Bazı yörelerimizde öküzlerin koşulduğu, Ağaçtan iki tekerleği, kalın bir mazısı olan, mazının üzerinde ise iki uzun yuvarlak ağaç ön tarafı bitişik, arka tarafı geniş olan üzeri tahta ile örtülü üçgen biçiminde bir alettir.

Sap kağnısının üzerinde arka ve ön köp. Köplerin üzerinde iki taraflı dört adet dikme ve o dikmelerin üzerinde uzunca iki sırık bulunur. Bu sırıklar kağnının hemen önünde bulunan ve karaçav denilen üçgen şeklinde bir aletin üzerine konur. Ayrıca öküzlerin koşulması için bir boyunduruk vardır.

Boyunduruğun iki tarafında ikişer adet delik bulunmaktadır. Buralara zelve delinen aletler takılır. Bu zelvelerin arasına öküzler koşulur.

At arabalarının henüz çıkmadığı zamanda öküz kağnıları kullanılırdı. Mazı üzerinde kocaman bir kağnı parçası vardı. Mazı genellikle yanık yağ ve su içerisine doğranmış sabunla yağlanırdı.

Sap kağnısı itina ile kurulduktan sonra öküzler kağnılara koşulur, tarlada biçilip yığın haline getirilen ekinler harman yerine taşınırdı.

Tarlalar harman yerlerine 3-5 Kilometre uzakta olurdu. Buralarda öküz kağnılarını, yani sap kağnısını sapla yüklemek ve getirmek, saatlerinizi değil günlerinizi alırdı. Kağnıda dört teker olmadığı için bütün yük mazı ve öküzlerin omuzuna binerdi. Eğer dört teker olsa, öküzler biraz daha rahatlayacak getirmesi kolay olacaktı.

İnsanların ve hayvanların bu kadar sıkıntısı varken, işi gücü olmayan açıkta gezen açılar livası kimseler ile, insanları bunaltacak şekilde çok ve anlamsız konuşarak ağız kavafı yapan insanlarda vardı. Onlar sadece insanların duygularını sömürür, açıklarını ararlar, çıkacak mahsulün hesabını yaparlardı.

Öküzlerin hızlı yürütülmesi için vatandaşın elinde meses dediğimiz, bazı yerlerde buna üvendire de derler uzunca bir alet vardı. O aletin ucunda imbal denilen bir çivi bulunurdu. Buna bazı yerlerde mudul da denirdi. Hayvanlar biraz yavaş giderse canları bu aletle acıtılır sıkı gitmeleri istenirdi.

Bir vatandaş günde ya bir, ya da iki sap kağnısı sap getirebilirdi. Çünkü o sapı kağnıya vurmak, düzgünce getirmek hayli zaman alırdı.

Sap kağnısı sadece iki teker olduğu için, ufacık bir aksamada kağnı devrilir, üzerindeki saplar yere dökülürdü. Öküzler zelvede bağlı olduğu için ipten kendini çıkaramaz devrilen tarafın karşısındaki öküz, yukarıda asılı kalır, boğulma tehlikesi geçirirdi.

Kağnın devrildiği yerde yanındaki insanla karşılıklı boş ve gürültülü konuşma yaparak cangama çıkaran kağnı sahibi ve yanındakiler zor sakinleştirilir. Ortalığı düzeltmeye çalışan kişilerce ağız tamburası yapılarak sözle avutulurlardı.

Lakırtı uydurmayı beceren söz ebesi bazı kişiler vardır. Orada gördükleri olayı tazeleyip tazeleyip yeniden anlatırlardı. Olan olmuştur. Ortada devrilen bir sap kağnısı. Ancak sap kağnısına yüklediğiniz sapları tekrar kağnıya yüklediğiniz zaman üç kağnıdan zor kaldırırsınız. Devrilme esnasında ya yan tahtası kırılmıştır, ya karaçava bir zarar gelmiştir, Ya da mazı ile tekeri birbirine bağlayan ağaç parçası zarar görmüştür.

Şimdi başlarız şikayete. Öküzler mi suçlu, kağnı mı bozuk, insanlar sapı kağnıya yanlış mı vurdu .? Başına gelenlerden şikayet etmeyeceksin. Bunlar imtihandır. Hayatın imtihanı kağıt kalem ile olmaz.

Hani dedik ya ! Bizler çok sınavlardan geçtik. YAŞIMIZ KEMALE ERDİ. Altmış yaşından aşağı olan kişiler bu zorlukları bilmezler.

Acıların en acısı kendi kendimize çektirdiğimizdir. Öküzler taneli sapı yemesin diye ağızlarını bağlarız. Yemek onların hakkı değil mi ? Kağnının mazısını günü gününe yağlamayız. Gün gelir sürtünmeden dolayı yanar. Ayrıca sapları taşıyan öküzlere zorluk verir.

Gün gelir sap çekilir ancak işler bitmez. Sap kağnısı bozulur, karaçav, sırıhlar çıkarılır sadece kağnı, mazısı ile birlikte kalır. Şimdi çorak çekme zamanı. Yine insanların ve kağnıyı çekecek öküzlerin sıkıntısı başlamıştır. Günde bir kağnı çorak zor getirilir. Yine öküzlerin hakkı verilmez, boş araziye bırakılır . Arazı de ota benzer bir şey yoksa hayvan ne yapacak ?

Çok kırıldık, çok yorulduk, çok acı çektik. Bunu sadece bizler değil kağnıya koştuğumuz öküzler de çekti. İki teker daha olsaydı, öküzler boyunlarını binen yükten kurtulacaklardı.

İşte böyle sevgili dostlar. Şimdi o öküz ve sap kağnılarını varsa resimlerde görüyoruz. Çok tatlı gibi desek de acı günlerdi o zamanlar. Hem insanlar, hem de hayvanlar çok sıkıntılıydı.

Gönlünüzü alanlar sarsın dört bir yanınızı, kırıp dökenler değil. Bizler o acıları yaşadık. Sizler asla yaşamayın. Şimdi çok yaşlandık. Bir yıkılmış dünyam var, bir de kırılmış kalbim.

Kırmayın, dökmeyin geri dönülmeyecek ayrılıklar var.

Biz böyle yaşadık. Sizler daha huzurlu, mutlu ve sağlıklı yaşayın, Allah bir isteğinize binler versin inşaallah..Kimseyi boyunduruk altında bırakmasın.