Sabah erken babamın sesiyle uyanırdım.” Hadi kızım bağa gidelim.” Annemin sesi de gelir, ben yüzümü yıkayıp, hazırlanırken “ onu götürme ya. Bu kız hiç mi bi iş öğrenmeyecek; yarın elin kapısı var.” Babam “ ne elin kapısı, hadi kızım hadi”
Babamla yola düşüyoruz. Mucur’ un çayırı çok güzeldir. Etrafı söğüt, kavak ağaçları ile çevrili. Ortası yemyeşil çayırlarla kaplı. Bahar gelince o çayırlarda sapsarı çiçekler açar. Görseniz bayılırsınız. O çayır pazar günleri Mucur’un insanları, bu çayırın etrafını’ içini insanlarla doldurur. İnsanlar en güzel elbiseleriyle gelirler. Bayram yeri gibi. Bu pazar günlerinin adı KÖME dir.
Biz bu çayırdan geçerdik. Babamla giderken komşu bağ sahipleriyle sohbetler ederek geçeriz bağımıza. Benim o bağdaki görevim, babama kaynaktan su taşımak, çıkabildiğim ağacın en yüksek yerine çıkıp en yeni türküleri söylemek( geceler yarim oldu .) vb. Benim çocukluğum ağaçlarla, çayırlarla ve dostluklarla geçti.
Bitti mi? Hayır büyüdüm. Öğretmen okuluna gittim. Okulumuzun bahçesi ağaç fakiri kurak bir bahçeydi. Yapraklarını kışın döken bir kaç ağacın altında resimler çektirip ailemize gönderirdik.
Öğretmen oldum. Evlendim. İki de kızım oldu. İkimizde Kırşehir’in Toklumen köyünde çalışıyoruz. Tatillerde eşimin köyüne gidiyoruz. Akköy dağın yamacına kurulmuş. Köyün alt tarafı yemyeşil meyvelik, ağaçlarla ve sebzeler ekilmiş güzel bir köy. Köyü seviyorum ama rahmetli annemin dediği gibi elin kapısı. Ağır işler zor geliyor bana. Okul tatil
olunca eşim köye gitmemizi istiyor, ben zorla gidiyorum.
Neyse yine bir yaz tatili. Ben bir yerlere tatile gitmek istiyorum. Eşim “önce köye , sonra bir yere tatile gideriz.” Tamam dedim. Eşimin Ürgüp’te bir dayısı vardı. Çok iyi bir insandı. Allah rahmet etsin. Onun oğluyla eşim iyi anlaşıyor. Köye giderken önce onlara uğruyoruz. Yine uğradık . Bekleyin götürsün Mahir dedi. Bizi köye kadar götürdü. Canım abiciğim. Yolda konuştular eşimle. “Köyde bir kaç gün kalıp, bir kaç gün tatile gideceğiz.” dedi. O da birlikte gidelim dedi. Dayımızın bir cam taşıma skodası var. Onu alırız dediler. Arabanın içine bir sünger yatak, bir kaç mutfak eşyası koyduk. Biz de gittiğimiz yerden bir yatak alırız diye düşündük. Yola çıktık. Onların da bir kızları var. Benim kızımla aynı yaşta. Skodanın önüne sırayla biniyoruz. Mersin’e doğru gidiyoruz. Sanki beş yıldızlı otele gidiyoruz. O zamanlar Toros dağlarının yolları da çok kötü. Sollamak yok arabalar saatlerce sıra bekliyor.
O yolun en güzel yanı yolun açılmasını beklerken mangalda pişirttiğimiz bir etti. Hala tadını unutmadım. O tadı hiç bir zaman bulamadım.
Neyse Mersin’e kadar gittik. Her yer karanlık. Bir boşlukta arabanın içinde uyuduk. Sabah uyanınca burasının bir limon bahçesi olduğunu gördük. Sahipleri görse kimbilir ne derdi. Mersin’in içine gidip bir sünger yatak aldık. Bir de küçük tüp kiraladık. Sorduk nerede kalırız diye. Erdemli’nin bir çamlığı var, siz oraya gidin dediler. Erdemli’nin çamlığına gittik. Çamlık o kadar güzeldi ki sanki insanlar öyle yapmış gibi üç tarafı çam ağaçlarıyla çevrilmiş oda oda olmuş. Denize yakın bir oda ayarladık. Çöplerden yaptığımız bir süpürgeyle iyice süpürdük. Yatakları serdik. Kızları bir görmeliydiniz, sevinçlerinden dört köşe zıp zıp zıpladılar. Odamızın kapısı da arabamızdı. Odamızın hemen önünde çeşme vardı. Çeşmenin yan tarafında ilk yemeğimizi yaptık. Etli patlıcan. O yemeğin de harika bir tadı vardı. Ah gençlik! Hiç bir şey düşünmedik. Yabani hayvanlar mı gelir, akrep yılan mı gelir diye. Bir hafta orda kaldık. Bizi hiç bir canlı rahatsız etmedi. Her gün denizimize de girdik. Bir tek sıkıntımız vardı ; nem çocukların kıyafetlerini hiç kurutamadım. Yataklarımız bile ıslanıyordu. Bizi koruyan çam ağaçları idi.
Gölgesinde yattığımız, serinlediğimiz çamlarımız, meyva ağaçlarımız, ormanlarımız, yakılıp yok edilen, bize hiç zararı olmayan tüm canlılar diri diri yakıldılar. İçim yanıyor. Yakılan yerlere keşke yeniden ağaçlar dikilebilse, ama öyle mi oluyor? Hayır! Yüksek binalar, oteller yapılıyor, maden ocakları açılıyor.
Bu yazıyı yazrken sahte diplomalarla doktorlar, avukatlar, doçentler profesörler, öğretmenler yapılıyor. Yazıklar olsun! Benim ülkemin her şeyi bozuldu. Neresinden tutsam elimde kalıyor. Yazıklar olsun!
Çok üzülüyorum. Ben görebilecekmiyim acaba, ülkemin düzeldiğini. Bekliyorum, her gün iyi bir şey duymak görmek için haber açıyorum.
Saygı, sevgi ve sağlıkla kalın canım arkadaşlarım.