Malatya’da Zirve Kitabevi'ne düzenlenen baskında; Uğur Yüksel, Necati Aydın ve Alman vatandaşı Tilman Geske vahşi bir yöntemle katledildiler. Katiller, bu şahısların İncil basıp dağıttıkları, misyonerlik faaliyetlerinde bulundukları ve cinayeti bu nedenle işlediklerini itiraf ettiler.
Cinayet çetesinin elemanlarından Emre Günaydın, Hamit Çeker, Abuzer Yıldırım 19, Cuma Özdemir ile Salih Güler de 20 yaşında. Belli ki bazı tarikat odakları tarafından cinayet için iyi yetiştirilmişler. Tıpkı Hırant Dink'i öldüren tetikçi Ogün Samast gibi. Trabzon’da geçen yıl Santa Maria Kilisesi papazını öldüren yaşı daha küçük olan katil gibi.
Caniler, kurbanlarının önce ellerini, ayaklarını, gözlerini bağlıyorlar. Ağızlarını havlu ile kapatıyorlar. Domuz bağıyla sımsıkı bağlanan mağdurlar uzun süren işkence, bıçaklanma sonunda boğazları kesilerek vahşi bir yöntemle katlediliyorlar. Boğalar, koçlar, tavuklar ve horozlar nasıl kesilirse aynen öyle!.. Yaralı olarak hastaneye kaldırılan Uğur Yüksel'in, İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyesi olan doktoru şunları yazıyor:
"Uğur Yüksel'i 14:25'te ameliyata aldık. Sayamadığımız kadar bıçak darbesi vardı. İşkence amaçlı olduğu çok açıktı. Kalçası, testisleri, anüsü, beli ve sırtı onlarca bıçak darbesiyle doğranmıştı. Parmakları uzunlamasına ve kemiğe kadar defalarca kesilmişti. Boğazında da boydan boya çok uzun ve açık bir yara var. Yemek borusu ve soluk borusu da bu darbelerle kesilmişti!.."
Böylesine korkunç bir yöntemle, kitabevi işleten, kitap satan üç kişinin katledilmesi, uygarlığımızın ulaştığı korkunç bir ortamı gözler önüne seriyor. Bunları kimler yetiştirmiştir? Kimler eğitmiştir. Cinayet nasıl işlenir en korkunç en vahşi cinayet türü hangisidir? İnsanları kurbanlık koçlar gibi nasıl boğazlamalı? Bu dersleri kimler vermiştir! Bu korkunç sonuca bu caniler hangi yollardan, hangi aşamalardan geçip geldiler? Bunların yanıtını vermek, bulmak gerek. Bütün dinler, "adam öldürmeyiniz" diyor. Bunlar hangi din adına hareket etmişlerdir. Bunların dini "cinayet dini" olmalı. İslâmiyet, "Allah'ın verdiği canı hiç kimse alamaz" diyor. Bunlar nasıl İslâm, bunlar nasıl Müslüman?
Bir Alman vatandaşının da hunharca öldürüldüğü Malatya vahşetiyle ilgili olarak Almanya'nın Ankara Büyükelçisi Cunz:
"150 bıçak darbesiyle insanlar katlediliyor. Dehşet içindeyim hayvan keser gibi insan kestiler. İnanılması çok güç! Gazeteci Faruk Ünsal da büyükelçinin durumunu şu sözlerle özetliyor: Hayatımda, bu kadar kaygılı ve korku içinde bir yüz görmedim. Büyükelçinin yüzünden ne kadar kaygı duyduğu görüldü." (Hürriyet, 22.4.2007)
Anayasamız "din ve vicdan hürriyeti" kenar başlığı altında şunları yazıyor: "Herkes, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir. Kimse, ibadete, dini âyin ve törenlere katılmaya, dinî inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz, dinî inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz." Gene anayasamıza göre düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti de temel haklardandır.
Bilim ve sanatı serbestçe yayma, ifade etme hürriyeti de vardır.
Basın hürdür, sansür edilemez. Sürekli ve süreksiz yayın hakkı da bunları tamamlar. Bir tarafta devlet yönetiminde olan siyasi iktidar, kilise açıyor, ülkemizde Hristiyan inancının faaliyetlerinin özgürce kullanılmasını istiyor ve yasal düzenlemelerini yapıyor, bir taraftan da devletin okullarında, kurslarında yetişen caniler adam boğazlıyor.
Türkiye'miz ne yazık ki bu cinayetler geleneğinden kurtulamadı. Bilim, fikir, düşünce, kalem erbaplarını katledip duruyoruz. Bunları yetiştirenler siyasi iktidarlardır. Bazı siyasi partilerdir. Bu canilerin tümü siyasetin güdümündeki cinayet odaklarında tarikat, cemaat ortamlarında yetişiyorlar. Avrupa’da 40 bin cami var. Anadolu’da İncil sattı, dağıttı, bastı diye adam boğazlanırsa uygar dünya karşısında başımız eğik kalırız. Cinayetler uygulamasından sevgi seline, sevgi ortamına kavuşmalıyız.
Bütün sorumluluk siyasi iktidarlardadır.
Bu vahşeti yaratan sebep, onların yanlış, çağ dışı eğitim uygulamalarıdır. "Sana zulmedilmesini istemediğin gibi sen de kimseye zulmetme!" diyor Hz. Ali. Kur'an, dinde zorlamayı reddetmiştir.
"Yobazlık, kişinin kendi düşünce ve kabulleri önünde herkese ve her kuvvete boyun eğdirme tutkusunun kuduz bir hal alışıdır" Yaşar Nuri Öztürk hocanın bu görüşüne katılmamak elde mi? Yasalar toplum yaşamına egemen olmazsa, zorbalık egemen olur. Tıpkı Malatya Vahşeti'nde olduğu gibi. En büyük yasa da eğitimdir. Kişiyi nasıl yetiştirirseniz sonuç ona göre olur. İnsanı; cani de, kişi hürriyetine saygılı yapan da eğitimdir. Eğitim; bir insanı budala, serseri, dengesiz, haysiyetsiz yaptığı gibi; çağdaş, insan haklarına, özgürlüklerine saygılı, kendi kadar başkalarına da haksızlık yapılmasına razı olmayan bir kişiliği de oluşturur. Atatürk ün sözüyle "Eğitim bir milleti ya Yüksek bir topluluk halinde yaşatır. Ya da esaret ve sefalete terk eder."
Hayvan keser gibi insan kesmek, kesmeden önce de 150 bıçak darbesi vurmak! Bu vahşet nasıl oluştu? Anadolu Yunus'un, Hacı Bektaş'ın, Ahi Evran'ın, Pir Sultan'ın, Karacaoğlan'ın, Şeyh Bedrettin'in... toprağı değil mi? Lafı uzatmaya gerek yoktur. Bütün sorumluluk, siyasi iktidarlarındır. Ülkeyi yönetenlerindir.
İnsan odaklı kültür mayasında caniler yetiştirenler, sorumluluktan kurtulamazlar. Batıya da doğuya da insancıl kültürü aşılayacak toprak ve kültür şuuru Anadolu’dadır. Noktayı Atatürkçü Düşünce Sistemi koymaktadır: "Dünya yurttaşları; çekememezlik, açgözlülük ve kinden uzaklaşacak biçimde eğitilmelidir!" Çünkü Atatürk kültür ve medeniyeti de Anadolu kaynaklıdır. İnsani değerlere odaklı Anadolu'da insanlar öldürülmemelidir. Din ve mezhep, inanç ne olursa olsun! Türkiye Cumhuriyeti son yirmi yıldır. Din eksenli terörist üretiyor. "Cihat delisi olmadan mümin olunmaz* Refah, İslami Cihad ordusudur. Cihadı takatimizin sonuna kadar yapacaksınız! (N. Erbakan) 13.05.1990) Hepimiz bu orduya asker olacağız!" diyen başbakanlarca yönetildi.