Bir yörenin, bir ilin veya bir ülkenin en önemli gelir kaynaklarından biri de turizm gelirleridir. Bugün gerek ülkemiz, gerekse tüm dünya ülkeleri bu alanda büyük yatırımlar yapmaktadırlar. Artık iyice global hale gelen dünyada, ulaşımın kolaylaşması da turizmi çok ön plana çıkarmıştır. Bazı ülkeler var ki; gelirlerinin tamamını turizmden sağlamaktadır. İnsanoğlunun gezme, görme, tanıma içgüdüsü turizmi hep canlı tutmakta ve gelecekte de canlı tutacaktır. Böyle olunca ülkeler daha fazla turist çekmek için, kalıcı ve gerçekçi planlar yapıp uygulamaktadırlar.
Türkiye’miz de bu alanda dünyanın önde gelen sayılı ülkelerinden birisidir. Turistin ilgi alanına giren o kadar turistik değerlerimiz var ki anlatmakla bitmez. Ama bizim kadar potansiyele sahip olmayan bir Yunanistan’ın, bir İtalya’nın, bir İspanya’nın çok gerilerinde turizm gelirine sahibiz. Bunun nedenleri üzerinde çok tartışılabilir. Hatalarımız, yanlışlarımız, eksiklerimiz ortaya çıkarılabilir. Bu bir devlet politikasıdır, üzerinde de önemle durulması gerekir. Ancak ilk planda yapılması gereken turizm eğitimi ne çare ki yok gibi bir durumdadır. Oysa bizzat tanık olduğum Hollanda, Belçika gibi ülkelerde okulların eğitim programlarında ağırlıklı olarak bu konu yer almaktadır. Zaten turizm sektöründe eğitilmiş, dil bilen personel olmadan işlerin yürümesi de mümkün değildir.
Ülkemizi bir devlet memuru ne kadar gezebilirse, biraz da şansım olarak epey gezdim diyebilirim. Ayrıca on kadar Avrupa ülkelerini de, görev gereği bulunduğumda gezme şansım oldu. Demem o ki; yurdumuzun, tarihi yerleri, doğal güzellikleri, denizleri, kültür dokusu turizm sektörünün vazgeçilmez olarak gördüğü büyük değerlerimizdir. Her yıl turistler gelir, çok beğenir ancak bir eleştiri konuları vardır. Temizlik bakımsızlık ve hizmeti eksik görürler. Görmüş olduğum ülkelerde işte bu düzen ve temizlik konusu kökten halledilmiş durumdadır. Gelen yabancılar çok rahat etmektedir. Ülkemizde bu konuların halledildiğini kim söyleyebilir.
Durup dururken hiç alanım değilken bu konulara nerden girdim diye, sizler sormadan ben kendime sordum. O zaman soruma da kendim yanıt vereyim dedim.
Kırşehir benim baba ocağımdır, yıllarca eğitim alanında emekler verdim. Her sokağını nerdeyse bilirdim. Şehrimizin son on beş yılda, yapılaşma anlamında çok büyüdüğünü görüyorum. Turizm değeri olan bazı yerlerimizin ise yeterince ilgi görmediğini de üzülerek görüyorum. Örnek olarak bir Karakurt kaplıcamız var. O şifalı suyu ile termal bir tesis olarak turizme zengin bir şekilde kazandırılabilir. Kazandırılmalıdır. Hem bir sağlık merkezi, hem de dinlenme ve tatil merkezi amacı ile hizmete açılmalıdır. Ayrıca sağlık kurumları aracılığı ile rehâbilitasyon ve tedavi merkezi olarak hizmet verilebilir. An itibarı ile ne durumda olduğunu görmedim. Ama duyumlarıma göre hiçbir gelişme olmadığı, sadece hamam olarak kullanıldığı söylenmektedir. Bir kişinin de “İşte Karakurtta tedavi oldum.” Veya “sıcak suyundan çok faydalandım” diyene hiç rastlamadım.
Konu tabii ki sadece Karakurt Kaplıcası değil, şehir içinde ve çevresinde birçok turistik değeri olan yerlerimiz var. Bazıları popülist uygulamalarla taş yığınları haline getirilmiştir. (Ahi Evran külliyesi,Cacabey gibi) Aşık Paşa gibi bir değerimiz var. Orası gezilecek, görülecek bir duruma getirilemez mi. Taksi durağının orada ne işi olabilir.
Kırşehir’in en büyük marka değerlerinden ve turizm potansiyeli olan Neşet Ertaş Kültür Merkezinin temizlik durumunu yetkililer acaba nasıl görüyorlar.
Ben çeşitli nedenlerle geldiğim memleketimde tek turistin gezdiğini göremiyorum. Atalarımız demiş ki; “Kör Allah’a nasıl bakarsa, Allah’ta köre öyle bakar.” Sen turistik yerlerini gereği gibi değerlendiremezsen, tabii ki insanlar da gelmez. Benim düşüncelerim bir memleket sevgisinin sonucudur. İstiyorum ki her şey güzel olsun. Bu arada güzel olan çalışmaları da gördükçe gururlanıyorum. Emeği geçenlere sevgiler yolluyorum.