Eskilerin tabiriyle güneşli, sıcak yaz aylarını bitirdik, kışın habercisi serin güz aylarının ortasına geldik. Eylül ayından itibaren havalar soğumadan, kış gelmeden sokak, cadde, mahalle demeden Kırşehir’i geziyor, neler oluyor neler bitiyor, gözlemliyorum. Tabi sadece ben gezmiyorum bir de Kırşehir’in arslanı Sinan Arslan kardeşimde geziyor, eski sokakların, eski binaların fotoğraflarını çekerek sosyal medyada yayınlanması için eski Kırşehir grubuna gönderiyor. Yani yalnız değilim. Sinan Arslan kardeşime emeklerinden dolayı teşekkür ediyorum.

Eylül ayından itibaren gezdiğim Kırşehir’de özellikle Kındam, Dinekbağı, Hızırağa gibi bölgelerde fokur fokur salça ve pekmez kaynatan kadınlarımıza gördüm. Onlarla bağdaş kurup oturarak, sohbet ederek çaylarını içtim. Hele yaşı 75-80 ve 85 olan kadınlarımızdan eskilerden bahsetmelerini ve ağıt biliyorlarsa ağıt söylemelerini rica ettim ama “Derdimizi açma, yaramızı deşme yavrum” diyerek ağıt söyleyen olmadı ama eskileri bir güzel anlatanlar oldu. Meğer Kırşehir’den kimler gelmiş, kimler geçmiş. Bir de tandırda yufka ekmek yapanlara denk gelince kendi kendime “Allan’ın şanslı kulu olduğumu belirterek kovsalar da, dövseler de tandır isinin koktuğu patlıcanlı, soğanlı, kıymalı veya peynirli, yumurtalı sac böreğinden yemeden gitmem, herhalde birkaç bardak çayda ikram ederler. Ne de olsa Allah’ın misafiriyim” dedim.

İnanın Kırşehir insanı geçmişteki sıcaklığından, samimiyetinden, örf, adet ve geleneklerinden fazla bir şey kaybetmemiş. Selamımı aldıktan sonra “Buyurun kardeşim Allah’ın misafiri kapıdan geri gönderilmez, nasibin varmış gelmişsiniz” diyerek en güzel şekilde ağırladılar beni. Çokta güzel oldu benim için, meğer uzun süredir tandır isinin sindiği, buram buram kokan gözlemelerden yemediğim için özlemişim gözlemeyi. Kendilerine teşekkür ediyorum.

Buraya kadar benim adıma her şey çok güzeldi. Ancak Kırşehir için güzel değildi. Çünkü gördüğüm insanlar fokur fokur salça ve pekmez kaynatsalar da, gülüp, oynasalar da halinden memnun değillerdi.

Bazıları eşinden, bazıları oğlundan, bazıları gelininden, bazıları kızından, bazıları damadından dertliydi. Geçim sıkıntısına hiç girmedik. İnanın “Bir dokundum bin ah işittim.”

Bu gezmeler sonucunda gördüm ki Kırşehir insanı yorgun, durgun, düşünceli, stresli, üzgün. Herkes evine götüreceği bir lokma ekmeğin, kaynayacak tencerenin, büyüyen, okuyan çocuğunun geleceğinin ve kuracağı yuvanın derdin de. Ama kimse bu insanların derdini dinlemiyor, bilmiyor. Çünkü sözde ilimizi yöneten kalburüstü birileri, milletvekilleri, siyasiler bu insanları sadece seçim çalışmalarında ziyaret ediyor, gelen herkes, bol kepçeden vaatler yağdırıp, ümitler veriyorlar ama seçim bittikten sonra yağdırılan vaatlerde, verilen ümitlerde unutuluyor ve bir daha yanlarına uğramıyorlar. Çünkü herkesin işi bitti. Özet olarak seçim çalışmaları süresince 3 veya 4 ay aday vatandaşı sırtında taşıyor,  seçim bittikten sonra vatandaş seçilenleri ömür boyu sırtında taşıyor. Vatandaş ve Kırşehir'i kimler ne yapsın? birileri hedefine ulaştı.

Kırşehir deyince onunla ilgili gözlemlerimi de aktarayım.

Maalesef Kırşehir göç veriyor, her cadde, sokak, mahalle boşalmış, bazı evler virane olmuş, okuyan, mesleğini eline alan, ekmeğini kazanan terk etmiş Kırşehir’i. Böyle olunca milletvekili sayısı düşüyor, siyaseten güçsüz oluyor.

İş insanları yatırım yapmaz, turist gelmez, kimseler, gezmez, görmez olmuş memleketimi. Ancak seçim dönemlerinde bizleri sırtında taşıyan, seçim bitince bizim ömür boyu sırtımızda taşıdığımız siyasiler kendilerini düşünüyorlar, kendileri için çalışıyorlar, Kırşehir için değil.

Her iktidara gelenler tarafından dışlanmış, sürgün yatağı haline getirilmiş, sanayi yatırımları yapılmamış, iktidar partisine oy vermediği için vilayetken kaza olmuş, can damarları koparılmış, ufaltılmış, küçültülmüş, cezalandırılmış, göç vermiş.

Ahi Evran Camii’nden, Cacabey ve Ahmet Yesevi Camii’ne, Aşıkpaşa Türbesi’ne.

Dinekbağı’ndan, Hızırağa’ya, Bağbaşı’ndan Özbağ’a, Mehtap Tepesi’nden, Kervansaray’a, Kındam’dan, Bahçelievler’e, Gölhisar’a kadar gezdim dolaştım Kırşehir’i üzerinde karabulutlar dolaşıyor, insanlar mutsuz, neşesiz, endişeli.

Dar yollar, olmayan sanayi, işsizlik, hayat pahalılığı, geçim sıkıntısı zor duruma sokmuş Kırşehir insanını.

Ne yalan söyleyeyim duman almış Kervansaray Dağını, Kervansaray Dağı da eski dağ değil, üzerinden çiğdemler çıkmıyor, otlar bitmiyor, kuşlar uçmuyor, koyunlar, kuzular yayılmıyor.

Özbağ’ın, Dinekbağı’nın, Bağbaşı’nın bağlıkları, Hızırağanınhızırlığı, ağalığı kalmamış, beton yığınları yükselmiş. Kındam’ın, Bahçelievler’in bahçesinden, bağından eser yok. Gölhisar hiç değişmiyor, içine kapanmış uzanacak bir el bekliyor. Adını anlamı ay ışığı, olan Mehtap’tan alan Mehtaptepesi’nde aydan, ışıktan eser yok. Yüksek katlı binalar bozmuş Kırşehir’in özünü.

Neden mi?

Birilerinin daha çok daire satarak zengin olmaları için, rant için, 3 veya 5 tane daire sahibi olmak için.

Kırşehir Ankara, Kayseri arasına sıkışmış, bunalmış, daralmış, rahatlatacak bir el, huzura kavuşturacak yiğitler bekliyor, ancak bu yiğitler bugüne kadar bulunamadı, ileride bulunur mu bilemiyorum.

Kırşehir sanayi bekliyor, iş bekliyor, aş bekliyor, yatırım bekliyor, elinden alınan ilçelerinin geri alınarak itibarının iade edilmesini, memleketine sahip çıkılmasını bekliyor.

Kırşehir’de doğmuş, Kırşehir’de yaşayan Kırşehir’i terk etmeyen Kırşehir sevdalısı olarak elimden bir şey gelmiyor, sadece yazıyorum, yazdığımı da kendim okuduğumdan faydamda olmuyor.  Kırşehir’ime yüreğim alev alev yanıyor, gözlerimden yaş dinmiyor. Kırşehir’i bu hale getiren siyasilere, seçilmişlere, atanmışlara, sivil toplum örgütlerine “Yazıklar olsun” demekten başka bir şey yapamıyorum.

Her zaman diyorum ki “Kırşehir seçimlerde sandığa gidip oy kullanmasın. Zira iktidardan da milletvekili, belediye başkanı seçse bir şey değişmiyor, muhalefetten de seçse bir şey değişmiyor. O nedenle bizim Kırşehir olarak yıllar önce elimizden alınan ilçelerimiz tekrar verilene kadar, iktidarlar yatırım yapana kadar seçimlerde sandığa gitmeyelim, oy kullanmayalım diyorum ama beni anlayan yok. Sonuçta Kırşehir bir şey kaybetmez ve şu an içinde bulunduğu durumdan daha kötü olamaz.

Oysa Kırşehir medeniyete beşiklik etmiş, Osmanlı İmparatorluğu’nun kurulmasına öncülük etmiş, İslamiyet’in yayılmasında, Anadolu'nun Türklere yurt olmasında önemli rol oynamıştır. Dünyaya mal olmuş Ahilik teşkilatı Kırşehir'de kurulmuştur. Türkçe ilk üç eserin Kırşehir’de yazılması münasebetiyle Türk Dilinin Başkenti unvanını almış, Dünyada ilk uzay araştırmaları çalışmaları Kırşehir’de Cacabey Medresesi’nde başlamış, Şeyh Edebali, Dursun Fakıh, Yunus Emre, Ahi Evran, Aşıkpaşa, Cacabey, Hacı Bektaş’ı Veli, Süleyman Türkmani, AhmediGülşehri, Kayı Şeyhi gibi çok sayıda ilim insanlarını bağrından çıkarmış ama kimse Kırşehir’in değerini bilmiyor.

Merak ediyorum Kırşehirli bir gün ayaklanarak “Yeter artık!” diyecek mi, kabuğunu kıracak mı, çehresi değişecek mi, Kırşehir’e sahip çıkacak mı ve benim ne demek istediğimi anlayarak seçimlerde sandığa gitmeyerek, oy kullanmayacak mı? 

Sonuç ne olur bilmiyorum ama tek bildiğim Kırşehir kaderine terk edilmiş.