Anadolu’nun kültürü, karma ve yörelere göre değişen fakat saygı ve hürmetten hiç bir farklılık göstermeyen derin, üç-beş bin yıllasınırlandırılamayacak kadar daha fazla bir geçmişe sahip, hiç bir ulusa nasip olmayan kültür mozaiğinde, istilalar ve imparatorluklar gören, çilekeş Anadolu insanlarının merhamet,hoşgörüanlayışlarında bir değişiklikyaratamamıştır.

Son elli yılınbaşlangıcına kadar, dışgüçlerin ve gelmişgeçmiş idarelerin müdahalesi dahi bu kültürel olguyu değiştirememiştir, değiştiremeyecektirler.

Balkan kargaşasından,Arta Avrupalara kadar Osmanlılarzamanındaoralarda bulunan, Müslüman ve Türk halklarınınAnadolu’yagöçlerisırasındanasılsoykırım ve hakaretlere uğradığını,kin ve nefretin nasıluygulandığını, zamanaşahit olan yazarların eserlerinde okuyoruz,misalin Ömer Seyfettin gibi hikâyecilerin bu göçlersırasında geçen olayları konu edinerek bizlere bıraktığı güzel yazılmışgerçeğeyakınhikâyelerde nede güzel anlatıyor.

Kargaşasırasında sefaretlerde görevli, yabancıdiplomatlarındahatıralarında da bu göçlerin dramatik hikâyeleri yer almaktadır.

Yabancı devletlerin Anadolu´yu istilasından sonra buralarıterkederlerkenişlediğivahşet ve zulümlerekarşıbile, mağdur olan değişik din ve ırka sahip komşularına bile yardımdan kusur etmemiştir.Adi suçlarakarşı gösterilen tepkiler soykırıma örnek gösterilmemeli.

Ünlü yazarımız Yaşar Kemal’in babası, Ermeni olaylarısırasında, paniğekapılarakkaçanErmeni vatandaşların dereye bıraktığı ve Yaşar Kemal´le beraber büyüyen gençtarafındanöldürüldüğünü belki çoğumuz bilmeyiz.Bu çocuktaAnadolu’dadoğdu, büyüdü.

Bu olayı bir misal olarak verdim yani düşkün ve yoksula, düşmanı dahi olsa yardımamuhtaçherkeseyardımınıesirgememiştir Anadolu insani. Düşmanlığının dahi, sevgi ve merhamet duygularıylaharmanlanmış bir yasam kültürüne sahiptir Anadolu insani,onu tek kelime hoş ederdi (sen bilirsin).

Fakat dolmuşun tek koltuğunu kapan ve kucağınakızarkadaşını alarak, yanında bastonla ayakta zor duran yaşlı adama sırıtarak bakan gençliğinaçıkgözlülüğünü ispata çalışması, hoş görünün, saygı hürmet anlayışınınerozyonauğradığı vahametine yorumlamamalı.Merkeze uzak yörelerde, kapıları kilitsiz ve devamlı misafire açık yolcu evlerini, ağaodalarını seksenine merdiven dayamışyaşlıların sohbetlerinde anlattıkları, gençlere sanki Dede Korkutmasalları gibi gelmektedir.

Eski köy odalarısohbetlerini, dörtbeşyaşlarında dedemin kucağındadinlerdim. Galiçya,Rus,Balkan ve Yemen savaşlarınakatılmış, vücudununbirkaç yerinde yara izleri bulunan dedem,ömrü hep cephelerde geçtiğiiçin fakir olmasınarağmenayrı bir saygınlığı olurdu.Köyün fakiride olsa odalarınbaşköşesi, öğretmenden sonra hep yaşlılarındı.Onlar müsaade etmeden gençler oturamaz hep ayakta, “biryumuş buyuran varmı?” diye birbirileriyle yarış ederlerdi.

Zamanımızdaöğretmenlerini döven talebeleri gazetelerde okuyunca gayet normalmiş gibi görmeye başladık. Cami kapısına oturan hacı babanın,gelip geçen hanımlarınarkasındanbakarak, pantolon giyen hanımlarıişaretederek, lakırdısınıyapanlarda bu kültürün yetiştirdiğini anlamak mümkün değil. Şahıslarıeleştirirken her konuyu topluma meletmekdoğruolmamalı.

Ahlak terbiyesi ve eğitimi,her ulusun bekasıiçinşarttır.Bu eğitimin ana temeli aileden atılır ve eğitimkurumlarındapekiştirilir. Torununun elinde tutan dede, “sövşunun anasına!” diye küfüralıştırırsa ilerde daha fena küfürler eden torununa kızmaya hakki olmamalı.Çünkü genci çocukken kendisinin alıştırdığınıunutmamalı.

Yalnızeğitimkurumlarında verilen derslerin iyi yetiştirilmişeğitmenler, yani öğretmenlertarafından verilmesi önemli. Öğretmenler gününü anarken, doğru ve dürüst eğitmenleri kutlamak gerek.

Zaman zaman düşünüyorumacabaeğitimcileri demi eğitmeklazım.Şunuda unutmamakta yarar var, Türkiye´deki eğitim sistemi kökten bir reform gerektirdiğigerçeği, nem küm, ham hum suru lupla saklanamaz. Eğitim sistemi gerçektençokmasraflı ve aynı zamanda gereksiz derslerle çocuklarındağarcıklarınılüzumsuz bilgilerle doldurmaktan vazgeçmeli. Devlet her hangi bir şekilde bunun finans kaynaklarını yaratmak zorunda. İhtiyaç duyulan elemanınhesapları iyi yapılması, gerekli yerlere gereken elamanı, çalışacağı kuruma göre o kurumun bütün detaylı olarak bilgilerini, bir bilgisayar gibi yükleyerek hazırlamalı. Yalnız resmi daireler içindeğil piyasada ihtiyaç duyulan sanatkâr,teknik elemanlarıyetiştirmek, hükümetin görevleri içindedir. Hiçbirmantıksalkanıtadayanmayanbirtakım geleneklerin inançlarınkorunmasında direnen ulusların ilerlemesi çokgüç olur,belkide hiç olmaz.Adama göre işdeğil de,ise göre eleman yetiştirilmeli.

Bir İngiliz gezgininin (Daily-News)gazetesinde yayınlananhatırasındaşunlarıyazıyor:

“Bugün kendi eşyamla,yol arkadaşım olan Macaristanlıarkadaşımıneşyasınıtaşımakiçin bir öküz arabasıkiraladık.Buralarda yatak olmadığıiçin, altımıza sermek maksadıyla biraz ot almak istedik.Bütün eşyalarımızaçıktaydı,ot alırken bir köylü otu ne yapacağımızı sordu, bizde yatak olarak kullanacağız deyince evinde bizi misafir edebileceğini,bir yabancıyısokaktabırakmak bize yakışmazayıp olur dedi.Köylüde öküzlerini çıkarıp caddenin ortasındakağnı ile beraber eşyalarımızıbırakıpgitti.Bende onun gittiğini görünce burada birinin kalmasıgerektiğini söyledim.Bizi misafir eden Türk sordu neden, eşyalarımızı beklemek için dedim.Köylü gerek yok bir zarar gelmez dedi.Ertesi gün geldiğimdeeşyalarımız yerinde idi, çokduygulandım.Bu vaka bütün kiliselerde halka duyurulsun ve herkesuyansın.”(FransızTarihçiA.Ubicini 1855.Biraz okuyalım ve ibret alalım.)

Endüstrininilerlediği yerlerde yaşam tarzıdeğişir bu normaldir. Fakat insanlığındeğişmemesi gerekmezmi?Eğer buda değişiyorsa bir yerlerde yanlışyapılan bir durum vardır.