Ülkemde ne yazık ki eğitim sistemi çatırdıyor dersek fazla abartmamış olurum. Hele 4+4+4 sistemine geçilmesiyle ne yazık ki bu sıkıntılar içinden çıkılmaz bir hale geldi.
Ülkemde ne yazık ki eğitim sistemi çatırdıyor dersek fazla abartmamış olurum.Hele 4+4+4 sistemine geçilmesiyle ne yazık ki bu sıkıntılar içinden çıkılmaz bir hale geldi.
İşte Kırşehir’de eğitim sistemine bir bakalım isterseniz.
Yıllarca FETÖ’ye yakınlığı ile bilinen insanların elinde yönetilen eğitim sistemimiz bugün deyim yerinde ise duvara toslamış durumda.
Biz “Kırşehir Çiğdem” gazetesi olarak, ben ve ağabeyim Şevket Güner eğitimde yaşanan sıkıntıları yıllarca gündeme getirdik, durduk. Ama ne yazık ki balık baştan koktuğu için eğitim sisteminde yaşanan sıkıntıların üzerine kimse gitmedi, gidemedi.
Okurlarım hatırlar. Her yıl okul açıldığında büyük bir sıkıntı yaşanır. Şehrimizde kitap ve kırsatiyeciler kendi görüşüne yakın okul müdürlerini ve öğretmenlerini kafa kol alarak, sanki ortak ticaret yapıyorlarmış gibi öğrencilerin ellerine bir liste tutuştururlar, “şu kitabı şu kırtasiyeden, şu kırtasiye ürünlerini şu kırtasiyeciden alın!” derlerdi.
Biz bu durumu yıllarca gazetemizde yazdık, gündeme getirdik, ilgilileri bu konuda göreve davet ettik.
Ama maalesef bunun önüne bir türlü geçilemedi.
Olan da hep öğrencilere ve velilere oldu.
Birileri de fakir öğrencilerin sırtından köşe döndü.
Geçen yıl bu durumu bizzat ben Valimiz Sayın Necati Şentürk’e belgeleriyle birlikte vermiş ve gereğini yapılacağını söylemişti.
Hatta bu yıl sanırım bir ay önceydi Valimiz Sayın Necati Şentürk’ün TEOG sınav sonuçlarını değerlendirdiği toplantıda da bu sorunu dile getirmiştim. Bunun üzerine Sayın Valimiz Şentürk, Milli Eğitim Müdürü Osman Elmalı’ya bu tür sorunların yeni eğitim yılında yaşanmaması talimatını vermiş, okul müdürleriyle bir toplantı düzenleyerek yaşanan sıkıntılarla ilgili bilgiler vermesini, hatta bu toplantıya bizzat kendisinin de katılacağını söylemişti.
Valimiz Necati Şentürk daha ne yapacaktı ki?
Okul müdürleriyle bu toplantıyı kendisi mi düzenleyecekti?
Ama Kırşehir’de Milli Eğitim Müdürü mü var sanki?
Ne yapıyor, ne ediyor bilinmez?
Valimizin talimatı doğrultusunda bir toplantı yapıp, okul müdürlerini uyardı mı? Gereğini yaptı mı?
Ben şahsen böyle bir toplantının yapıldığını sanmıyorum.
Eğer gerçekten yapılmış olsaydı aynı sorunlar bu yıl da yaşanmazdı diye düşünüyorum.
Çünkü yine velilerin ellerine listeler tutuşturuldu, veliler deyim yerinde ise soyuldu, halen de soyulmaya devam ediyor!
Evet, Kırşehir’deki okulların bir sürü sorunu var, bunları çözümleyecek yürekli, cesaretli müdür olmadığı için bu sorunlar her geçen gün artarak devam ediyor.
Birileri meydanı boş bulmuş, atını oynatıyor, istediğini yapıyor, yaptırıyor.
Kırşehir’de gidin bir okulun önüne şu velileri bir dinleyin bakalım, ne diyecekler?
Tabi kim ne derse desin, hani bir sözümüz var “Cemaat ne derse desin, imam bildiğini okurmuş” hesabı bizim Kırşehir’deki Milli Eğitim camiası, öğretmen ve idarecilerimiz de bildiğini okuyor.
Böyle vurdumduymazlığı olan yöneticilerle Kırşehir’de yaşanan bu sorunları hiçbirisi de çözümlenemez?
Şimdi sormak lâzım Kırşehir’de 24 Aralık 2013 tarihinden bu yana Kırşehir İl Milli Eğitim Müdürü olarak görev yapan Osman Emlalı’ya...
Sahi siz Kırşehir’de hangi eğitim sorununu çözdünüz?
Hangi öğrencinin ya da velinin sorununa yardımcı oldunuz?
Hiç okullara gidip, sorunları yerinde tesbit ediyor musunuz? Ettiğiniz hangi sorunların üzerine gidip çözümlediniz?
Okullarda öğrencilerin ellerine liste tutuşturan kaç kişi tespit edip, haklarında gereğini yaptınız?
Ben inanmıyorum sayın Müdürümüzden bu yetenekler kendisinde yok!
Çünkü geçen yıl yeni yapılan Cacabey Ortaokulu’nun önünde Atatürk Büstü kaldırılmıştı. Okul bahçesinde Atatürk Büstü’nün neden olmadığını sormuştum da Sayın Milli Eğitim Müdürü Osman Elmalı çok ilginç bir yanıt vermişti:
“Ben Kutlu Doğum Haftası için okula gittim, Atatürk Büstü’nün olup olmadığını hiç görmedim.”
Tabi benim bu haberim üzerine Cacabey Ortaokulu bahçesine Atatürk Büstü konuldu, ama hala Kırşehir’de bazı okul bahçelerinde Atatürk Büstü yok.
Bunu kim görecek, kim gereğini yerine getirecek?
Elbette görevinden bihaber olanlardan Kırşehir olarak kim ne bekleyebilir ki?
Bırakalım öğrencilerin, velilerin kırtasiyecilere yönlendirilmesini de şu dağın başı dedikleri yere, yani Akbayır’a yapılan okullara bir bakalım. Ne doğru dürüst yolu, ne doğru dürüst bahçe düzenlemesi var. Buralarda öğrenciler nasıl gidip geliyor, yolu beli nasıl diyen var mı?
Buradaki okullarda öğle yemeği çıkartılıyor, ama çoğu öğrenci yemekleri beğenmediği için aç geziyor, dışarıdan yemeleri de yasak! Peki bu öğrenciler ne yiyip, ne içecek?
Bunu da geçtik. Şehir merkezindeki Cumhuriyet’te, Cacabey’de, Vali Mithat Saylam’da ikili öğrenim yapılıyor. Buralarda özel sınıflar oluşturuluyor, sabahın alaca karanlığında öğrenciler okula gidip geliyor. İkili öğretim gören ve akşam 19’da kadar okuldan çıkan, eve gelince yorgun bir şekilde erkenden uyuyan öğrenciden kim nasıl başarı bekleyebilir ki?
40-50 kişilik dersliklerde ikili öğrenim gören öğrenciler varken, diğer yandan 10-15 kişilik dersliklerde öğrenim gören, hatta servis ve yemek ücretleri okul idaresince karşılanan İmam-Hatip Ortaokulu ve liseleri var. Elbette biz İmam-Hatiplere karşı değiliz. Peki bu öğrencilere bu kadar imkân verilirken, diğer okullarda sıkışık bir ortamda öğrenim gören, servis parasını veliler öderken, okulda yemek olmadığı için, ya da bozuk çıkan yemekleri yemediği için kantinlerden abur-cuburla açlıklarını yatıştıran, ya da öğle tatillerinde dışarıdan ekmek arası döner, çift köfte getirtip, okul bahçesi duvarında karınlarını doyurmak zorunda kalan öğrencilerin ne suçu, ne günahı var?
Devletimiz sosyal bir devletse tüm öğrencilerin eğitim sorunlarını çözümlemesi gerekmez mi?
Peki bu öğrencilerin yaşadıkları sorunları çözecek kim, ya da kimlerdir?
Bütün bu önemli sorunları da bir kenara bırakalım. Milli Eğitim Müdürlüğü’nün üç telefon hattı var. Telefon ediyorsunuz ne açan var, ne de cevap veren!
Defalarca çaldırıyorsunuz, telefon çalıyor, çalıyor “alo!” diyen yok!
İşte böyle bir müdürlük oldu Kırşehir Milli Eğitim Müdürlüğü!
Tabi bunları çözecek makamda oturan kim?
Osman Elmalı mı, yoksa Salih Güner mi?
Eğer Osman Elmalı ise Milli Eğitim Müdürü kim?
Sahi Osman Bey, siz Kırşehir Milli Eğitim Müdürümü sünüz, yoksa okul müdürümü sünüz?
Buradan Kırşehir’in siyasilerine hatırlatmak isterim. Kırşehir’de eğitim sorunlarını bilen, Milli Eğitim Müdürlüğü yapacak başka kimse yok mu?
Varsa neyi bekliyorsunuz?
Yazık Kırşehir’e…
Yazık eğitimini içinden çıkılmaz hale getirenlere?
Yazık ki, hem de çok yazık!..
***
Emine Teyzem artık genel müdür koltuğunda!
Benim bu sütunumda sık sık konu ettiğim Hacı Emine Beydoğan teyzem var ya…
Defalarca onun başına gelenleri yazdım, hala da yazmaya devam ediyorum.
Bir süredir kendisinden haber alamadığım Emine Teyze bugünlerde evinden dışarı çıkamıyormuş.
Oğlu Hüseyin’den onun hakkında bilgiler aldım, üzüldüm, kahroldum.
Ne de olsa Hacı Emine Teyze bizim annemizdir. Onun başı ağrısa, bizim dişimiz ağrıyor.
Neyse Emine Teyze tam bir Osmanlı kadını. O oğulları Servet ve Hüseyin Beydoğan’ın arabalarına bindiğinde mutlaka ön koltuğa oturur. Öyle arkada oturursa canı sıkılır, yolda geleni, geçeni, havada uçanı göremez.
Bu nedenle gelinlerini sık sık ön koltuk yüzünden fırçalamış.
Neyse bizim Emine Teyze geçen hafta yine değirmende bulgur çektirip oğlu Hüseyin’in arabasında ön koltukta camı açmış, kollarını dışarı çıkartarak yedi köyün ağası gibi, Aşıkpaşa Türbesi civarında şişkin şişkin seyir halinde iken, araçlarının önüne bir araç çıkar. Tabi Hüseyin de araca vurmamak için ani fren yapmak zorunda kalır. Hüseyin frene basar basmaz bizim Emine Teyze küt kafayı arabanın döşüne çarpmış.
Tabi Hacı Emine Teyze, bu dikkatsiz sürücüye basmış kalayı, ne anasını, ne babasını, ne karısını bırakmamış, bir sürü hayır duada bulunmuş!
Apar topar hastaneye götürülen bizim Emine Teyze, röntgen çekilmiş, tomografi, emar falan filan derken yorgunluktan dizinin bağı çözülmüş. Şimdi kafasını sağa sola çeviremediği için başı dik, alnı açık evinde oturuyormuş.
İşte bizim Emine Teyze’nin bu. Onun başına gelen, pişmiş tavuğun başına gelmiyor.
Şimdi artık ön koltuklarını gelinlere tahsis etmiş.
Gelinleri “Ne oldu anne? Niye ön tarafa oturmuyorsun?” deyince ne desin bizim Emine Teyze “Yavrum siz bilmiyor musunuz cumhurbaşkanları, başbakanlar, valiler, genel müdürler, konsoloslar, daire müdürleri hep arkaya oturur. Ben artık genel müdür oldum. Zaten siz beni ön koltuğa layık görmüyordunuz, sizin olsun ora. Ben artık arka sağ koltukta oturacağım. Sakın oraya göz dikmeyin. Dikerseniz gözünüzü oyarım” diye yanıt veriyormuş.
Neyse artık gelinler kaynanadan zılgıtı yemişler. Paylaşılamayan koltuklar artık sahibini bulmuş.
Emine Teyze’ye buradan geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum. Aman Emine Teyze sen bizim için önemlisin. Bir daha ön koltukta oturup da kafana, gözüne zarar verme.
***
ANLAYANA!
“Erkeğin başının etini yiyen kadınlara karşıyım. Bir işi yarım bırakmamak lâzım. Yedin mi ömrünü yiyeceksin adamın!”
***
Biraz da gülelim!
Kaç etsin?
Bir matematikçi, bir muhasebeci ve bir ekonomist aynı işe baş vururlar.
Görüşmeci matematikçiye sorar:
- "İki kere iki kaç eder?".
Matematikçi cevap verir:
- "Dört!".
Görüşmeci sorar:
- "Kesin dört mü?
Matematikçi kendinden emin cevaplar:
- "Evet, kesin dört!"
Matematikçi çıkar ve ekonomist odaya girer. Bu sefer görüşmeci aynı soruyu ekonomiste yöneltir. Ekonomist yanıtlar:
- "Ortalama dört eder, yüzde 10 aşağıya veya yukarı oynayabilir, ama ortalama dört eder!"
Ekonomistte de çıkar, muhasebeci odaya girer, aynı soru ona da sorulur.
Muhasebeci ayağa kalkar, kapıyı kilitler, panjurları indirir ve görüşmeciye yaklaşarak sorar:
- "Kaç etsin istersiniz?