Günümüz dünyasında zihinler hiç olmadığı kadar meşgul. Haber akışları, sosyal medya bildirileri, siyasetin yapay kavgaları, magazinleşmiş tartışmalar…

Her gün milyonlarca insanın aklı, adeta görünmez bir ağ tarafından yönlendiriliyor.

Öyle ki, çoğu zaman neye öfkeleneceğimizi, neye güleceğimizi, hangi konuya tepki göstereceğimizi biz seçmiyoruz; bizim yerimize seçiliyor.

Bu tablo, aslında bir güç yöntemidir. İnsanların gerçek sorunlarla değil, üretilmiş gündemlerle meşgul edilmesi. İşsizlik, adaletsizlik, gelir uçurumu, özgürlüklerin kısıtlanması, çevre felaketleri…

Bunlar, çoğu zaman kenara itilir. Yerine, toplumun enerjisini tüketecek, tartışmaları sığlaştıracak yapay başlıklar servis edilir. Böylece halk, “kendi yarasına değil, başkasının attığı oltaya” yöneltilir.

Türkiye özelinde bakıldığında, siyaset de medya da bu meşgul etme yöntemini sıkça kullanıyor. Bir gün ekonomik kriz yerine bir tartışma programında kişisel atışmalar gündeme oturuyor. Ertesi gün eğitimdeki derin sorunlar konuşulacağına, sosyal medyadaki sahte bir polemik ön plana çıkarılıyor. İnsanların dikkatini dağıtmak için sürekli “acil” ama aslında önemsiz konular yaratılıyor.

Bu durum sadece bireyin zihinsel sağlığını değil, toplumun geleceğini de tehdit ediyor. Çünkü aklı boş yere yoran toplum, çözüm üretemez; enerjisini tüketir, gerçek sorunlara karşı körleşir. Nihayetinde ortaya, hem bireysel hem de toplumsal bir yorgunluk çıkar.

Eleştirilmesi gereken nokta tam da burasıdır: Aklı yönetenler, toplumu da yönetir. Eğer insanlar kendi akıllarını özgürce meşgul etmeyi öğrenmezse, başkalarının kurduğu senaryolarla yaşamaya mahkûm olur. Gerçek ihtiyaç, akılları özgürleştirmek ve sahici sorunlarla meşgul etmektir. Adalet, eşitlik, ahlak, insan onuru, ortak yaşamın huzuru… Bunlar, aklı hak ettiği yere çağıran meselelerdir. İnsan, aklını bunlarla meşgul ettiğinde hem kendini hem de toplumu yükseltir.

Gerçek kurtuluş, zihni boş uğraşlardan çekip, adalet, eşitlik, özgürlük ve insan onuru gibi sahici meselelerle meşgul etmektir. Çünkü aklı yapay gündemlerle değil, hakikatle meşgul eden toplum, asla esir alınamaz.

Sonuç olarak; akılları meşgul etmek iki ucu keskin bir kılıçtır. Hakikatle meşgul olan akıl, özgürlüğün ve ilerlemenin yolunu açar. Boşlukla, oyunla, yapay gündemle meşgul edilen akıl ise toplumları pasif, bireyleri de yorgun ve yönsüz hale getirir.

Esas mesele, “aklı neyle meşgul ettiğimiz” sorusunu unutmamaktır.