Zaman o kadar hızlı geçiyor ki daha dün gibiydi yaşadıklarımız.
Kırşehir’in Çukurçayır Mahallesi’nde doğmuş şehir merkezine 3-5 km uzakta idi evimiz.
Sabah okula gider öğlen eve gelirdik. Mahallenin çocukları hep birlikte gidip gelir caddeler okul çıkışlarında cıvıl cıvıl olurdu.
Okul sonrası evde yemek yenir sonra biraz ders ve hemen dışarı oyun oynamak için atardık kendimizi taa ki hava kararıncaya kadar. O vakitten sonra dışarıda çocuk görmek neredeyse imkânsızdı.
Mahallede hayvanlar çoktu inek, eşek, kedi köpek, kuş hepsi bizlerin arkadaşı gibilerdi oysa şimdiki çocuklar bırakın onlarla oynamayı yanlarına bile yaklaşamıyorlar. Ayağımız yerde idi yani toprakla hemhal dik. Çamurdan adamlar ve arabalar yapıp yollarda onları sürüp büyük keyif alırdık.
Oyun oynarken yüzlerimizde tozlar, dizlerimizde yaralar, elbiselerimizde yırtıklar hiç eksik olmazdı. Yorulunca içtiğimiz sular bugünkü gibi pet şişelerde değil mahalle çeşmelerinden veya kuyu sularındandı. En lüks eğlencemiz bayramlarda kurulan lunaparklardı ve biz buralara biriktirdiğimiz harçlıklarla gelirdik.
İki arkadaş limonataları yarı yarıya içer, gazozları sallayıp köpürtür, suları aynı bardaktan içerdik bu yüzden kimsenin öldüğüne şahit olmadık!
En güzeli de cep telefonu yoktu ve hiç kimse bizlerin nerelerde gezdiğini bilmiyordu. Şimdi her yerde adım adım izleniyoruz.
İnternet olmadığı gibi, Playstation, Nintendo 64, X boxes, Vídeo oyunlarımız, 99 kablolu kanalımız, Dolby surround, yoktu hatta bilgisayarımız, Internet de Chat odalarımızda yoktu.
Bütün bunların yerine onlarca arkadaşımız vardı keyif aldığımız.
Uzak yerlere bisikletlerle gidiyorduk bisikleti olmayan arkadaşlar diğerlerine ödünç veriyorlardı. Şimdi bisiklete binen kimse neredeyse yok gibi.
Acıktığımızda komşunun evini çalıp oradan yemek yiyor çay içiyor ve bundan kimse rahatsızlık duymuyordu.
Bütün bunları yaparken tereyağı, tatlı, pekmez, ayran, bolca içiyor ama hiç kilo sorunu yaşamıyorduk. Şimdi kimse bunlara azgını sürmüyor.
Mahalle aralarında boş yerlere tahta kaleler kurup maçlar yapıyorduk ama takıma almadığımız arkadaşların psikolojisi bozulmuyor veya travma geçirmiyordu! Ve bu durum dünyanın sonu hiç değildi.
Bazı sınıf arkadaşlarımız 5 yıllık okulu 6,7 hatta 8 yılda bitiriyor ama bu nedenle bunalıma girip doktordan tedavi almıyordu. Kaldı ki o zaman ilkokulu 7-8 yılda bitiren kişilerden bazıları bugün çok mutlu ve çok başarılı oldular.
Yasaklar o zamanlarda da vardı lakin hiç birimiz bunalıma girmiyor bu durum bizler için dünyanın sonu olmuyordu.
Şimdiki çocuklar büyük bir olasılıkla bizim yaşama şartlarımızı çok sıkıcı bulacaklar fakat bizler o zamanlar o kadar mutlu idik ki; hala o günleri anlatırken ve anımsarken mutluluğumuz yüzlerimize vuruyor.
Keşke şuan ki çocuklarda o mutluluğa ortak olabilselerdi…