Üç kuruşluk menfaat için bütün insanlığını, onurunu, şerefini ayaklar altına alan, en ufak bir çıkar ve menfaat için bütün, dostlarını, akrabalarını ve sevdiklerini bir kalemde silen nice insanlar var.
Kimi kişiler bulundukları yer ve şarta uymayan, ters düşen davranışlarda bulunurlar ve kendilerini alay konusu ederler ya onun gibi bir şey.
Bulunduğu konumun ve sahip olduğu imkânların çok ötesinde hayaller kuran insanlar için kullanılan ve benim de çok hoşuma giden bir deyim vardır:
“Oturduğu ahır sekisi, çaldığı İstanbul türküsü”
Adamın cebinde metelik yok, senden-benden şık giyinir, son model otomobile biner, onu bunu dolandırır, utanıp, sıkılmadan ortada dolaşır ve onu bunu beğenmez tipler çoktur bu memlekette.
Kırşehir’de şöyle bakıyorum bazı kişiliksiz, evine, işine, makam ve mevkiine bakmayan insan diyemeyeceğim zavallılar siyasi düşüncesine, ilke ve felsefesine uymasa da kişisel çıkar ve rant için üçyüz altmış derece saf değiştiriyor.
Güneşe göre hareket edip, fırıl fırıl dönüyor, takla üstüne taklalar atabiliyor.
Dünün bir numaralı sosyal demokratı, hatta ataisti bir bakıyorsunuz ki iktidar partisinin nimetlerinden yararlanmak adına kılıktan kılığa girip, şimdi inançlı, hatta dindar olmuş durumda!
Bakıyorsunuz şimdi, iktidar partisinin sayesinde oğlunu bir yere, kızını bir yere işe yerleştirmiş keyfine diyecek yok! Ama nasıl bir hırssa şimdi başka siyasi partilerin kapısında, ya da partililerle el ele, kol-kola!
Dün AK Parti’den, ya da AK Parti’li Belediye Başkanı’nın peşinden ayrılmayanlar, bugün CHP’de, Başkan Selahattin Ekicioğlu’nun yanında gözüküyorlar.
İşte siyaset, menfaat ve çıkar böyle bir şey işte…
İnsanlar iktidar kimdeyse onun yanında oluyor. Menfaat mi dersiniz, çıkar mı dersiniz, yoksa öyle olmak için mi dersiniz ne derseniz deyin maalesef insanlarda ilke, ideal bırakmıyor!.
Yani bunu yapanlar da haklı. Çünkü onlar da işlerinin görüldüğü yerde olmak istiyor, yoksa ne iş var, ne ekmek!
Bu durum Kırşehir’de yıllardır var ve biz bunları artık kanıksadık. Ama hala bunu kabul edemeyenler var.
Yıllardır dolup taşan, merdivenleri üçer-beşer atlayanlar şimdi AK Parti’den umutlarını yavaş yavaş kesmeye başlamış olacaklar ki, başka partilerin saflarında yer bulmak adına adeta yarışıyorlar!
İşte geçtiğimiz Ramazan Bayramı’nda AK Parti’de bayramlaşmaya katılımın az olduğunu gören İl Genel Meclisi Başkanı Hacı Ömer Seyfi veryansın ediyor ve “İktidar bizdeyken, belediye bizdeyken bu salonlar almıyordu. Dışarılara taşıyordu. Ama maalesef kaybettik. Bu kaybetmede hep kendi hatalarımızdan kaynaklanan birilerinin birilerine kızarak vay işte şuna mı oy vereceğim, buna mı oy vereceğim falan mantığıyla hareket ettiler. Gerçekten buruk bir bayram. Bu durum iktidar partisi AK Parti’ye yakışmıyor. Bunda hepimizin suçu var. İnşallah bundan sonraki bayramlar o hezimetin altından kalkarak daha şaşalı, daha güzel geçer” diyordu.
Evet maalesef artık böyle. Kim güçlüyse, kim iktidarda, ya da görevdeyse onun yanında olma dönemi insanların kafasına yerleşmiş.
Ancak benim her zaman kafama takılan şey insanların üçyüz altmış derece saf değiştirmeleridir.
Yaşamı, meşrebi ile kimseye kendini inandıramasa da inandırdığı kesimlerce bugün el üstünde tutulabiliyor, hatta makam ve mevkii sahibi olabiliyor.
Kamuda çalışmasına rağmen bir bakıyorsunuz sakal bırakıyor, bir bakıyorsunuz iktidar partisinin kapısını bekleyerek, kendisini o partinin yılmaz savurucusu ve neferi olarak gösterip, daha üst makamlara zıplamanın hesabını yaparak, milletvekillinin, il başkanının kapısından ayrılmıyor!
Eee ne yaparsın devir böyle olmuş. Liyakat, eğitim bahane, torpil şahane!
Geçmişini bildiğim, yakından tanıdığım birini böyle kişisel çıkar için takla atanların safında görünce ben utanıyorum, o ise utanmıyor, “ben artık çark ettim, doğru yolu buldum!” diye kendisinin bile inanmadığı cümleleri kuruyor utanıp sıkılmadan…
Ben defalarca yazdım dilimden tüy bitti bu soytarı kılıklı zübükleri, ama bu ilde iktidar partisinin temsilcilerini inandıramadım nedense…
Ben bu konuda defalarca yazılar kaleme aldım, iktidar partisi mensuplarını uyardım, ama onlar bunları dikkate almayarak önce iki milletvekilinden birini kaybettiler, sonra da Kırşehir Belediye Başkanlığı seçimlerini…
Kendi ve yakınlarının işi için, müdürlük, şeflik bekleyen, ama işleri bitince ortalıkta görülmeyenlerin ne iktidar partisine, ne de bu ile faydası olmayacağını, tam tersine zarar vereceğini dikkate almayanların kulakları çınlasın!
Bakın ben bu zübükler konusunda şimdi de CHP’li Kırşehir Belediye Başkanı Sayın Selahattin Ekicioğlu ve Millet İttifakını oluşturan CHP ve İYİ Parti İl ve İlçe başkanlarını uyarıyorum.
Bu her devrin adamlarını partiden, çevrenizden uzaklaştırın, onlar sizin etrafınızda fır fır dönünce sizlere ve partinize zarar veriyor.
Onlar kendi menfaatlerini ön planda tutar, gerçekleri ters düz eder, yanlış yönlendirir. Şimdi bu zübükler “31 Mart seçimlerini nasıl kazandık!” diye etrafınızdalar.
Umarız bu her devrin adamlarına fırsat verilmez, yoksa 25 yıl sonra kazanmanın sevincinin kısa süreceği de unutulmamalıdır.
İşte ben Kırşehir’de bunları görüyor ve yorumluyorum.
Gerisi mi onlara kalmış!..

****

İşte delil bu

Günlerden bir gün adamın biri avukatına gitmiş ve şöyle demiş:
-Avukat bey, arkadaşıma zamanında 100 lira vermiştim. Borcunun olmadığını söyleyerek paramı vermiyor.
Ardından avukat müvekkiline:
-Elinizde borcu gösterir bir delil, kanıt var mı?
-Hayır, maalesef yok.
-O zaman arkadaşınıza size 500 lira borcu olduğunu belirten bir mektup yazın.
-Ama benim alacağım 100 lira.
-Siz o mektubu gönderince, size borcunun 100 lira olduğunu söyleyecek ve 500 lirayı inkâr edecektir. İşte aradığımız delil bu!

***

Sevdiğim bir söz…
“Başarılı bir insan olmaya çalışmayın, değerli bir insan olmaya çalışın. Başarılı bir insan, hayattan verdiğinden fazlasını alır, değerli bir insan ise hayattan aldığından fazlasını verir. -Albert Einstein-