
15 Temmuz kanlı darbe girişiminin üzerinden tam iki yıl geçti. O günden bugüne neler yaşadık, neler gördük…
İçimizde olan, el üstünde tutulanların meğerse bir hain, terörist olduklarını, Persilvanya’daki bir sümüklünün atletlerini koklayanlara şahit olduk.
15 Temmuz’u anıyoruz bu hafta. Çünkü unutmamamız gereken çok önemli bir gün. Türk Milleti’nin bu hain örgüte karşı nasıl bedenlerini siper ederek, yazdıkları destanları yediden yetmişe herkesin unutmaması gerekiyor.
Sinsice devletin tüm kademelerini ele geçiren bu hainlerin gerçekleştirdiği işgal girişimini, bu milletin o gün göstermiş olduğu kutlu direnişini, o asil duruşunu bu millet unutmaz, unutmayacak. Bizler de asla unutturmayacağız.
Demokratik bir hukuk devletinin yöneticilerini zor ve şiddet yoluyla görevden uzaklaştırmaya kalkmak, kimsenin hakkı ve haddi değildir.
Buna teşebbüs edenler, kim olurlarsa olsunlar, ister asker, isterse sivil olsun fark etmez, onlara karşı çıkmak herkesin görevidir.
15 Temmuz 2016 tarihinde yaşanan bu ihanet, Fethullah Gülen cemaatinin bir darbe girişimiydi…
Fethullah Gülen denen bölücü, hain ve yandaşları, tam 40 yıldır ülkemizde iktidara gelen her hükümetle işbirliği yaparak, devletin kalbine sızmışlar.
Bu şerefsiz ve âdi Fethullah Gülen ve cemaatini aslında herkes biliyordu, ama bu kadar kalleş, bu kadar kahpece hareket edeceklerini kimse tahmin etmiyordu.
15 Temmuz 2016’da bir felâketin eşiğinden döndük. FEÜTÖ denen bu hainler, alçaklar, satılmışlar kan akıttı, şehitler verdik, yaşananların çok ağır etkileri oldu, aileler dağıldı, iftira ile görevlerinden uzaklaştırılanlar, atılanlar ve hatta intihar edenler oldu.
Ama Fethullah’ın sofrasında oturan, ona el pençe divan duran, adam yerine koyan, onlardan talimat alıp veren asıl suçlulardan bazıları, ne acı ki, cezaevi yerine dışarıda elini kolunu sallayarak dolaşıyorlar. Türk Milletini en çok kahreden ve endişelendiren de bu zaten.
Kırşehir’de yaşanan bu olumsuzluklara ses çıkarmayan, destekleyen, yardım ve yataklık yapan, hatta o zamanlar FETÖ’nün içine girip maddi veya manevi beklentilerle onlarla birlikte hareket eden, şimdi utanmadan hiçbir şey olmamış gibi FETÖ düşmanı kesilen kamu görevlisi, esnaf, tüccar, sivil toplum kuruluşu yöneticilerine ne demeli?
15 Temmuz darbe girişiminin ardından Cacabey Meydanı’nda boy gösterenlerin bir çoğunun daha sonra yargılanıp cezaevine girdiklerini de iyi biliyor Kırşehirliler…
15 Temmuz darbe girişiminin ardından çorap söküğü gibi ortaya çıkan hain FETÖ terör örgütü mensupları meğerse ülkemizde neler yapmışlar, neler…
Sinsi ve kalleşçe ülkeyi 15 Temmuz darbe girişimine sürükleyerek Türkiye’yi Amerika’nın ve diğer dış güçlerin desteğiyle bölüp parçalamanın hesabını yapmışlar.
Atatürk’ün Meclisi’ni bombalayacak kadar gözü dönmüş, sivil halkı kurşunlayacak kadar aklını yitirmiş bölücü vatan hainleri, şerefsizler, satılmışlar Türk askeri, Türk subayı, Türk Hakimi ve Cumhuriyet Savcısı hiç olamazlar. Atatürk’ün ordusunda böyleleri yoktur.
Çünkü Türkiye nice darbeler yaşadı. 1960 ve 1980 darbeleri, 28 Şubat’lar, e-muhtaralar v.s. vs.
Bu darbelerin hepsinin amacı iş başındaki iktidarı devirmekti. Ama 15 Temmuz darbe girişimi böyle bir darbe değildi. Yani mevcut iktidarı devirerek askerlerin işbaşına gelmesi değildi. Bu darbenin amacı iktidarı değil, devleti ele geçirmekti.
Düşünebiliyor musunuz Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının binlerce şehit vererek kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kendi içinden çıkmış, devletin en üst kademelerine yerleştirilen hainlerin bir araya gelerek oluşturulan Fethullah Gülen Cemaati terör örgütü mensupları bölüp parçalamak için 15 Temmuz’da darbe girişimini yaptılar.
Bu hainler yıllarca milletin dini ve manevi duygularını istismar ederek devletin tüm kademelerini ele geçirmişler.
15 Temmuz darbe kalkışmasının başlama zamanı, darbenin safhaları, milletin darbeye karşı direnişi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın halka çağrısı, darbe gecesi medyanın tutumu, darbecilere yönelik yapılan operasyonlar, darbecilerin yakalanması ve tasfiye süreciyle geçen ve hâlâ da devam eden iki yıl…
Türkiye 15 Temmuz 2016'da tam 36 yıl sonra Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) mensubu bazı generallerin ve askeri personelin, sivil sözde imamlarından aldığı talimatlarla içinde olduğu darbe girişimiyle karşı karşıya kaldı.
FETÖ'nün uzun yıllar milletten topladığı yardımlarla büyük bir terör örgütü olduğunu milletimiz anladı, ama çok geç oldu.
Bu hainlerin halkın parasıyla alınan uçaklarla 15 Temmuz gecesi milletin üzerine bomba olarak yağdırdığını da bu millet gördü.
Artık bu millet üzerine, yedi düvel ateş olup yağsa dahi, göğsümüzü siper edeceğine yemin etti.
FETÖ'nün, terör örgütleri PKK ve DEAŞ'ın ikiz kardeşi olduğunu artık bu millet çok iyi idrak etti. Artık Türk Milleti kuzu postuna bürünen hainlere, kurtlara bir daha teslim etmemek için dinimizi, diyanetimizi, devletimizi, milletimizi asla yalnız bırakmayacağına şeref sözü verdi.
Tüm Türkiye’de olduğu gibi Kırşehir’de de binlerce insan hain işgal kalkışmasında ilk andan itibaren manevi kuvvetler olarak nasıl bir sorumluluk aldıysa bundan sonra da alacağından kimsenin kuşkusu yok.
Şöyle 15 Temmuz öncesine bakıyorum da bu darbeye nasıl adım adım geldiğimizi daha iyi idrak ediyorum.
Geç oldu, ama bu millet Fetulllah Cemaati’nin gerçek yüzünü gördü. Ne kadar aşağılık oldukları gerçekleştirdikleri başarısız darbe girişimiyle ayyuka çıktı. Tanklarla, uçaklarla halka ve meclise saldırdılar. İnsanları gözü dönmüş bir şekilde yaraladılar, şehit ettiler. Fakat, halk onlara gereken cevabı verdi. Artık yok olma aşamasındalar.
Bugün darbenin ardından 2 yıl geçti. Binlerce Fetöcü, darbeci cezaevine konuldu, kurumlardan tasfiye edildi. Ama hâlâ bu örgütün izlerinin silinmediği dillendiriliyor.
Ayrık otu gibi her kuruma giren bu sinsi ve alçak terör örgütünün ülkemize verdiği zararlar da kolay kolay silinemeyecek gibi görünüyor.
Herkes artık aklını başına almalı. Eğer 15 Temmuz Darbe girişimi başarılı olsaydı neler olacaktı herkes iyi biliyor. FETÖ’cü ve PKK’lı memurlar neden açığa alınıyor bunu da herkes biliyor.
Devlet bugün gereğini yapıyor, deyim yerinde ise devletin içine sızmış hainleri temizliyor.
Adı, sanı ne olursa olsun, hangi ideolojiden, hangi kaynaktan beslenirse beslensin terör örgütlerinin birbirinden farkının olmadığını herkes biliyor.
Ülkemizi yıkmaya, yakmaya, talan etmeye çalışanların hep karşısında olacağız. 15 Temmuz destanını bu millete yazdıran yerli ve milli ruhu yaşatmak için mücadele vereceğiz.
O gün olduğu gibi bu günde ülke olarak, Türkü, Kürdü, Lazı, Çerkezi, Alevisi, Sunisi, tüm ülke vatandaşları ortak tavır alıp bu ülkeyi hainlerin, darbecilerin, iç ve dış güçlerin, bu ülke üzerinde emeli olan alçaklara asla fırsat vermeyeceğimizi her fırsatta göstermeye devam edeceğiz.
Bu ülkede ihanetler hiç bitmez kıyamet kopana kadar devam eder, bu yüzden hep dikkatli uyanık ve akıllı olmak zorundayız. Hem de dünden daha akıllı, dünden daha cesur ve dünden daha dikkatli.
Artık devletimizin dinimizi kullanarak cemaat adı altında faaliyet gösterenlere karşı çok dikkatli ve uyanık olmalı.
Özeleştiri yapmamız lazım. Din eğitimini devlet versin. Cemaatleri dernekleri vakıfları daha iyi kontrol edecek mekanizmalar geliştirelim.
Çocuklarımız dinini, tarihini, geçmişini ülkemizin öz evlatlarından öğrensin. Cemaatleri iyi ve kötü diye ayırmak yerine bu cemaatlerin neler yaptığına, neler yapmak istediklerine bakalım. Bunların üzerinde devletimizin kontrolü asla eksik edilmesin. Biz ülke olarak gerçek din eğitimini verir isek emin olun hiçbir cemaat ve grup barınamayacaktır. Aksi halde şimdi devletin, milletin yanında gözüken tarikat ve cemaatlerin ileride hain bir FETÖ cemaat örgütüne dönüşmeyeceğini kim söyleyebilir, ya da garanti verebilir ki bu ülkede.
15 Temmuz’da bütün dünyaya verdiğimiz kutlu mesajı hiç unutmayalım "tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet".
Biz bir olalım, iri olalım, diri olalım, bizi dünya da kimse yıkamaz yıkamayacakta…
Evet, Pazar günü 15 Temmuz darbe girişiminin ikinci yılı… 249 şehidimizi, binlerce gazimizi unutmadık, unutmayacağız.
Kırşehirliler olarak yine Cacabey Meydanı’nda toplanacak, bu hainler için yürüyecek, protesto edecek, şehitlerimizi rahmetle, gazilerimizi şükranla anacağız.
Şehitlerimize Allahtan rahmet, gazilerimizi de minnet ile anıyorum.
Biz bu cennet ülke için dün de, bugün de yarın da hep canımızı vermeye, Ay-Yıldızlı Bayrağımızı sonsuza kadar dalgalandırmak için nöbette olacağız.
***
Emine Teyzemin tatildeki kum sefası!

Benim bu sütunumda sık sık konu ettiğim şehrimiz esnaflarından Çöl Pazarı sahiplerinden Servet ve Hüseyin Beydoğan’ın anneleri Hacı Emine Beydoğan teyzem var ya…
Defalarca onun başına gelenleri yazdım, hala da yazmaya devam ediyorum.
Ancak bir süredir kendisinden haber alamadığım Emine Teyzemi yazmıyorum ya onla bunla haber uçurup, “beni gündemden kim düşürdüyse!” deyip için için beddua ettiğini öğreniyorum.
Baktım olacak gibi değil, oğlu Hüseyin’den onun hakkında bilgiler aldım, üzüldüm.
Eskisi gibi artık başına ciddi bir olay da gelmeyince, biz de sütunlarımıza konuk etmiyoruz tabi 70 yaşındaki Hacı Emine Teyze’yi…
Tabi bazı nifakçılar Emine Teyze’yi arayarak “Bak gördün mü gazeteci Salih yine seni yazmış. Seninle kafa bulmuş! Seni eleştirmiş!” dese de Emine Teyzem beni çok sevdiğini her ortamda dile getirir ve bana bizzat “Yaz oğlum yaz. İstediğini yaz! Reklâmın kötü olmaz. Düşmanlarım çatlasın!” der.
Evet, uzun bir süredir Emine Teyzemi ben de göremiyorum.
Birkaç gün önce oğulları Servet ve Hüseyin Beydoğan’a sordum, “Emine Teyzem nasıl? Hasta sayrı değildir inşallah” dedim.
Ne de olsa Hacı Emine Teyze bizim annemizdir. Onun başı ağrısa, bizim dişimiz ağrır!
Neyse Emine Teyze seçim yorgunluğunu oğlu Hüseyin Beydoğan, gelini ve torunuyla Antalya Kaş Kalkan’da geçirmiş.
Hüseyin’e “Nihayet anneni tatile götürmüşsün tebrik ediyorum” dedim.
O da bana dedi ki, “Ya abi bırak annemi, onu tatile her götürdüğümde başıma gelmedik kalmıyor. Dört yıl önce tatile götürdüğüm annem Alanya’da çingenelerle muhabbet edeceğim diye güneşten yanıp bir hafta otel odasında yan gelip yattı, yanan yerlerinin acısını dindirmek için otelden kova kova yoğurt çekmekten yoruldum, tatilimiz zehir oldu. Hatta burada pala bıyıklı biri anneme bıyık kıvırdı, başımı belaya sokacaktı. Başımın belaya girmesi önem değil de, canımdan çok sevdiğim annemi elimden kaçıracaktım. Ama bu yıl annemi tatile götürdüm, dilindin kurtuldum. Vay beni ekiyon, tatile götürmüyon, sana hakkımı helal etmem. Sen götürmezken ben de kafamı alıp kendim giderim deyip duruyordu. Götürdüm dilinden kurtuldum. Ama yine tatilimiz zehir oldu. Denize girdi, hastalandı, yemeden içmeden kesildi. Ara sıra uykusunda rahmetli babama beni şikâyet etti ya olsun. Burada zeytinyağı satanlarla bol bol çene yapıp, pazarlık yaptı. Kafasına geçirdiği föterle, Rayban gözlüğüyle kumda yuvarlandı, oynadı, yattı. Çok şükür kazasız belasız bir tatil geçirdik.”
Evet, Emine Teyze 4 yıl sonra tatile gitmenin, kumda yuvarlanıp, romatizmaları azan bacaklarını kuma gömmenin keyfini çıkardı, turistlere taş çıkarttı.
Ne diyeyim Emine Teyzeme, en kötü günün böyle olsun…