Etrafına beş-on çakal toplayan dağ geçitlerini tutar! Ellerinde silahları olur, gelen geçenlerin yolunu çevirirler! Ellerinde, ceplerinde neleri varsa alırlar! Karşı gelenlerini de dayaktan geçirirler! İnsanları soyup soğana çevirirlerdi. Bu dağlarda yapılan eşkıyalıktır.
Asıl anlatmak isteğim günümüzde yaşadığımız olaylardır. Bu olayların başında PKK terörü gelmektedir. Kırk yıldır devletimin başının belasıdır bu hain örgüt. Gündüzleri inlerinde istirahattadırlar. Geceleri dağlarda ve dağ köylerindedirler. Yiyeceklerini köylülerden alırlar. Silah ve mermi ihtiyaçlarını ABD ve İsrail gibi ülkelerden temin ederler. Kovalamaca oynanır. Bu devam eder durur.
Televizyonlarda aslanlar gibi söylemler. Meydanda kuru gürültü var. Neyse biter bir gün inşallah. Bitirilmesini dört gözle bekliyoruz. 
Eşkıyalık dağ başlarında yapılıyor dedik ya. Şimdi eşkıyalık şehirlere indi. Çoğu eşkıyalık devlet eliyle yapılıyor. Bakın bazılarını anlatayım. Dağdaki eşkıyalıktan daha beter. Çoğu belediyeler, işsiz gençlerin eline bir makbuz veriyorlar. Bunlar PANKOMARTÇILARDIR. Şehir içinde yol kenarına arabasını park edenleri gözlüyorlar. Makbuzu kesiyor! Sayın yerel yöneticiler. Siz arabalar için park yerleri yaptınız da vatandaş parklara gitmiyor mu? Ceza yemek için arabalarını park mı ediyorlar? Bana göre bu eşkıyalığın kibarca yapılanı. Bu uygulama arabaların park yapılmasını önlüyor mu? Hayır. Demek ki ceza kesmek, bu işi önlemiyor. Kalıcı çözüm üretmek yerel, yönetimlerin görevidir. Eşkıyalıktan vazgeçin.
Köylü vatandaşını satılacak üç-beş kuruşluk malı var. İki bidon sütü, üç beş kap yoğurdu, bir kaç bağ soğanı, maydanozu, neyse elması, armudu, ayvası var. Toptancı halcilik işlemediği durumlarda, köylü malını şehrin bir köşesinde satacaktır. Hele bu satıcı bayan ise. Ama bir bakıyorsun, belediye görevlileri vatandaşın tepesine dikiliyor. “Burası yasak!” 
Tamam yasak. Ne yapacak köylü? Yapacağı yok. Malı ile perişan. Bu sorumluluk yerel yönetimlerindir.
Efendiler bu bir sorundur. Ciddi bir sorundur. Bu sorunu kökünden çözmek görevinizdir. Bir gün kaldır malını, bir başka gün görmemezlikten gelmek yakışık almıyor. Bu eşkıyalığa son verilmelidir.
Şirket ve kooperatif yasalarında büyük boşluklar var. İnsanları bir araya getiriyorlar. İş başarılı olunca, üç beş gözü açık şirket üyelerinin ve kooperatif üyelerinin sermayesini ellerine geçiriyorlar. Milyonlarca insan şirket ve kooperatif mağduru oluyor. Bu bir eşkıyalıktır. Hem de devlet eliyle yaptırılan eşkıyalıktır. 
Kırşehir’de Türktur’u, Meytaş’ı, Kervansaray Yem Fabrikası’nı, Yozgat’ta Yimpaş’ı, Konya’da Kombasan’ı ve bu gibi onlarca kuruluşu, kuruluş amacının dışına çıkarıp, milyonlarca insan mağdur edilmiştir. Bakınız Avrupa’nın kalkınmasında lokomotif şirketleşme ve kooperatifleşmedir. Biz de şirketler ve kooperatifler kalkınmanın lokomotifi değil, soygunun eşkıyalığın yasal adıdır. Bakınız aile şirketlerinden ve aile kooperatifçiliğinden başka yürüyen bir kurum var mıdır?
Şimdilerde bir eşkıyalık daha başladı. On yıldan beri işliyor. Devre mülk adında bir sistem kuruldu. İnsanlara on, on beş günlük satışlar yapıldı. Şimdi aidatlar adı altında soygunlar başladı. Bir daire otuz kişiye satıldı. Vatandaş on gün tatil yapacak. Her bir kişi şimdi yedi yüz lira yıllık aidat ödeyecek! Bir dairenin yıllık aidatı eski parayla 24 milyon beş yüz bin. Şirket kendi karar alıyor. Vatandaş parayı ödemek zorundadır. 
Bu bir eşkıyalıktır. Bu eşkıyalığa dur diyecek bir makam yok mu? Yasa yapıcılar, sizin göreviniz vatandaşların sorunlarını çözmek değil mi?
Hani bir tosuncuk vardı. Çocuk yaşta on binlerin parasını aldı. Kanada’da zevk âlem peşinde. Ne yapılıyor bu tosuncuğa?
İnsanları kamu içindeki birilerinin de güvencesinde oyunun içine sok. Milyonlarca insanı üç-beş gözü açığın insafına terk et! Olacak iş mi bu? Bu eşkıyalığa, bu aymazlığa kim dur diyecek ya da bu sistem nasıl çözülecek? 
Son bir şey daha söyleyeyim. Mafyacılık ve çetecilik de işin başka bir yüzü. Daha neler neler…