Kırşehir’de etrafıma şöyle bir bakıyorum da insanlarda ilişkiler nasıl yozlaşmış, toplumsal değerlerimizle birlikte kimliklerimizin de nasıl silikleşip yok olmaya yüz tuttuğunu gözlemliyoruz. Nerde hatır gönül bilen o güzellikleri, muhabbetleri yaşayan Kırşehirliler? Yok, yok kaybettik hepsini.
Günümüz gençleri için gerçekten üzülmemek elde değil. Çünkü bizim kuşakların yaşadığı gibi aşkları, o güzellikleri, muhabbetleri hiçbir zaman yaşayamayacaklar.
Hep bir arayış, hep bir doyumsuzluk!..
Ne kadar tehlikeli, ne kadar acımasız!
Hep bir kimlik arayışı içerisinde savrulup gidecekler. Belki aile kurmak bile istemeyecekler. Ne acı!
Haytalarından, paralarından, zamanlarından, fedakârlık etmek onlara zor gelecek. Çünkü bizim bu genç nesiller sadece kendilerini düşünmeyi öğrenerek yetiştiler. Çıkar ve menfaat öğrettiler onlara. Genç nesillerin anneleri, babaları, onları öyle yetiştirdi. Aslında yazık ettiler çocuklarına.
Ne bizim kadar mutlu olabilecekler, ne de değer verdikleri bir şeyi kaybedince bizim kadar üzülecekler. Çünkü alın terleri yok ki kaybettiklerinde…
Yazık!.. Çok yazık!..
***
Bizim suçumuz, bizim kabahatimiz!.. Gelin birlikte sorgulayalım.
Senelerce bile bile rahatımıza göre seçimler yaptık. Gelen tehlikeleri görsek de umursamadık. Bize verilenlerle yetindik. Mal, mülk hırsına kapılıp, kendi kazandığımız, biriktirdiğimiz alın terimiz, olmayan başkalarının, yakınlarımızın malına mülküne göz dikmedik. “Ağlayanın malı, gülene hayır getirmez” ilkesini hiç aklımıza getirmedik. Yazık ettik kendimize, çocuklarımıza…
Etrafınıza bakın mal yüzünden nice aileler yıllardır bir araya gelemiyorlar.
Yazık değil mi bu ailelere?
Malınız da batsın, yüzünüz de!
Mal alanların sonlarına bir bakın
Ama benim gibiler “Aman ne olacak!” deyip oturduk!
Allah’a çok şükür bunlardan ben olmadım ya. O bana yeter!..
Peki bir toplumu zayıflatıp bölmek, sonra da istediği gibi yönetmek için ne yapılabilir?
Önce değerlerini yavaş yavaş yok edeceksin, her şey normal gelmeye başlayacak. Kendisi de haksızlık yapacak ki başkası yaptığında normal karşılansın, “Ben de olsam yapardım!” desin.
Her şeyi çıkar, menfaat ve madiyata bağlayacaksın. Yazılı ve görsel medyada hep bu konuları işleyeceksin ve beyinleri yıkayıp kazıyacaksın. Parası olduğu sürece çalsa da, çırpsa da yadırganmasın birer birer bayramlarını, ortak değerlerini yok edeceksin.
Öylece şaşkın; kimsesiz; nereye, neye ait olduğunu bilmeden ortada kalacak. Sonra da böleceksin onları, “Onlar başka, biz başka” diyeceksin. Kendinden olmayanı düşman göreceksin. Hep böyle yapmıyorlar mı? Hep böyle yapmadılar mı hatırlayın lütfen.
Değerleri olmadığı için gördüğü her zulme, ayrımcılığa, adaletsizliğe ilgisiz kalıp görmezden gelecek zaten. Doğru olmadığını bilse de “bizden değillerdi oh olsun!” diyecekler.
Etrafınızda böylesi etliye sütlüye karışmayan sinecenleri görebilirsiniz.
Sıra bir gün kendilerine gelene kadar umursamayacaklar. İşte bu duruma geldiğinde toplumu yönetmek çok kolay. Aldığına ve verdiğine razı oluyor insanlar.
Zaten eğitim sistemini değiştire değiştire yap boza çevirerek öyle cahil bir nesil yetiştireceksin ki; nerede yaşadıklarının, kendi tarihlerinin, coğrafyalarının, doğrunun, yanlışın ne olduğunu kimse bilmeyecek. “Gel” desen alkışlayacak, “Git” desen alkışlayacak.
Gözlerinin içine bakarak elinden parasını da alsan, canını da alsan, “Ben yapmadım, onlar yaptı” dediğinde inanacak, hatta seni savunacak…
***
İşte böyle kara kara düşünmeye başlayıp içimin sıkıldığı, kendimi çıkmazda ve çaresiz hissettiğimiz zaman Büyük Atatürk’ün 1927’da yazdığı “Gençliğe Hitabesi” gelir alkıma okurum, okurum heyecanlanırım:
“Ey Türk Gençliği!
“Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti'ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.
“Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahili ve harici bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr-ü zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.
“Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk İstiklâl ve Cumhuriyeti'ni kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!”
Evet, Atamızın, öylesine anlamlı, ufuk açıcı, vizyon sahibi ve hep güncelliğini koruyan sözleri var ki, insan ne büyük bir fikir adamı olduğuna gerçekten şapka çıkarıyor.
Üzerinden bir asır kadar süre geçmesine ve dünya şartlarının değişmesine rağmen, Atamızın bize miras bıraktığı sözleri hala dünyada geçerliliğini koruyor ve gelişmiş, demokrasisi sağlam bir ülke olabilmenizin de temelini oluşturuyor.
Fazla değil çok basit bir mantıkla biraz dünyada olup bitene bakarsak, Atamızın bu sözlerini uygulayan ve kendi ülkesinde temel prensip haline getiren devletlerin, ne gibi olumlu gelişmeler kaydettiğini zaten görürüz.
Kısacası fazla söze gerek yok. İşte Atamızın hayatını, ilke ve devrimlerini tekrar tekrar okumamız ve feyz almamız gerekiyor. Özellikle genç nesillerin.
Atam Atam canım Atam… Seni görmek için her şeyimi veririm. Verirdim ama… ah.. ah..
Sen bizi kurtardın sana sözümüz var. Vatanı kurtarmak sıra bizde. Sen görevini üstüne düşeni yaptın. Sırası bizde. Çünkü sen bize emanet ettin bu kutsal vatanı. Benim damarlarımda Türk kanı var.
Ey Büyük ATATÜRK! ‬
‪Açtığın yolda, ‬‬‬‬‬‬‬
‪Gösterdiğin hedefe,‬‬‬‬‬‬‬
‪Durmadan yürüyeceğime‬ and içerim. ‬‬‬‬‬‬‬
‪Ne Mutlu Türküm Diyene! ‬‬‬‬‬‬‬
Ey Büyük Atatürk keşke bugünleri görebilseydin, ya da sen yine bizim başımızda olsaydın.
Bugün ülkemizin sana, senin gösterdiğin fikirlere çok büyük ihtiyacımız var ki…