Ömrünce sakladıkların, gizlediklerin seninle son yolculuğuna çıkarken pişmanlık duymadan huzurlu gitmelisin. Sırların senin karakterinin küçük bir ayrıntısı değil, kendisidir. Sana emanet edilene ihanet etmemek…
Erdem, sözcük olmaktan çok insani bir duruş, tavır, davranıştır. Sözden çok eylemdir. Azaldı mı, yok mu oldu dersin. Ne dersen de; unutma ki seni ayrıcalıklı kılan o son yolculuğa taşıdıklarındır. Bazen paylaşmasam yüreğim çatlayacak, beynim duracak, aklımı yitireceğim duygusuna kapılsanız da, sürüklenseniz de o son andaki gülümseme veya hüzün her şeyi açıklamaya yetebilir.
Gözlere oturmuş o son, belki de seni her yönüyle yansıtır. Hayatın özeti diyebilirsiniz. Halbuki özeti ayrıntıları yaşamın süresince ne çok badireyle, sevinçle, coşkuyla, kederle hüzünlü doluydu. Ancak, hepsi geride kaldı. Elde yaşanmışlığın özetinin son bakışları kalır. Yaşananların toplamıdır. Doğrularıyla, yanlışlarıyla… Artık her şey bitişe yaklaştıkça anlamsız iç çekişlerin, hayıflanmaların hayallerin önemi yoktur. Gözlerdeki o son bakışların sunduklarıdır sahici olan. Gerisi geçmişin hatıralarına yapılacak bir yolculuktur. Umutlar tükenip o son yolculuğa çıkıldığında sessizce kabulleniriz çok kısa bir süre sonra anılara karışacağımızı…
Mirasımızı devir alanların gözlerine gülümser, yüreklerine dokunuruz bir süreliğine… Sonra hayatın olağan akışı içerisinde solgun bir fotoğraf karesindeki görüntüler silikleşmeye başlar. Belki de bıraktığımız edebi ve sanatsal eserler bizi sonraki çağların tanımadığımız yüreklerine, beyinlerine taşır. Orada yeniden görünürüz. Diriliriz demiyorum, kaybolmadan yolculuğumuzu sürdürdüğümüzden satır aralarına yüklediğimiz sırlarımız deşifre olur. İhanetle mutluluğu iç içe yaşarız. Sırların ifşasının ihanetiyle anlaşılmanın mutluluğunu…
“Ben seni çok sevdim, sen beni kaybetmekten korkmadın. “Bütün mesele bu sihirli sözcükte sıralı… Sen kaçarken sevgiye değil yalnızlığa, ben koşarken yalnızlıktan sevgiye… Kaybetmek senin için olağan bir durum. Her şeyi, herkesi ele geçireceğin, elde edeceğin yanılgısına düşüyorsun. Her kaçışın ardından eksildiğinin ve bir süre sonra da tükettiklerinin tükeneceğini göremeyecek kadar bencilsin.
Bu bencilliğin seni sürekli yalnızlaştırırken yaslandığını sandığın omuzların yıkıldığını görmekten ve yıkmaktan zevk alıyorsun. Veya en azından bu hissi yaratıyorsun. Yıktığın sevgi duvarlarını, özlediğini sandığın ve incecikten kırdığın gönüllerin sana dönmesini bekliyorsun. Kimsenin döneceği yok artık. Bu gerçeği kabullenerek yalnızlık kondunda kendinle kal. Dön çağrılarımın, yalvarışlarımın anlamsızlığını bildiğimden yorgun düşen yüreğimle senle kalmaktan vaz geçtim. Vazgeçmemi sen, ısrarla istedin ve başardın. Mutlu ve huzurlu olmalısın. Çünkü; beni kendimle bıraktığın günden sonra artık eskisi kadar kaygılanmıyor, telaşlanmıyor ve karabasan düşleriyle bölünen uykularımı yarım bırakmıyorum.
Geçmişin yaşanmışlıklarının eleştirisinden çok tecrübeleriyle yoluma devam ediyorum. O yolda sen bir hatıra olarak geride tatlı tebessümle kalacaksın. Silineceksin demiyorum. Silinmeyeceğini en iyi sen bilmelisin.
Sevgi; anlık duyguların depreşmesi, yansıması, ifadesi değildir. Uzun birikimlerin, emeklerin ürünüdür. Bir çırpıda, bir kalemde sil demekle, yok ol demekle kaybolmuyor. Bir taraflarda küçücükte olsa bir iz bırakıyor, kalıyor. Sende izim var mı küçücükte olsa bilmiyorum. Çünkü, bunu hissettirmek ve ifade etmekten sürekli kaçındığından bilinmez bir muammadır. Neyse, zaman sana o yolculukta izleri kaybetmen için yeterince cömert davranır. Senin gözünde veya gönlünde bir dokunuştan ibaret olan sevgim, yalnızlığının geçmişine döndüğünde dilerim iç muhasebesini, sorgulamasını yaparsın. Her sorgulamanın insanı biraz daha arındırdığını, güçlendirdiğini, hatalarını önüne serdiğini ve kendisiyle buluşmayı sağladığını hesaba katarsan sevinirim.
“Sizi seviyorum “ sözcüklerini duyar gibiyim. Her söyleyişindeki sorunu sen görmesen de ben görür gibiyim. Bu sevgi değil, rüzgârı olmalıdır. Esip geçen anlık bir ürperti, esinti, serinlik yarattığı düşünülen bir duygu seli gibi…
Sözcüğün ve duygunun sihri çözülmeden bulanıklığa giriyor, var olan berrak görüntüler grileşiyor. Garip olmakla birlikte dudak büker, bir görevi yerine getirir veya karşındakini incitmek ister duygusu yaratan bu sözcüğün söylenişine takılı kaldı zihnimin derinliklerinden bana gelen ışığın titreşimleri… Ahh.. sessiz kalmak, gözlerle konuşmak bir etkileyici olduğunu düşündüğümüz sözcükten daha vurucuyken niye soğukça söyleriz ki!.. Bu nedenle sabırsızlıkla söylenen kuru, sıradan ,yavan sözler kulaklarımda uğultuya yol açıyor. Aşk mıdır? dersiniz. Değil, değil… Bu kadar duygusuzca söyleyişte aşk aramayın. Sevginin kırıntılarına ulaşamaz, göremezsiniz.
Korktun, kaygılandın, ürktün ve gittin. Gözlerime kilitlenen hüzünlü bakışlarınla… Fırtınadan kasırgaya yakalanmaktan korkarcasına… Gittiğin veya gitmek istediğin yerin sakin bir liman olmadığını bilemeyecek kadar arkana bakmadan, kaçarcasına…