Siyaset tarihimizin en renkli kişisi kuşkusuz Kırşehirli hemşehrimiz Osman Bölükbaşı’dır. Demokrasi uğruna ne mücadeleler verdiğini demokrasi aşığı, onun aday olduğu her seçimde yanında ve destekçisi olmuş Kırşehirliler çok iyi bilir.

Siyaset tarihimizin en renkli kişisi kuşkusuz Kırşehirli hemşehrimiz Osman Bölükbaşı’dır. Demokrasi uğruna ne mücadeleler verdiğini demokrasi aşığı, onun aday olduğu her seçimde yanında ve destekçisi olmuş Kırşehirliler çok iyi bilir.
1946 yılında önce Demokrat Parti’den siyasete atılan Bölükbaşı, daha sonra üç partinin daha kurucusu olmuş ve üç siyasî partinin genel başkanlığını yapmış. Siyasî hayatı çalkantılarla geçen, tutuklamalar, mahkemeler, cezaevleri, suikastlar, baskı ve zulümler, ihanetler gören bu siyasî kişiliğin yaşadıkları aynı zamanda Türkiye’nin yaşadıkları.
"Osman Bölükbaşı, Türk Siyasetinde Anadolu Fırtınası" olarak tanınan Bölükbaşı Türkiye'de sağ görüşün en önde gelenlerinden biriydi. Zekâsıyla, bellek, birikim, tarih bilgisi, anıları, sohbet ve esprileri ile muhteşem bir kişiydi.
Şurası bir gerçek ki Cumhuriyetimizin Kurucusu Büyük Önder Atatürk’ten sonraki söylevcilerin birisi olduğu kabul edilen Osman Bölükbaşı, siyaset yaptığı yıllarda, bütün imkansızlıklara rağmen ülkemizin her yöresine gitmiş, karış gezmiş, oralarda halka hitap etmiştir.
Bölükbaşı kürsüye çıkınca meydanlar dolup taşardı. Ne acı ki hiçbir zaman o meydanları dolduranlar, ona çılgınca alkış tutanlar, ona oy vermeyerek iktidara getirmemişlerdir.
“Bu halk, meydanlarda dinler, sandıkta konuşur” diyen Osman Bölükbaşı,
gözünü budaktan, sakınmaz, söyleyeceği her şeyi halka anlatır, yürekli ve cesur bir politikacı olarak tarihe geçmiştir.
Bölükbaşı büyük adamdı, hem de çok büyük adam. O devri yaşamış insanlarla konuşun, bir kötü söz bulamazsınız hakkında. Örnek teşkil eden, ancak bir türlü iktidara gelemeyen siyasetçi…
Sekiz saat konuşarak rekor kırdığı mitinglerine gelenlere de fırça atmayı ihmal etmezdi. Bir defasında komşu kent Kayseri’de kendisini dinlemek için toplananlara “Ey, sapı uzun, danesi kıt Kayserililer!” diye seslenip, “Meydanda veriminiz bol. Burada aşka gelip
Beni alkışlıyorsunuz, sandık başına gidince şeytana sarılıyorsunuz” demeyi de ihmal etmemiştir.
Bölükbaşı zekâlı ve nüktedan bir kişiydi.
Taşı gediğine koymakta üstüne yoktu. Ülkeyi yönetenleri sert dille eleştirir, ama hakaret etmezdi.
Türkiye siyasetinin tek rakibi Osman Bölükbaşı ile İsmet İnönü, aynı uçakta yolculuk ederlerken torunu İnönü’ye elindeki parayı göstererek sormuş:
-Bunu aşağı atsam ne olur dede?
Paşa’dan önce Bölükbaşı:
-Parayı atsan, bulan biri sevinir. Dedeni at ki bütün millet sevinsin” demişti…
Elbette sivri dilinin hedefi yalnızca rakipleri olmamıştır.
Bir Avrupa gezisinde:
“Atalarınızın Viyana kapılarında ne işi vardı?” diye soranlara:
-Haçlı seferlerinde iade-i ziyarete gelmişlerdi” yanıtını vermiştir.
Bölükbaşı kızı Hürriyet doğduğunda hapishanedeymiş... Koğuştaki arkadaşlarına müjde verirken: "Hürriyet dünyaya geldi" demiş, "İnşallah Türkiye'ye de gelir!.." karşılığını vermişti.
1957'de Kırşehir’den milletvekili seçildiğini de hapishanede radyodan öğrenen Bölükbaşı, pijamayla ayağa fırlayıp koğuştakilerin huzurunda milletvekili yemini etmiş.
Kendisine "Erkeksen gel" diyen DP milletvekiline cevabı vermişti:
"Erkekliğimin zekâtını versem, sen bile erkek olursun".
1946 - 1973 döneminin gözde politikacısı, hitabet ustası Bölükbaşı, siyasete veda ettiğinden beri çevresine bir duvar örmüş, "hatıralarını mezara götürme" kararlılığıyla kimseyle konuşmaz olmuştu.
Bölükbaşı'nın anılarında, sadece çok partili hayatımızın rengârenk serüveni değil, siyasette espri ve zekânın nasıl yıllar içinde yitip gittiğini gösteren buruk bir tat da var.
“Zengini hayırsız evlat, memuru süslü avrat, politikacıyı kör inat batırır" derdi.
O yüzden politikada inat etmedi. 1973'te birbirlerini karşılıklı sevdikleri "milletiyle evlenemeden" siyasetten çekilirken şöyle dedi:
"Yüzünde göz izi yok sanarak siyaset denilen Leyla'ya gönül verdim. Sonradan anladım ki, benden önce 40 bin kişinin nikâhından geçmiş."
Öyle çok ihanet görmüştü ki, partisinden kopanlardan yakınan Demirel'e, "Üzülme..." demişti, "...senin bağrın henüz köy mezarlığı, benim bağrım ise Karacaahmet'e döndü…"
Siyaseti bıraktıktan sonra gelen koltuklar tekliflerini "Bölükbaşı, hayat defterini yönetim kurulu başkanı olarak kapatmaz" diye geri çevirdi.
Aşırı tutkusu olan ve koltuk meraklısı olan siyasetçilere bilgelik dolu şu dersi bırakan Bölükbaşı:
"Volkan da olsan, sonu bir avuç kül olmaktır."
“Ben de saç ağarmış, gönül tüter mi,
Kül olmuş sinemde çiğdem biter mi,
Viran yerde ahu bülbül öter mi,
Geçelim güzelim gel bu sevdadan.”
Osman Bölükbaşı Behiye Aksoy’a adanan, bestelenip plak olan, yukarıda ilk dörtlüğü verilen şiir, bir zamanlar dillerden düşmezdi!
Babası ile ilgili kitabında oğlu Deniz Bölükbaşı, "Osman Bey, bunları Behiye
Aksoy için mi yazdı?" sorusuna, babam şu yanıtı vermiş, diye yazıyor:
"Eli elime değmedi ama lafı anamı belledi!"
Gerçekten o " şiir-şarkı" yüzünden Osman Beyin, eşiyle arası açılmıştı.
Türkiye'de böyle bir siyaset adamı zor gelir. Geçmişte uzun yıllar iktidar ortağı oldu ama kırmızı plakayı hep reddetti. Bir gün bakanlık yapmadı. Boğazından bir kuruş haram geçmedi. O yüzden rahat ve alnı açık yaşadı. Ama Bölükbaşı muhalefette iken, iktidarları tek başına duman etti. Onların korkuyu rüyası oldu.
Tanıdığım en renkli insanlardandı. Vefatından birkaç yıl önce Kırşehir’e gelmişti ve kendisiyle birkaç kez sohbetli yemek toplantısıyla birlikte olmuştum. İlerlemiş yaşına ve bilhassa da konuşmasını zorlaştıran nefes darlığı rahatsızlığına rağmen yine en çok konuşan o olmuştu. Tabii, sekiz saat seçim konuşması yaptığı, insanların kendisini dinlemeye geldiği, ama sonra oy vermediği zamanlar çok gerilerde kalmıştı. Ama yine de sekiz saat konuşsa dinleyebilirdik, hem de zevkle.
Yaşadıklarından, eskilerden de çok bahsetti, ama o günlerdeki siyasi gelişmeleri de değerlendirdi. Şimdi hoş bir anı oldu, Allah rahmet eylesin.
Dönemin Başbakanı Adnan Menderes'in Meclis’te kendisini dinlemeye tahammül edemediğini söylemişti. Konuşmak için söz alınca, yukarı odasına çıkar, illa dinlemesi gerekiyorsa da radyodan dinlermiş.
Kürsüye bir bavul dolusu evrakla çıkar ve iddialarını bir bir evraklarıyla, anında ispatlarmış.
1950'lilerde Millet Meclisi’nde kürsüde konuşurken, Demokrat Parti Milletvekili Hüseyin Balık, oturduğu yerden sürekli kendisine laf atınca dayanamayıp, "Oynama balık, yutarım seni" diye karşılık verdiği söylenen siyaset adamıydı Bölükbaşı…
Her seçimde tulum çıkardığı Kırşehir'i de inadına ilçe yapmış DP iktidarı, birkaç kez milletvekili seçildiğini hapiste öğrenmiş. "Yine de," demişti, "İnsanlara bir hizmet yaptığın zaman unutmuyorlar. Bak ben siyaseti bırakalı kaç sene geçti, yine de ne zaman Kırşehir'e gitsem beni karşılarlar, hal hatır sorarlar” diyordu.
Essiz bir hafızası vardı. Tanzimat döneminden, Cumhuriyet döneminden pek çok şairin şiirini ezbere bilir ve yeri geldi mi de lafı gediğine koyardı.
Ayrıca kendi şiirleri de vardı. Ama nedense bunları gelecek nesillere aktarılmasını istememişti. Şiirini ya da dörtlüğünü ezberden söyler, ama biri yazmak istedi mi müsaade etmezdi.
Yalnız bir kere yazmış, o da İsmet Paşa'ya…
Malum, İsmet Paşa CHP kongresinde Ecevit tarafından alt edilince aktif siyasetten ayrılır. O sırada zaten siyasetten ayrılmış bulunan Osman Bölükbaşı da İsmet Paşa’yı ziyarete gider. İnsanlardan vefa bulamadığını anlatan bir dörtlüğünü söyler.
İsmet Paşa yazması için ısrar edince de onu kıramaz, kendi el yazısıyla yazar ve de Paşa için imzalar. "Keşke benim yapabildiğimi yapıp, zamanında siyasetten ayrılabilseydi" demişti İsmet Paşa için.
Hemşehrimiz Osman Bölükbaşı’nın yine kendisinin yaptığı ünlü bir değerlendirme vardır: 12 Mart 1971 tarihinde, komutanlar muhtıra verince, Demirel Başbakanlık'tan istifa etmiş ardından, CHP Genel Sekreteri Bülent Ecevit de, "Bu hareket, bana karşı" diyerek, görevinden ayrılmıştı. Bu gelişmeler üzerine Bölükbaşı "Azrail Adalet Partisi'ne girdi, ama cenaze CHP'den çıktı." diyerek durumu çok güzel özetlemişti.
Şimdiki siyasetçiler için de "siyasetin asfalt yollarında gidiyorlar, biz taşlı yollarda yürüdük." demişti.
Ülke menfaatlerinde bir olamayan, hep birbirlerine çamur atan siyasetçileri görmekten yoruldu bu millet…
Keşke onun gibi renkli insanlar olsa yine politikada…

19.12.2017