Muharrem Usta’nın gençlik dönemidir. Oğlu Neşet de yetişmiş gelmiş, ün salmaya başlamıştır sanatıyla...
    Civarda zenginliği ile ünlenmiş bir ağanın düğünü olacaktır. Ağa bekler ki; “Teber Uşağı düğün yapacağımı duymuştur. Çıkarlar gelirler yanıma...”
    Ağanın hanımı, anlatınlara göre, Muharrem Usta’nın sanatına hayrandır. Bunu, beyine söyleyip; “Muharrem’e haber sal, gelsin.” dediyse de ağa; “Benim haber salmama ne hacet!” deyip geçer.
    Ağanın beklediği olmaz. Muharrem Usta ağaya varıp da; “Düğünün varmış ağam, biz gelelim.” demez. Ağa buna sinirlenir. Tez elden haber gönderir adamlarına: “Düğünüme Hacıbektaş’tan sanatçı getirin!” 
    Bu arada ağanın hanımı Muharrem Usta’ya düğün davetiyesini ulaştırır. 
    Hacıbektaş’tan gelen sanatçılar düğünü çalmaya başlarlar. Başlarlar başlamasına da, ağanın hanımının aklı Muharrem Usta’dadır. 
    Düğünün daha birinci günü Muharrem Usta; “okuntu”ya uyarak düğüne gelir. Gelince ne görsün? Hacıbektaşlı sanatçılar Muharrem Usta’nın sanatının ünü karşısında ona saygısızlık ederek, dışa vurmaktadırlar. Üstelik biri de; “İstek parçan var mı?” diyecek kadar ileri gider. Oysa oradaki davetliler, Hacıbektaşlı sanatçıların sazı Muharrem Usta’ya bahşeylemelerini beklemektedirler. 
“İstek parçan var mı?” sözüne bütün enginliği ile ayağa kalkarak cevap veren Muharrem Usta, taşı gediğine koymakta gecikmez: 
    “Ben Muharrem Ertaş’tan, oğlu Neşet Ertaş’tan, kaynı Çekiç Ali’den, yeğenim Hacı Taşan’dan söylemeyin de ne söylerseniz söyleyin!” der.
    Hacıbektaşlı sanatçılar şaşırmıştır. Sohbeti dinleyen ağa, Muharrem Usta’ya kızarak “Geriye bunların söyleyeceği ne kaldı Muharrem?” der. 
    Tartışmalarını izleyen ağanın hanımı sözünü esirger mi?
    “Bey bey, işte onu bir bilseydin!”
Ağanın hanımının bu oturaklı sözleri karşısında Muharrem Usta durur mu:
    “Ağam ağam, paramın hatırı olur demesen de bize gönül bahşeyleseydin, biz de senden emeğimizi esirgemezdik!” der.