Ülkemizde yapılan 24 Haziran genel seçimlerinden bu yana yaşanan terör olayları devam ederken, şehit cenazeleri ülkenin dört bir yerini kor gibi yakıyor.
Güya Başbakanlık sistemine son verilecek, başkanlık yönetim şekli gelecek kararlar daha hızlı alınacak ve her bir sorun daha büyümeden anında yapılan müdahale ile çözüme kavuşturulacaktı. Öyle deniliyordu, olmadı… Hiç bir sorun çözüme kavuşmadı.
Eğitim sistemi yine karmakarışık oldu, öğretmen kökenli bakan da bu işi beceremedi, en son açıklamaları eğitim camiasını, öğretmenleri, velileri ve öğrencileri tatmin etmedi.
Tüm kurumlarda, siyasette ve iş çevrelerinde halen varlığı belirli olan FETÖ üyeleri ile yeteri kadar mücadele edilemedi.
Ekonomi başlı başına ayrı bir sorun, zenginin beynini, fakirin cebini yakmaya devam ediyor. Çözüm odaklı hiçbir önlem de maalesef alınamıyor.
İşsizlik her geçen gün artarken, istihdam sağlayıcı yatırımlar bir türlü yapılamıyor.
Bir başka mesele ise, sayılarını devletin bile bilmediği Suriyeli, Afganlı ve Iraklı sığınmacılar nedeniyle kentlerin göbeğinde yaşanan dramatik sahneler yürek burkuyor.
Tüm bu olaylar hız kesmeden devam ederken, ülkeyi yönetenler çözüm üretmek yerine sanki hiçbir şey olmuyormuş gibi davranarak tozpembe bir tablo çizmekten geri durmuyorlar. Sorunlara çözüm üretmek mi, o da ne ki! Çok fazla umurlarında olmuyor bile…
Güneydoğu Anadolu bölgemizde meydana gelen olayları hemen herkes basın ve medyadan seyrediyor. Ne zaman televizyon karşısına geçsek Polis ve Asker şehit haberlerini izliyoruz.
Ülke gündemi o kadar çabuk değişiyor ki, adeta insanın başını döndürüyor. Sorunları çözüme kavuşturmakla yükümlü olanlar sorunların altında eziliyorlar sanki. Ülkede meydana gelen olayları biçare seyretmekten başka ellerinden bir şey de gelmiyor zaten.
Hukuksuzluklar, baskılar, sindirmeler, kumpaslar ve topluma salınan korku devam ederken, 31 Mart 2019 tarihinde yerel yönetimleri belirlemek üzere seçim sandığına giden millet yetkililere gereken cevabını da verdi.
Güneydoğu Anadolu bölgemizde silahların susmadığı, ölümün adeta kol gezdiği, Batı’da ise Orta doğudan kaçıp gelen ve denizlerin girdabına kapılarak ölenlerin hesabını kimsenin veremediği, vermeyeceği de bir gerçektir.
Öyleyse bu dramatik sahneleri yaşamak istemeyen yurtseverlerinde her geçen gün ağırlaşan sorunları seyretmek yerine, elbette daha çok duyarlı davranmaları ve sorumluluk üstlenmeleri artık kaçınılmazdı, öyle de oldu. Kırşehir, Bolu, Ankara, Antalya, Adana, Mersin, Hatay, Muğla, Eskişehir, İzmir, Aydın, Edirne, Tekirdağ, Burdur, Bilecik, Artvin, Ardahan, Giresun, Sinop, Çanakkale, Yalova ve tabi ki İstanbul illerinde alınan sorumluluk Anadolu’yu dalga-dalga etkisi altına alacağı günler elbette ki yakındır.