Sevgili okurlarım, geçtiğimiz Cumartesi günü 14 Mayıs’tı… Bundan 66 yıl önce 14 Mayıs 1950’de yapılan seçimlerle ülkemizde iktidar el değiştirmişti. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla birlikte tek parti olan Cumhuriyet Halk Partisi’nin Genel Başkanı İsmet Paşa, çok partili siyasi hayatımızın önünü açıyor, kurulan ilk parti olan yönetimlerinde olan Celâl Bayar ve Adnan Menderes gibi pek çok insan CHP’den ayrılıp Demokrat Parti’yi kuruyorlar, tarih 1946.

Sevgili okurlarım, geçtiğimiz Cumartesi günü 14 Mayıs’tı…
Bundan 66 yıl önce 14 Mayıs 1950’de yapılan seçimlerle ülkemizde iktidar el değiştirmişti.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla birlikte tek parti olan Cumhuriyet Halk Partisi’nin Genel Başkanı İsmet Paşa, çok partili siyasi hayatımızın önünü açıyor, kurulan ilk parti olan yönetimlerinde olan Celâl Bayar ve Adnan Menderes gibi pek çok insan CHP’den ayrılıp Demokrat Parti’yi kuruyorlar, tarih 1946.
1950’de Demokrat Parti “Yeter söz milletindir” sloganıyla tek başına iktidar olmuştu. Sonra uyguladıkları politikalarla maalesef yaşananlar, olumsuzluklarla sonuçlandı.
O günlerden bugünlere… Yani 1946’dan başlayan çok partili siyasi serüven…
Çok geçmiyor, 1950 seçimlerinde Demokrat Parti, tek başına iktidara geliyor. Hatta Demokrat Parti’nin içinde müfettiş olarak görev alan Kırşehirli Osman Bölükbaşı da bulunuyor. Yani tek parti döneminden çok partili hayata resmen geçiliyor.
Demokrasimizin temel taşı olan çok partili siyasi yaşamımıza geçmemizi sağlayan İsmet İnönü’ye, demokrasi ve halk iradesi diyenlerin yatıp kalkıp dua etmesi gerekmez mi?
Bir ülke düşünün, Kurtuluş Savaşı’ndan çıkmış, yorgun ve bitap düşmüş. Topyekûn ülkenin kurtarılması için Atatürk ve silah arkadaşlarının yanında yer almış, gazi olmuş, şehit olmuş bu vatan evlatlarının tek parti yönetiminden çok partili siyasi yaşama geçmeyebilirlerdi. İsmet Paşa isteseydi uzun yıllar daha çok partili siyasi hayata geçmeyebilirdi. Ama öyle yapmamış. Ülkesini seven adam demokrasi demiş,
Yeri gelmişken bu kutsal toprakları bize vatan kılan Büyük Önder, eşsiz insan Atatürk ve silah arkadaşlarına her gün şükran borcumuzu ifade etmeliyiz.
Cumhuriyetin ilânından 27 yıl sonra bütün bu demokrasi yolunun açılmasını sağlayan Atatürk ve silah arkadaşları Milli Şef İsmet İnönü, çok partili hayata geçmemizi sağlayan büyük bir devlet adamıydı. Yani Türk milleti tek partili düzeni istemiyordu.
Çok partili ve özgürlükçü bir Türkiye istiyorlardı. Onun için 1950 seçimlerinde İsmet İnönü, çok partili düzene geçmemizi sağlamış kurulan yeni partilerle…
Bugün iktidarıyla, muhalefetiyle hepimiz hür ve bağımsızlığımızı onlara borçlu değil miyiz? Biraz gerilere gidip düşünün.
Bu vatanın kıymetini bilmeyenler, bugün ağzının dolusu konuşup gerçekleri görmezden gelenlere, bölücülere ne denir bilmiyoruz.
Tek parti devrinin egemen lideri İsmet Paşa, çok partili hayatın önünün açılmasına rıza göstermekle yetinmemiş, hatta öncülük ettiğini görüyoruz.
Ve ne yazık ki tek partili düzenden çok partililiğe geçişin gerçekleştiği 14 Mayıs 1950 yılı Türkiye’nin demokrasiye geçiş bayramı olabilirdi.
Yine hatırlıyorum 12 Eylül 1980 darbesine kadar her 14 Mayıs, Demokrat Parti’nin iktidara gelişi ya da çok partili siyasi hayata geçişimizin bayram olarak kutlandığını biliyorum. Genellikle Demokrat Partililer kutlardı o günü.
Tek partililikten kurtulup çok partililiğe geçişin tarihi olan 14 Mayıs 1950 yılını Türkiye’nin demokrasiye geçiş bayramı yapabilirlerdi, ama yapmadılar.
Türk Milleti, demokrasiye aşık bir millet olarak gördükleri demokrasiye ve ülkeye sahip çıkılır demişlerdi. Demokrasimizin yolunu açanlara selâm olsun.
Türkiye çok partililikten insan hak ve özgürlüklerini temeli alan çoğulcu rejime sarsıntısız geçişi beceremediğinden 14 Mayıs’ı demokrasi bayramına çeviremediğini görüyoruz.
14 Mayıs 1950’de tek başına iktidar olan Demokrat Parti ve onun karizmatik lideri Adnan Menderes bu fırsatı değerlendirememiş, kendine göre bir çok yanlışa imza atmıştır.
Bu yanlışlarından en önemlisi de Kırşehir’i ilçe yapması olmuştur.
Kendisine oy vermeyen, hemşehrileri Osman Bölükbaşı’ya oy verdikleri için Kırşehir’i cezalandırarak ilçe yapan Adnan Menderes, bu nedenle Türk siyasi tarihine böyle geçmiştir.
Bu bile demokrasiyi o yıllarda içimize sindiremediğimizin en güzel göstergesi olsa gerek. Muhalefetsiz iktidar özleyenlerin yaptıkları böyle oluyor ne acı ki…
Siyasi partiler sandıktan halkın ve hür iradesiyle gelmelidir. Yaptıklarıyla, yapamadıklarıyla Türk siyasi tarihinde böyle anılmalıdır. Şimdi Demokrat Parti böyle hatırlanıyor.
Demokrasi ve uzlaşma kültürü olmayanların siyasette yaptığı tahribatları geçmişte yaşayan Türkiye böyle giderse sonu nereye varır bilemiyorum.
Yine hatırlıyorum 1957 yılında Demokrat Partisi’nin lideri Başbakan Adnan Menderes bir grup toplantısında milletvekillerini teskin etmek için "Siz isterseniz hilafeti bile getirirsiniz" sözleri bugün aradan 60 yıl geçmesine rağmen hâlâ dillerde…
İşte tarih tekerrürden ibaret derler. İşte bugün de “En çok oyu ben aldım. Ben istersem yaparım. Ben milli iradeyim. Ben her şeye kadirim” derseniz bu ülkenin geleceğine yanlış yapmış olursunuz. Ülkemizin kıymetini bilelim çevremizdeki ülkelere bir bakın!
İşte bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki partileri görüyorsunuz. Parti içinde yaşananları izliyorsunuz. İktidar partisi de aynı, muhalefet partileri de aynı değil mi?
Demokrasiden söz ediyorsak, parti içi demokrasilerden bahsediyorsak bütün bunları uygulamamız gerekmez mi?

17. 05.2016