Cumhuriyetimizin kurucusu, Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ü aramızdan ayrılışının 78. yıldönümünde tüm yurtta olduğu gibi Kırşehir'imizde de saygıyla, şükranla ve özlemle andık.

Cumhuriyetimizin kurucusu, Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ü aramızdan ayrılışının 78. yıldönümünde tüm yurtta olduğu gibi Kırşehir'imizde de saygıyla, şükranla ve özlemle andık.
Atatürk’ün kişisel ve toplumsal özelliklerinden biri de O’nun bütün başarılarını oluşturan, ortaya çıkaran, başarılarının lokomotifi olan bilge kişiliğidir. Bağımsızlık, özgürlük, çağdaşlık, laiklik, bütünleştirici milliyetçilik anlayış, sosyal devlet, sosyal adalete dayalı ekonomik görüşleri batıcılık ve kökten bilimsel düşünüş özelliği, halkçılık, devletçilik, devrimcilik, cumhuriyetçilik gibi sürekli yenilikten yana olan ilkeleri hep onun bilge kişiliği sayesinde kalıcı olabilmiştir.Bilge kişilik, Atatürk rönesansının, Atatürk devriminin, Atatürk aydınlanmasının sürükleyici lokomotifi olmuştur.
Atatürk, bilge bir kişiliğe sahip olmasaydı, saydıklarımızın ve saymadıklarımızın hiç birini başaramazdı. Dahi kişilik, üstün insan özellikleri hep bilge yaratıcılığının ürünüdür. Bu doruk insan, zirve insan, derin ve yüce insan… Geçmişten hız ve esin alarak geleceği yaratmıştır.Geçmişin tüm olumlu değerlerini alarak olumsuzluklarını dışlamak suretiyle, geleceğin olumlu artezyeni olmuş asla bitmeyecek bir hızla fışkırmıştır.
Daha, geçmişi odaklayıp geleceği yaratandır.
Eflatun’un sözünü gerçekleştiren tek önder, tek dahi, tek bilge Atatürk olmuştur. Ne diyordu Eflatun ‘’Ya bilgeler devlet adamı olsaydı yada devlet adamları bilge’’ Bilge ile devlet adamlığı vasfının birleştiği doruk insan Atatürk’tür. Bu nitelik Atatürk’ü çok yönlü bir yaratıcılığın gerçeği yapmıştır. Askeri deha, zaman zaman sosyal mühendis, kimi zaman siyaset ve devlet adamlığı önderi, kimi zaman kültür ve dil bilgisini, tarih sentezcisi ve yaratıcısı olarak kendini göstermiştir. Kimi zaman da ulusal ekonomiyi kuran ve parayı kurtarıp ulusal onuru ayağa kaldıran bir kimlik olarak varlığını sürdürmüştür. Atatürk’ün Türk ulusunu yücelten, halkına özgüven aşılayan tavır, davranış söz ve yazıları yaptıkları… Sosyal psikoloji alanındaki dehasını ortaya koyar. Yaptığı devrimleri, koyduğu ilkeleri ulusuna mal etmesi,ulusla beraber yürümesi ulusun tek egemen güç olarak keşfetmesi, kul’u yurttaş ümmeti ulus yapması eskiyi yeni, köhneyi diri tutması, modern devlet yapısının alt yapısı olan eğitimini yaygınlaştırıp, yeni insan’ı yaratması , keçi yollarını asfalt yola çevirmesi. Çağdaş demokrasiyi kurmasının ifadesidir. Çünkü demokrasi yalnız siyasi parti demek değildir. Siyasi partileri yaratacak olan temel yapıyı hazırlamakta demokrasiyi kurmak demektir. Demokrasiyi kurumsallaştırıp kalıcı kılacak olan eğitimi yaygınlaştırıp niteliğini yüceltmek Atatürk rönesansının temel amacı olmuştur. Bilge bu konuda tarihin en büyük en çarpıcı sözünü söylüyor. Ve bundan kurtuluş yollarını keşfediyordu:
Cehalet,en büyük düşmanımızdır!’’
Evet cehalet o kadar çirkin, o kadar korkunç ve o kadar gaddar ve çok boyutluydu. Cehalet’i kökten yıkacak güç bilim yöntemiydi.Aklın yaratıcı gücüydü.Okuma-yazma bilmemek,cehaletten çıkmayı zorlaştırıyordu. Engeldi bilim ve akıl yolunda ilerlemeye. Fakat, yalnız okuma-yazma bilmekte cehaletten kurtulmaya yetmiyordu. Kafaların ve davranışların çağımızın ve insanlığın yaratıcı yöntemleriyle şekillenmesi gerekiyordu.Bilimsel yönteme dayalı eğitim-öğretim, üretim sosyal dayanışma ruhu ve eylemi.Ulususal cevhar üzerinde yükselen evrensellik boyutu. Zaten ulusal yapıyı kuramamış toplumların evrensel boyuta ulaşması da olanaksızdır. Dünyada at oynatanların ulusların tümü, ilkin ulusal kaynağı biçimlendirmişlerdir. Daha, bu konuda tanısını koymuştu. Ve ulusal devlet, ulusal egemenlik devrimi üzerinde bina ediliyordu.
‘’Ulusal benliğini bilmeyen uluslar,başka uluslara yem olurlar!’’
Ve O’nun her cümlesi edebiyat tarihinin ölümsüz şaheseri olan Onuncu Yıl Nutku Türk Ulusu’nun tarihinden coşup gelen bir sel gibi akıyordu. Çoruh gibi, Dicle gibi, Fırat gibi, Kızılırmak…. Gibi:
‘’Geçen zamana nisbetle,daha çok çalışacağız.Daha az zamanda daha büyük işler başaracağız.Bunda muvaffak olacağımıza şüphem yoktur. Çünkü Türk Milleti’nin karakteri yüksektir.Türk Milleti çalışkandır, Türk Milleti zekidir. Ve çünkü,Türk milletinin yürümekte olduğu terakki ve medeniyet yolunda elinde ve kafasında tuttuğu meşale müsbet ilimdir….
‘’…Asla şüphem yoktur ki,Türklüğün unutulmuş büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti,bundan sonraki inkişafı ile âti(gelecek)nin yüksek medeniyet ufkundan yenni bir güneş gibi doğacaktır.’’
Eski Mısır Şiiri’nde geçen şu dizelerde yerini bulduğu gibi ‘’söz’’ yücedir, söz kılıçtan keskindir:
Güçlü olmak istersen söz ustası ol,
Dil, yiğit elinde kılıç gibidir.
İyi konuşan daha merttir,iyi döğüşenden.
Dize getiremezler yüreği cerbezeli olanı
İyilikle, adaletle hüküm sürer
Atalar dilini iyi konuşan. (Çev.Talat Sait Halman,1972) O büyük deha ‘’atalar dilini’’ gerçekten de güzel kullandı.
Bugün uzaydaki Türk uydusu,Atatürk’ün sözünün sonsuz kudreti üzerine fırlatılmıştır. ‘’Dili yiğit elindeki kılıç gibi’’ kullanmasaydı Atatürk’e kim inanırdı? O sonsuz anlam birikimi, sonsuz bilgi hazinesi kültür gücü iledir ki, Bilge Atatürk, kitleleri inandırmasını ve onları sürüklemesini bilmiştir. Keykavus, Kâbusname’de, ‘’sözü gayet ulu bil, söz ve dil, sonsuz büyük bir kudrettir’’ diyor.
Evet, bilge Atatürk, doğu ve batı bilginlerinin oluşturduğu evrensel kültür harmanından kendine özgü bir dünyanın insanı olarak fışkırmıştır. O’nu evrensel boyuta ulaştıran güç,kendi olan,kendinden neşet eden ulusal güçtür. Ne doğu olarak ne de batı olarak kaldı. Kendine özgüyü yarattı. Melih Cevdet’in sözüyle ‘’Atatürk sözü Yediveren gül gibi açmaktadır. Başkalarını tanıdı. Tanıttı. Ama kendine bağlı kalarak kutup yıldızı olmayı başardı. Kutup yıldızını bilmeyen ulus ve insan yoktur. Bunun içindir ki, 21. yüzyılı kucaklayan tek dahi Atatürk olmuştur.
Hamdullah Suphi Tanrıöver, “Fırtına Kuşu’’ adlı yazısında Atatürk’ün ifade,anlatım,nitabet sanatındaki üstün yeteneğini şu şekilde saptıyor.
‘’Fırtına Kuşu, elinde kendinden başka bir kuvvet olmaksızın karşımıza çıktığı vakit, ona kim inanırdı; eğer sesinde o büyük iman olmasaydı. Kelimeler ağzından çıktıkça arkada bir şey kurulduğunu anlıyorduk. Konuşuyor ve bir şey bina ediyordu.Her kelime kayaların içine oyulmuş çukurlara temel taşları gibi iniyordu.Aramızdaydı, sesinde, eski bir milletin en iç kuvvetleri coşuyordu. Dinlemiyorduk, görüyorduk, konuşmuyordu, yapıyordu. Mücadele kuşu kayanın üstünde kanatlarını açmış, iki gök parçası gibi bakan gözlerini süzmüş haykırıyor. Bu ses, ruhu derhal etkisi altında bırakıyordu… Söz adamı, fiil adamının yollarını açtı. Fırtına kuşu, en önce kalpleri kazandı…’’
Türk aydınlanmasına damgasını vurup bunu tüm evrene ispat eden,örnek gösteren Atatürk, ‘’söz’ü ulu ve sonsuz kudret ‘’bildi’’ . Ancak bunu estetik bir çerçevede bırakmadı. ayata uyguladı.Siyaseti ve Devleti,ulusu insanı yeniden yarattı.Ekonomik çerçevede kültürü, dili tarihi, kültür ve bilim çerçevesinde sanatı ve teknolojiyi geliştirdi.Asla durmayan ve paslanmayan,yaşadıkça ışıyan bir yöntem koydu. “Durmayalım düşeriz’’ sözü onun bilgeliğinin ifadesidir. Bu söz üzerine bin sayfalık bir inceleme yapıtı yazabilirsiniz. Atatürk bu yönüyle yani filozof kimliğiyle dünyanın bir çok düşünürünü aşmıştır.Tarihin altın tuğlalarından yeni bir yapı,yeni bir evrensel görüş çıkarmıştır. O, Sorkrat’tır, Eflatun’dur, Aristo’dur… O Farabi’dir, İbni Haldun’dur, İbni Sina’dır, Mevlana’dır, Hacı Bektaş Veli’dir, Ahi Evran’dır, Şeyh Bedrettin’dir, Hayyam’dır… Namık Kemal’dir, Tevfik Fikret’tir, Ziya Gökalp’tir… O Türk Ulusu’dur. Yunus Emre’nin fikirlerini siyasal devlet olarak yapılandırmış bir dehadır Yaşar Nabi’nin sözüyle ‘’müslümanları çingeneleşmekten kurtarmıştır.’’ Bunun içindir ki,İsmet İnönü bir sözünde ‘’ Dünya sık sık Atatürk yaratacak kadar cömert değildir’’ diyor.
Türk Ulusu’nun büyük bölümü % 95’i Atatürk’ü ya anlamıştır ya da anlamaya yakındır. Ya sevmektedir ya da sevgisine yakındır. O’nun elektromanyetik alanındadır. Geriye kalanı da, ya kanandır ya da kandıran! Kandıranın elinde inanılmaz boyutta iftira ve yalan silahıyla birlikte 50 katırın götüremeyeceği bollukta para var. Para ve yalan bir olunca, iftira da buna eklenince kandırılacak kişiler o kadar çok ki…
Bu yazımı 11.11.1938’de Reisicumhur İsmet İnönü’nün o muhteşem demecinin son paragrafıyla noktalıyorum.
‘’Devletimizin banisi,milletimizin fedakâr ve sadık hadimi; İnsanlık idealinin âşık ve mümtaz siması, eşsiz kahraman Atatürk!Vatan sana minnettardır!...’’