İlkokulu pekiyi derece ile bitirdi öğrenci. Ortaokulu 4.80 not ortalaması ile bitirdi. O yıllar, öğrenciye notları beş üzerinden verilirdi. O yıl Kırıkkale’de Süper Lise açıldı. Bu okula ortaokulu, dört buçuk ve beş not ortalaması ile bitirenler alınıyor. Üstelik bu okulda, yabancı dil ağırlıklı okutulacaklar. Öğrenci Süper Lise’de okumaya karar verildi. Burayı da başarı ile bitirdi. Yalnız okulda yabancı dil bölümü açılamadı. Açılabilmesi için, en az on öğrenci olması gerekiyor. Türkçe- Matematik bölümünden mezun oldu.

Yalnız Süper Lisede öğrenci iken İngilizce kursu veren dershaneler vardı. Üç sene bu dershaneye de gönderildi. Çünkü İngilizce öğretmeni yapılacaktı.

Süper Liseden mezun olduğu yıl, bir kanun çıkarıldı. Öğretmen liselerinden mezun olan ve lisede yabancı dil bölümünden mezun olan öğrencilere, artı elli puan verilerek, üniversitede İngilizce bölümüne alındılar. Başkalarına yer kalmadı. Sosyoloji bölümüne girdi. Seksen yedi not ortalaması ile bitirdi. Dikkat edin. Seksen yedi not ortalaması. Üniversitede üçüncü sınıf öğrencisi iken, İngilizce sınavına girdi. Elli geçer puan da aldı.

Öğrenci üniversiteye başladı. Birinci sınıfta, sene sonu yaklaşırken, bir doçent, öğrenciyi yanına çağırdı. “Sen okulda kalmak ister misin?”

“Ben seni okula başladığından beri gözlüyorum. Sen bu çalışma düzenini ve bu terbiyeni bozmadan çalışmana devam et” dedi.

Bu sohbet bizi çok mutlu etti. O yıllar bilgisayarda yeni toplumun gündeminde. Doçentten bir mesaj geldi. Yeşil Yol başlığı ile yarım sayfalık bir metin. Bir babanın, bir annenin, bir öğretmenin öğrencisine yapacağı öğütün, belki o mesajdan daha üstünü yazılamaz. Yalnız bu mesaj bir ay sonra silindi. Çıktı almayı bilemedik.

Öğrenci son sınıf oldu. doçentin aile düzeni boşanma aşamasına geldi. Bir gün sosyoloji öğrencileri, bir çay sohbetinde bir araya gelmişler. Çay-kahve içiliyor. Bu arada öğrencinin birisi, babasının siyasi kimliği üzerine söylemde bulunmuş. O konuşma üzerine de doçent, ben babası öyle olan birisi ile çalışmam demiş. Filiz bu sözü duymuş. Anlaşıldı ki dört yıl hayalini kurduğu öğrenciden desteğini çekti.

Öğrenci mezun oldu. O yıl sosyoloji bölümüne, bir asistan kadrosu açıldı. Bir diğer doçent, başvuran öğrencileri gözlüyor. Filiz’in başvurmasının görmüşler. “Ben senin başvurup başvurmayacağını gözlüyordum. İyi ki seni gördüm. Memnun oldum” demiş.

Bu konuşmaya da çok sevindik. Sonuçta sınav yapıldı. Fakat başarı sıralamasına göre, en son gelecek öğrenci, sınavı kazanmış. Bölüm başkanına kazanan öğrenciyi söylemişler. Onun sınav kazanması mümkün değil. Nasıl oldu? Nasıl kazandı diye bağırmış. Çağırmış. Sınavı iptal etmiş.

Sosyoloji bölümüne, asistan sınavı tekrar açıldı. Bu sefer üniversitenin Türkçe bölümünden bir profesör ve iki doçent komisyonda görevlendirilmiş. Soyadı Kurt olan bir öğrencinin kazanması isteniyor. O öğrencinin de İngilizcesi yok. Sınavı tekrar iptal ettiler. Üç yıl kadroyu beklettiler. Kurt İngilizceyi öğrenemediği için, bir başkasını asistan olarak aldılar.

İngilizce öğretmenliği için elli artı puan, öğretmen lisesi mezunlarına verildi. Üniversite sınavları çalındı. Eğitim Bilimleri soruları çalındı. Sosyoloji mezunları Eğitim Bilimleri üzerinden puan alıyorlar. Soruları elde edenler, doksan beş, yüz alınca sosyoloji mezunu öğrencilerin KPSS’den atanması için puan alamadı. İki yıl felsefe gurubu öğretmenliği, bir yıl rehber öğretmenlik belgesi, bir yıl aile ve sosyal politikalar belgesi almış olmasına rağmen kamuda işe giremedi. Sosyoloji diploması da işe yaramadı. Bir de dershane öğretmenlerini sözlü sınava aldılar. Bu sınavdan da seksen beş puan vermiş oldukları halde. Bu kız atanamayan öğretmenler safında kaldı. Kızın babasının da sosyal demokrat olması kızın geleceğini kararttı. İki profesör, iki milletvekili, iki iktidar il başkanı, iki iktidar yönetim kurulu üyesi, iki dernek başkanı, bir okul müdürü ile asistan olamadık. Ev hanımı olarak kaldı. Anlayacağınız, bu Filiz, ben Asım Atabey’in kızıdır. Atanamayan öğretmendir. Yazgı bilinsin istedim.