Acısıyla tatlısıyla yetmiş dokuz yılı geride bırakıyorum. Geriye baktığımız zaman neler gördük neler...
Zaman içerisinde öyle acılar çektik ki, her nefes alışımızda göğsümüz kilitlenir, yutkunduğumuz zaman boğazımızda bulunan lokma ileriye gitmez.
Seneca der ki; "Hafif acılar konuşulabilir; ama derin acılar dilsizdir."
Köyde doğdum. Henüz altı yaşına geldiğim zaman hemen kuzu, koyun arkasında çeltek olarak gönderildim.
Biraz kabarınca sığır gütmeye gönderildik. Yazın aşırı sıcaklarında büğelek ve yeşilbaş dediğimiz böcekler hayvanlara sıkıntı verirler, ısırılan hayvanlar ne yapacağını bilemeyerek sağa sola kaçışırlardı. Bunların arkasında koşup yakalamak ve diğer hayvanların arasına katmak ne kadar zordu tahmin edebiliyor musunuz ?
Bir de köyünüzden uzak bir yere çoban veya çiftçi verildiğinizde en yakınınız bile öldün mü ? kaldın mı diye hatırınızı bile sormazlar.
Öküz kağnıları ile çatısız evlere çorak getirmeye giderdik. İnsanlarımız o kadar geri kalmışlardı ki, üvendirenin ucuna bir imbalı bile çakmayı beceremezlerdi. İmbal dediğimiz şey üçlük veya beşlik çivinin üvendirenin ucuna çakılarak, hayvanların bulunduğu yerden gitmesini sağlamak için dürtülerek kullanılır.
Bir sap kağnısı kurmayı beceremezdik. Başka köyün insanlarından yardım talep ederdik. Sap kağnısının karaçav, yan tahtası, boyunduruktaki zelvelerini bile başka köylerden temin ederdik.Ekin biçtiğimiz tırpanı bile düzenli çekişliyemezdik.
Bizler harman saçmayı, tınas savurmayı, çec dediğimiz tahılları bile zor ayırt ederdik.
Kız veya erkek çocuklar biraz kabarınca eli boş kişiler hemen çocukları evlendirmeye çıkarlar bu cahil çocukların geleceğini hiç hesap etmezlerdi.
Çocukların işi yok, eğitimi yok, başka bir geliri yok ne ile geçinecekler dendiği zaman birileri çıkar ağız kavafı yaparak;
"Şaşı satıcının kör alıcısı olur" düşüncesi ile cahil çocukları birbirlerine yakıştırırlardı. İyi niyetli insanlar yalana çabuk kanarlar. Hemen ellerindeki çocukları evlendirmeye çıkarlar. Bu zoraki ve düşüncesiz evlilik temelinden çatırdamaya başlar ve bir kaç ay sürmeden Şaşı satıcı da, kör alıcıda ortadan kaybolur. Meydan akıl verenlere kalırdı.
Ben her zaman olumsuz giden şeylerin son bulacağına, her şeyin tekrar yoluna gireceğine inandım. Ancak kınalar yakarak sevinecek insanları hiç hesap edemedim.
Çocukluğumuzda evlerde su yoktu. Elektrik yoktu. Hele doğalgaz hiç yoktu. Omuzlarımızda birer omuzlukla uzak köy çeşmesinden su getirir su ihtiyacımızı onunla giderirdik.
Yaşadığımız süre içerisinde ne fırtınalar gördük. Ekmeğimiz tavşan elinde oldu bir türlü yakalayamadık. Bir vatandaşın takım elbisesi olsa her düğüne giden vatandaş o elbiseyi alır, düğün bitinceye kadar kullanırdı. Elbise, sahibinin sırtında değil, emanet alanların sırtında eskir giderdi.
Büyüdüğümüz yerlere ağaç mı diktik? Çeşmeler mi çıkardık? Yollarını mı yaptırdık ? Bizler çocukluğumuzu yaşamadan büyüyen insanlarız.
Hep kıymet bilmeyen insanlarla sınandık. Onların işlerini gördük. Zurnayı biz çaldık, parsayı onlar topladılar. Aranan biri değil, daima arayan birileri olduk.
Sevgili arkadaşlarım. Bizler yaşayamadık. İmkanlar o kadardı. Kader satılmıyor ki iyisini alalım. Dilerim ki yaşadığınız her günün yarını bu günden daha güzel olsun.
Bizler çeşitli çikolatalarla büyümedik. Varsa pekmez, turşu, yufka ekmek, alabildiğimiz kadar baklagillerle büyüdük.
Büyüdük. Büyüdük amma, büyüdükçe artık bedenimizin değil, ruhumuzun acıdığı şeyler yapmaya başlıyoruz.
Her yüreğin rahatlamak, huzur bulmak için çekildiği bir köşesi vardır. O köşe nerede acaba?
Sözün özü; "Tekrarı olmayan bu hayatı, bir başımıza yaşayarak, geçip giden ömrü ziyan ediyoruz."
Çocukken ellerimiz yarılır, dudaklarımız çatlar sürecek bir krem dahi alamazdık. Kaşıntıdan dabaz olduğumuz günler olurdu. Ayağımıza hayvan gönünden çarık dikerlerdi onları giyerdik.
Şimdi tarlada sap getiren öküz kağnıları, tırpanla ekin biçen aç ve sefil insanları düşünüyorum. İki ay çalışan insanlar bir kaç dönüm yeri bitiremezken, biçer döver bir köyün arazisini bir kaç günde bitiriyor.
Cebimizde paramız varsa istediğimiz yere en lüks araba ile gidebiliyoruz.
Ben yoruldum arkadaşlarım.
Hiç bir şey yapmadan da yorulabiliyor insan.
Düşündükleri ağır geliyor mesela.
Allah yuvalarınızdan huzuru, sofralarınızdan bereketi, yüreklerinizden sevgiyi eksik etmesin.
En kalbi saygı, sevgi, hürmet ve muhabbetlerimle. Hoş kalın hoşça kalın.