Ekonomi tam takır, millette ne huzur var, ne para. .

Ekonomi tam takır, millette ne huzur var, ne para..
Çok uzağa gitmeye gerek yok, şöyle gelin bir Kırşehir’e, çarşıyı, pazarı dolaşın, insanları dinleyin bakalım, neler görecek, neler duyacaksınız.
Kırşehir’de ağlayan, çekini, senedini, SGK primini ödemek için kıvranan esnafa bakıyorum, sonra onların neden seslerinin çıkmadığını kendi kendime sorguluyorum.
Evet, oturup sofralarda tıkındığınız ekmeğin buğdayını üreten çiftçiye kan ağlattınız. Hububat fiyatlarına utanç çaktınız.
Helal de olmasın, tıkındığınız o ekmek burnunuzdan gelsin.
Köylü böbreğini satıyor.
Esnaf batıyor.
Olmayan gelirlerin vergisi alınıyor.
Halkın her 10’da 7’si bankaların kucağında.
Atanamayan gençlik. Zorunlu tayinlerle yerlerini huzurlarını cehenneme çevirdiğiniz o öğretmenler, polisler hala çıkmazların diyetini ödüyor.
Çiftçi harmanda alayınıza bela okuyor.
Tabutlara çivilediniz çocukları.
Anaları bağırlarında kara taşla bıraktınız.
Amerikan siyasetinin FETÖ menşeli ahlak darbesini bu ülkeye öyle kaygısız aldınız ki, ne kültür kaldı, ne gelenek, ne milli değer.
Hudutlarda başıboşluk ayyuka çıktı. “Kim kime dumduma” memleketine çevirdiniz ülkeyi. Seçim meydanlarından ortaya koyduğunuz vatansever, halkçı gösterişli kişiliğinizden bir gram adamlık yok.
Yazıktır günahtır, ne işini koydunuz, ne aşını bu milletin.
Sizlere silkecek yakaları da kalmadı inanın.
Az bir gelin, oturun diz dize, birbirinize sorun; “Biz ne yaptık, bu halkın sorunu ne, bizden ne istiyor bu halk?’’
Hiç değil sizi adam eden bu ülke için bunu yapmaya çağırıyorum!
Kendi çıkar siyasetinizi bir kenara bırakın, halkın koalisyonunu kurun ve bu halkın nefes almasına izin verin. Zira babanızdan kalmadı bu ülke.
Benim önerim; halka ideoloji satmayı ve ülkenin çırpındığı bu hassas dönemde birbirinize gol atmayı bırakın, oturun halkın koalisyonunu kurun. Hatta bu ülkenin yönetim ve demokrasisini Amerikan Emperyalizmi'nin işleyişi ile değil, çözümünü kendi laboratuarlarında üreten bir Türkiye için, 4 siyasal bileşke ile halkın refah, barış, huzurunu oluşturun. Bu mümkün. Zira o çatının Mustafa Kemal'in inşa ettiği bir meclis çatısı olduğunu politik taklacılara hatırlatır, ülkenin ve halkın geleceği ile oynamanın büyük bir vebal olduğunu ve artık hiç kimsenin bu duruma tahammülü kalmadığını belirtirim.
Daha dün, elinde asa,
Oturmadı mı Yeşil Yol ‘da, bir kaya parçasının üstüne Havva Ana, bağıran greyderlere gövdesiyle barikat kurarak; “Bu ülkeyi, bu doğayı, bu yeşili, bu yolu yıktırmam, bozdurmam. Kimdir devlet? Kaymakam kimdir? Vali kimdir? Ben halkım!..” derken,
Yürüdü gözlerimden umut. Kalbim aklıma yürüdü. Aklım isyanıma. Eğer Havva Ana, zalimlerin dostu olsaydı, inanın daha çok üzülürdünüz.
Sermayesini, makamını, kravatını edinmiş altı yumuşak asılsızların idare ve kapsamlarında halkın eğilişini görmek; itilip-kakılışını, yok sayılışını, ötelenişini, kasıp kavruluşunu ve kendilerinin dahi bilmedikleri yürütmenin, yönetmeliğin, kanunların bilmeyenlerin uygulamasıyla yönetilmek ne acı.
Yüreğin yetecek aslanım.
Bu ülkeyi için savaşmaya, bu ülke için direnmeye yüreğin yetecek.
Hiçbir siyasal ve sivil toplum mekanizmalarında yer almayanlarımızın çıkıp, bu ülkenin gidişatı adına siyasetten anlıyor ve konuşuyor olmaları yok mu; çıldırtıcı.
Yediğin ekmeğin hakkını vereceksin, yanında taşıdığın kadının gelecek ve o-nur hakkını vereceksin, çocukların için güzel bir geleceğin hakkını vereceksin. Çalmayacaksın, yalakalık yapmayacaksın, hak yemeyeceksin, kravatlı hırsızların merdiveni olmayacaksın, halkın ve hakkın adamı olacaksın.
Mustafa Kemal’cilik, devrimcilik yapanlarımız var birde. Ahtapot gibi koltuklarına yapışanlarımız. Onurlu tarihin üzerinden siyaset yapanlarımız. Sanırsın adam. Ne büyük talihsizlik, bir de devrim saflarında yer almışlar.
Yokluk ve yoksulluklar içinde kurulmuş bir ülkenin, Mustafa Kemal’in ve silah arkadaşlarının ruhları şad, arın, namusun ak olsun diye ülken için savaşacaksın.
Ne deyim, her biriniz, ama her biriniz,
İhanetinizde, telaşınızda boğulun.