Yaşanılan mekan ve zaman insanın kişiliği ve düşünceleri üzerinde derin etkiler bırakır.

Kırşehir’i seviyorum. Sükûnetini, bana verdiği huzuru, sessizliğini… Bu kent küçük görünmekle birlikte benim yüreğime sığmıyor. Bu nedenle uzun süre ayrı kalamıyorum. Özlüyorum. Bu özlem, kent dokusuna, mimarisine, düzenine, ahengine duyulan bir özlem değildir. Bana ilham veren sessizliği, bana güç veren sıcaklığı, bana yaratıcılık katan üretkenliği, bana yaşamı sevdiren mahcubiyetle karışık çekingenliğidir. Orada sorunların çoğunluğunu unutur, kendimle ve kahramanlarımla birlikte kalır, arada gezintilere çıkar, şehrin değişik sokaklarında, caddelerinde yolculuklar yapar, molalar verir ve geçmişle bugün arasında köprülerden geçerim. Belki de gelecek, o köprülerin bir taraflarındadır diye bekler, gözlemlerde bulunurum.

Sıradanlaşan yaşamlar için yaşanılan mekânın ve zamanın önemi yoktur. Onlar; hep şikâyet eder, mutsuzluklarının nedenlerini kendilerinde arayacaklarına, hep başkalarını suçlar ve daha da mutsuz olurlar. Kalabalıklar değildir bizi mutluluğa sürükleyen. Aslında hepimiz kalabalıklar içerisinde yalnız birer varlık iken; o yalnızlıktan kurtulmanın, çoğalmanın çaresi üretkenliğimiz ve sıradan yaşamı anlamlandırmak, canlandırmaktır.

Sorunların çözümü için hiçbir çare üretmeyip, küçücükte olsa hiçbir sorumluluk üstlenmeyen insanların sürekli şikâyetçi olmalarının ruhi daralmasını, kararmasını ve yok oluşunu anlamakta zorlanıyorum. Çünkü yaşam; şikâyetlerle değil, çözümlerle güzelleşir ve anlamlanır. Bu nedenle yaşadığımız mekâna ve zamana karşı sorumluyuz.

Geleceğin inşasında daha yaşanılır bir kenti emanet olarak bırakmak istiyorsak; sızlanmadan, ağlaşmadan çabamızı sürdürmek, düşüncelerimizle katkıda bulunmak zorundayız. Geçmiş nasıl ki; bize bırakılan miras değil emanetse, gelecek de çocuklarımıza bırakacağımız bir emanettir.

Çocukluğumuz hazinemizdir. Orada gizlidir; sevgi, coşku, mutluluk, öfke, nefret, kin… duyguları. Yaşlandıkça bu duyguların ortaya çıkmasında bastırılmışlığın ortadan kalkmasının etkilerini görürüz. Biyolojik çocukluğumun ardından uzun yıllar geçti. Sevgiyle beslenen ruhum, yüreğim sonraki zamanlarda beni hümanist bir kişiliğe büründürdü. Olgunluk dönemi çocukluğum ise beni yazma konusunda yüreklendirdi. Ruhuma yüklediğim ve gizleme gereği duymadan sizlerle paylaştığım duygularım, düşüncelerim beni empatiyle buluşturdu. Kötülüklerin üstesinden ancak hümanist bir düşünce ve empati duygusuyla baş edebileceğime ikna oldum. Bu kentte olgunluk döneminden sonra yoğun bir şekilde yazarken çocukluk hazinesinin birikintilerinden yararlanıyorum. Bu nedenle bu kent kimileri için; kıraç, ölü bir anlam taşırken benim için bereketli ve üretkendir.

Kent değişti, değişiyor. Sakinleri de yeni arayışlarla, yeni beklentilerle karşımıza çıkıyor, çıkacak. Çocukluğumun kentinden eser yok. Arada özlemle geçmişe bakarken yaratılan değişimle birlikte tahribatları da derinden hissediyorum. Bunu yaşamın olağan akışı olarak görüyor, öyle değerlendirmeye çalışıyorum. Ancak, insanlığın kötülüklerinden en az etkilenerek bir yol bulmayı amaçlıyorum. Yazarken; hümanistçe, empatiyle yaklaşıyorum. Kötülüklere inat, iyilikleri öncelemek diyebilirsiniz. Tahrip edilmiş çiçek bahçesinde bir gülü kurtarmak olarak küçümseyebilirsiniz. O gülü canlı tutmak, çoğaltmaktır derdim. Şairler ve yazarlar asla kötülük işleyemezler. Yüreklerine taşıdıkları ve yüreklere ılık ılık akıttıkları sevgi onları her türden kötülükten alıkoyar. Kötü hayatları yazabilir, sözcüklere mısralara dökebilir, ancak karşı oldukları silahlarla veya başka yöntemlerle asla kötülük yapamazlar. Belki de intiharları; onların çektikleri veya yazdıkları azaplardan kurtuluşlarının tek çaresidir. Siz buna “kaçış”, siz buna “kopuş”, siz buna “bunalım” ne derseniz deyin fark etmez. Onlar bir eyleme bilinçli olarak girişirler, sonuçlarının başkalarını mutlu etmesiyle veya kedere sürüklemesiyle ilgilenmezler.

Bu dünyadaki ve kentimizdeki kötülükleri yazarken derin bir öfke duyuyorum, ancak asla nefret duymuyorum. Sadece acıma hissiyle çıktığım iyilik yolculuğunda empati kurmaya çalışıyorum.