Kırşehir’de çocukken her şey daha mı güzel, yoksa daha mı tatlı bilmem ama ramazan gelmesine o kadar çok sevinirdik ki, ilk sahura kalkmak için uyuyamazdık bile. Olur ya uyursak belki bizi kaldırmazlar sahura diye… Gece tatlı uykudan kalkıp büyüklerle birlikte kahvaltı yapıp oruç tutmak o kadar güzel gelirdi bize.

Kırşehir’de çocukken her şey daha mı güzel, yoksa daha mı tatlı bilmem ama ramazan gelmesine o kadar çok sevinirdik ki, ilk sahura kalkmak için uyuyamazdık bile.
Olur ya uyursak belki bizi kaldırmazlar sahura diye…
Gece tatlı uykudan kalkıp büyüklerle birlikte kahvaltı yapıp oruç tutmak o kadar güzel gelirdi bize.
Tam hatırlamıyorum ama ilk orucu 8-9 yaşlarında tuttum sanırım. O zamanlar Kırşehir’imizin eski ve köklü mahallelerinden olan Çukurçayır’da otururduk. Günler uzun gecelerin kısa olması sebebi ile haliyle oruç tutmakta o denli zor idi. Oruç o kadar zordu ki sıcak bir yandan susuzluğu artırırken, açlık bir taraftan zorlardı bizi. Bazı çocuk arkadaşlar susadıklarında mutfağa gidip gizlice su içip oruca kaldığı yerden devam ederlerdi, o haller bile ne kadar masum ve güzeldi…
Şimdi insanlar oruç tutanlara karşı bu çocukların yaptıklarını bile yapamıyorlar. İftar zamanına yakın evin balkonundan top sesini duymak için balkonda beklerdik. Bazen ezan bazen de top sesi ile açardık iftarımızı. Annemiz eldeki imkânlar oranında sevdiğimiz yemekleri yapardı.
Oruç tutmak insanın dini ve inancı gereği yaptığı bir işlevdir. İsteyen tutar, istemeyen tutmaz. Mesele oruç tutanında tutmayanında birbirine saygı göstermesidir. Dinin gereği de bunu gerektirir.
Kimse oruç tutmak zorunda değil, ama az da olsa saygı göstersinler. Hem tutanlar tutmayanlara, hem de tutamayanlar tutanlara saygılı olsunlar. Tutmadıkları ya da tutamadıkları orucu alenen sokak ortasında, şurada burada bunu bir onur gurur meselesi yapıp “Ben nasıl olsa oruç tutmuyorum, Allahın bildiğini kuldan mı saklayacağım!“ dercesine ulu orta yapmasınlar…
Orucun asıl amacı tabii ki Allahın emridir ama buna paralel olarak; insanın nefsini terbiye etmesi, kötü hal ve davranışlardan kendini arındırması, iyi insan olmak, fakir ve ihtiyaç sahibi insanları anlamak, açlıktan ölen insanların nasıl bir durumda olduğunu yaşayarak görmek…
İftar sofralarında zenginleri toplayıp ziyafet verilmesin, elinizden geldiğince her iftarda soframızda bir fakir olsun. Hatta akşama hazırladıklarınızı da alıp bir fakirin evinde birlikte iftar açın. İnsanlara güler yüzle hitap edin, saygılı olun, elinizden geldiğince yardımda bulunun, unutmayın her şey Allah’ın bize bir şey kalamayacak bu fani dünyada, bizler emanetçiyiz emanet bugün bizde yarın başkasında olacak.
Yardım ve hayırlarınızı yaparken gizli yapın. Unutmayın ki yardım ettiğiniz kişilerinde bir onuru, bir gururu vardır. Onları rencide etmeyin, kırıp üzmeyin. Herkesin verdiği ucuz kumanya paketlerinden alıp götürmeyin. En iyisi para verin gitsinler, kendi canları ne isterse onu alsınlar.
Mesela fakir birkaç çocuğu bu ramazanda giydirin. Yaşlı ve bakım evlerini ziyaret edip iftarlarına ortak olun. Komşularınızda hasta yatanlar varsa ziyaret edip dualarını alın. Ve en önemlisi de bu ramazanda kazandığımız güzel huyları 30 gün boyunca yapmayalım. Bunu bir ömre sığdıralım.
Ramazan bizi ahlâk anlamında iyi insan olma anlamında güzelleştirmiyorsa o Ramazan emin olun sadece aç kalmaktan ibaret olur. Allahın bizim aç kalmamıza ihtiyacı yok.
Şunu hiç unutmayalım ki; namaz camiden çıkınca, Hac Mekke’den gelince, Ramazan oruç bitince başlar.
Hayırlı Ramazanlar…