Ülke berbat durumdadır. Bu sözü yerli, yersiz herkesten çok sık duyarız. Akabinde akil kişi ekler; “tavsiyelerime uyulmazsa“ sözcüğüyle… Akil olduğundan tavsiyesine uyulmasını ister. Aksi durumda “ülke parçalanır, yıkılır. “ Böylelikle tepkiler dillendirilirken, ardından şartını koşar. Ahaliye ise ülkenin berbat durumuna katlanmak düşer. Beyinleri felç eden, uyutan beyin yıkama makinesi iş başına geçer.

Yalan üretim makinesi işlerini en iyi şekilde yapmalı, beyinleri iğdiş etmeli, kişileri ve kitleleri savunmasız, düşünemez hale getirmeli, alıklaşması için olağan üstü çalışma içine girmelidir. Tabii ki bu çabaları karşılıksız kalmayacaktır. Cüzdanlar şişirilecek, konfor sağlanacaktır. İtaat tepeden başlanarak en aşağıya kadar yaşamın kendisine dönüştürülecektir. Yalan gerçeğin yerini alırken, utançtan eser göremezsiniz. Ne kadar yalan üretirseniz, yayarsanız, süreklileştirirseniz gerçek kaybolmamakla birlikte gerçeğin gücünü kırmış, yalanı hâkim kılmış olursunuz.

Başta hiçbir şey bilmiyordunuz. Gerçekle yalanı ayırt edecek durumda değildiniz. Buna inanıyorum. Sonra duyduklarınızı ve yaşadıklarınızı idrak edecek durumda değildiniz. Yıllarca aynı yalanları duymaktan bıkmadıysanız ve suskunsanız artık, sizin için yapacak bir şey yok; artık kurban değil, suçlu olduğunuzu kabullenmek dışında… Aşağılanmış, korkudan hasta haldeyiz. Birbirimizin hastalığını tedavi edecek durumda da değiliz. O tedaviyi yapacak tabiplerin de ruhları hasta…

Utanç; dini, inançsal değil insani devrimci bir duygudur. Bundan dolayı insani ahlakı taşıyanlar utanç duyarlar kötülüklerden. Kederli bir şekilde yaşamamak için de oradan uzaklaşır, kendi iç dünyalarına çekilir, insan içine karışamazlar. Utançtan utanmayanlar ise arsızdırlar. Saldırganlaştıkça utançlarını perdelemek için zıvanadan çıkmaktan çekinmezler. Utancın kötülüğünü de kazanca dönüştürmek için pervasızlaşırlar. Utancı unutan kişiliğini yitirir. Ve utancını korkuyla süreklileştirmek ister. Utanç ve korku birlikteliği ise gerçeği yok etmek için her kötülüğü yapmaktan çekinmez. Küçük kırıntılarla beslediği ve kendisine bağımlı hale getirdiği düşkünlerle toplumsal ahlakın yerine geçer. “ Rüşvetçi politikacıları, düzenbazları, hırsızları ve hainleri seçen halk kurban değildir, suç ortağıdır. “ Utancın suç ortağı… Utancı yaşatanlara karşı sessizliğinizle kurban olmaktan çıkar suç ortağına dönüşürsünüz.

Yalanlar sizi etkisi altına almış ve yönlendiriyorsa sakın sızlanmayın, şikâyetçi olmayın ve karşıtlarınıza öfke duymayın. O yalanlar hayatınızı ele geçirdiğinde kimselerden de yardım dilenmeyin. Çünkü; size yardım edecek kimseler kalmamıştır. Yalnızsınız ve savunmasız, korumasız. Artık teslim olmaktan başka seçeneğiniz ve şansınız kalmamıştır.

Dünya; yalanlar ve yalancılarca yönetiliyor. Halklarını aldatan, yoksullaşmalarını, “ötekileşmelerini”, “lanetlenmelerini” umursamayan yalanlar silsilesi… Kurbanları koruma hamiliğine soyunanlar kendi halklarının “ötekileşmesine” engel olamıyor. Birer göç çöplüğüne dönüşen dünyanın en ücra yerleri ağlamaların, sızlamaların, yalvarmaların ortak yurdu haline gelmişken yöneticilerin sözlerinin inandırıcılığı olabilir mi?..

İnsanlığın bu “lanetlenmişlikten” kurtuluşu, ortaklaşa, birleşik birlikten geçer. Utanç insanlığı ele geçirmişken, boyunlarındaki ipten, ayaklarındaki prangalardan kurtuluşun çaresi muktedirlerin “merhameti “ olamaz. Sakın muktedirin insafına kendinizi terk etmeyin ve beklentiniz olmasın. Çıkarlarına küçük dokunuşlarda nasıl canavarlaştıklarının sayısız örneğini tarih bize sunar.

Özgürlük, eşitlik, kardeşlik, adalet gibi çekici sözler sizleri aldatmasın. Bunları halklar için değil, kendisi için sınırsız istediğini anlamaktan uzak oluşunuzu bildiğindendir, pervasızca nutuklar atmaktan sıkılmaz, utanmaz. Utanç gizlendiği yerde durmuyor, alenen kral çıplak misali karşınızda… Ancak, onu görmek istemediğinizden görmüyorsunuz. Kanla lekelenmeyen bir tek değer kalmamışken; özgürlük, eşitlik, kardeşlik, adalet söylemleri içi boş avuntulardan başka bir şey değildir.