tutanların kendi ihtirasları, hanedan yönetimleri siyasi vasıta olarak kullanılmasıdır.

Bir devlet başkanı, ”Elhamdülillah şeriatçıyız “demiş olsa da şeriat siyasallaşan, siyasallaştırılan dindir. Mecrasından çıkarılmıştır.

Herkesin bildiği gibi bir parti başkanı, bir tarihte “ ..dindar ve kindar nesiller yetiştireceğiz!” demişti.

Bir partiden Milletvekili olan Şevki Yılmaz, “Demokrasi şeytandan gelme bir rejimdir. Bir iblis düzenidir. Bu düzeni yıkacak Allah’ın askerlerini (Hizbullah’ı) arıyoruz!” diyerek şeriat diktatörlüğünü vurgulamıştı.

Aynı şahıs Cumhuriyetin 100. Yılında da II. Abdülhamit’in beşinci kuşaktan torununu nikâh şahitliğinde “ Osmanlı ile iftihar ediyorum. Osmanlı’yı süren soysuzları da lanetliyorum!” diyecek kadar zıvanadan çıktı. Bunu tabi ki, büyük tepkiler verildi:

“Atatürk’e soysuz diyenin kendi soysuzdur.”    

“Bu tarih cahili, haddini bilmez, Atatürk’e Kuvayi Milliye kahramanlarımıza ve TBMM’ne soysuz“ diyerek hakaret etmiştir. Bunları cumhuriyet savcıları duymuyor mu? “ ( ADD Başkanı)

“Osmanlı arşivlerine göre Atatürk’ün soyu Peygambere kadar dayanıyor bu durumda kimin soysuz olduğu çok açık ortada “ (Hüseyin Baş)

Şevki Yılmaz, Atatürk’e ve TBMM’ye hakaret etmiştir. Bu adama derhal dava açılmaz ise Cumhuriyetin savcısı kalmamış demektir.Şevki umarım ki bir yerde karşılaşırız sana soylunun, soysuzun kim olduğunu gösteririm. Bu arada düğünü yapan Osmanlı ailesi de bunun gibi adamları düğünlerine davet ederek sürülmeyi hak ettiklerini bir kez daha göstermişlerdir!” (Ümit Özdağ)

      Laik devrim her geçen gün yüceliyor yükseliyor sonuç budur.

      Ama siyasi cehalet batağına saplananlar bunun farkında değil!