Türkiye 14 Mayıs 2023 tarihinde yapılacak seçimlere doğru giderken ittifaklar da 50+1 oy almanın derdine düşüp tabi olarak ittifaklarını genişletme yarışına da girdiler. Ancak geçen günlerde öyle bir parti Cumhur İttifakına katılmaya karar verdi ki bu yazıda konu edilmemesi, tartışılmaması imkânsız. O parti Hüda-Par!

Hüda-Par adını geçmişte sıkça duyduk; Hizbullah terör örgütünün siyasi uzantısı olduğu iddia edilen, hatta Gaffar Okan cinayetinin de zanlısı olduğu iddia olunan Hizbullah’ın kimi ileri gelenleri ile bağlantıları sebebiyle adı sıkça pek çok karanlık işlere karışmış sıra dışı bir siyasi parti! Öyle ciddi bir oyu da yok. Örneğin 2018 seçimlerinde aldığı oy oranı sadece yüzde ‘0.31’. Evet, yüzde 0,5’i bile bulamamış bir partinin genel başkanı ile AKP yakınlaştı ve Hüda-Par Cumhur İttifakına destek vereceğini açıkladı.

Hüda-Par’ın Hizbullah ile bağlantısı iddiaları Cumhur İttifakını seçim sürecinde en çok zora sokacak başlıklardan birisi gibi gözüküyor. Zira Hüda-Par’ın Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu geçen yıllarda katıldığı bir programda "Hizbullah size göre bir terör örgütü mü?" sorusuna, "Türkiye Cumhuriyeti'ne göre Hizbullah terör örgütü olabilir ama bana göre bir terör örgütü değil" diye yanıt vermişti. Son günlerde bu sorular yine soruldu ve halen aynı görüşte olduğu anlaşıldı. Yıllar önce Türkiye Cumhuriyeti eski İçişleri Bakanlarından Sadettin Tantan, Hizbullah vahşeti için "Ne filmlerde, ne kitaplarda böyle bir vahşeti görmedik duymadım" ifadelerini kullandığını eminim hatırlayanlarınız vardır. Hizbullah örgütünün domuz bağı ile cinayetlerini ise geçmişte ülke gündeminde uzun süre konuşulmuştu.Bir toplantıda gazetecilerin, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun 'AK Parti'nin Hizbullah'la işbirliği yaptığı' yönündeki açıklamalarını sormaları üzerine AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan; "AK Parti'yi Hizbullah'la herhangi bir terör örgütüyle ilişkilendirme gayreti içine girmek bir densizliktir, namertliktir” demişti. Şimdi Hizbullah’ı terör örgütü olarak görmeyen, hatta partinin kimi kurucuları geçmişte Hizbullah terör örgütü davasından yargılanmış Hüda-Par’ın Cumhur İttifakına katılması üzeri örtülecek, es geçilecek konular olmayıp, bilhassa seçim sathı mahallinde tartışılması gereken, hatta ve bilhassa ‘MHP tabanınca’ dikkatle analiz edilmesi gereken hayati konulardır.

Hüda-Par’ın parti programını kendi resmi sitelerinden okudum ve önemli gördüğüm kısımları kısaca bu yazımda değinmeye karar verdim. Hüda-Par’ın 64 sayfadan oluşan parti programının 18. sayfasında başlayan “III - DEVLETİN YAPILANMASI, AMACI VE GÖREVLERİ” başlığının alt başlıklarından olan ‘Kürt Sorunu’ adlı kısımda şu ifadeler yer almaktadır:

“Cumhuriyet ideolojisi, temel olarak iki ilke üzerine kurulmuştur. Bunlardan biri laiklik, diğeri de Türklüktür. Laiklik ile bağlantılı uygulama ve inkılâplar yüzünden Kürtler, batıdaki Müslüman Türk kardeşleri ile beraber büyük eziyet ve sıkıntılar çekmişlerdir. Ancak onların çektiği sıkıntılar bununla sınırlı değildir. Bunun dışında Kürt oldukları için Türklük/Türkleştirme politikalarının sonucu olarak büyük sıkıntılar yaşamışlardır. Bu şekilde hem laiklik hem de Türklük dayatmalarına tepki olarak vuku bulan Şeyh Said Kıyamı, Dersim ve Ağrı Ayaklanmaları büyük bir şiddetle ve katliamlarla bastırılmış, bunlar ve Zilan’daki katliamlarla  beraber yüz binlercesi öldürülmüş, yaralanmış ve çok daha fazlası da aç ve çıplak bir halde batıya sürgün edilmişlerdir. Bu dönemde yapılan zulüm ve vahşet akıl almaz boyutlara ulaşmıştır. Normalleşmenin gerçekleşmesi ve toplumsal barışın tesisi için; Öncelikle bugüne kadar yapılan zulümlerden dolayı devlet adına özür dilenmeli ve mağdurlara tazminat ödenmelidir. Türkiye Cumhuriyeti devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olanherkesin Türk olduğu nitelemesinden vazgeçilerek Kürtlerin varlığı anayasal olarak tanınmalı, Türkler ve Kürtler, ülkenin asli kurucu halkları olarak kabul edilmelidir. Kürtçe, Türkçe ile beraber ikinci resmi dil olarak kabul edilmeli, Kürtçe aynı zamanda eğitim dili olmalıdır. Yeterli talep olması halinde anadili farklı olan diğer vatandaşların da kendi dillerinde eğitim alabilmelerinin önü açılmalıdır. İlköğretim öğrencilerine okutulan, ırkçılık kokan ‘Andımız’ ve benzeri metinler kaldırılmalıdır. Muhtelif yerlerde yazılan ‘Ne Mutlu Türküm Diyene’ gibi yazılar silinmeli, "Bir Türk dünyaya bedeldir." şeklindeki ırkçı söylemlere son verilmelidir. Zulüm ve ayrımcılık uygulamış olan tarihi şahsiyetlerin isimlerini taşıyan okul,  kışla, cadde, sokak ve benzeri yerlerin isimleri derhal değiştirilmelidir. Başta vatandaşlık tanımı olmak üzere, anayasa ve sistemin bütün resmi literatürüne hâkim olan Türklük esaslı dışlayıcı ve ayrımcı söylem terk edilmelidir. İsimleri değiştirilen yerleşim yerlerine eski adları geri verilmelidir. Bölgede çok yönlü sorunlara yol açan koruculuk sistemi derhal lağvedilmeli, ancak mağduriyetlere de sebebiyet verilmemelidir.......... Başta Şeyh Said olmak üzere Kürtlerin büyük bir saygı ile andıkları Kürt âlimlerine zulmedildiği resmen kabul edilmeli, yakınlarından ve bütün halktan özür dilenmelidir.”

Okuyunca insanı dehşete düşüren ifadelerdir bunlar. Şeyh Said denilen asi Cumhuriyete ve devlete karşı silahlanmış ve savaşmış bir teröristti. Düşünün ki birileri çıkıyor ve Türkiye Devleti PKK lideri cani Apo’dan özür dilesin, öldürülen teröristlerin ailelerine de tazminat verilsin diyor, hiçbir farkı yoktur ve asla kabul edilir değildir. MHP’nin onaylamasını bırakın sessizliği dahi mümkün olmamalıdır, HDP’den farklı olmayan bu partiye behemehâl tepki verilmesi elzemdir.

Hüda-Par parti programının “YERİNDEN YÖNETİM VE YEREL YÖNETİMLERİN GÜÇLENDİRİLMESİ” adlı diğer bir alt başlığında ise aşağıda görüleceği üzere ‘açıkça’ eyalet sistemi ve özerklik istenilmektedir:

“İdari yetkilerin bir kısmının yerel yönetimlere devri ile beraber bölge halkının yönetime katılımı arttırılmalı, kendi bölgeleriyle ilgili alınacak kararlarda söz sahibi olmaları sağlanmalıdır. Bu şekilde hizmet verimliliği artacak, israfın önüne geçilecek ve oluşacak özerk yapı ile merkezi yönetimin vesayeti kırılacaktır. Mevcut merkezi ve yerel devlet organizasyon yapısının ıslahı ile beraber, mevcut yapının tabu olarak kabulünden vazgeçilerek olumlu ve olumsuz tüm yönleri ile eyalet sistemi, özerklik, federasyon gibi yönetim modelleri üzerinde serbestçe tartışılabilmelidir.”

Evet, HDP’nin karanlık çözüm yıllarına AKP ile görüştüğü eyalet sistemi gibi konuların, yani Hüda-Par’ın parti programındaki hedeflerin HDP hedeflerinden hiçbir farkının olmadığı okuyunca hemen anlaşılmaktadır. HDP’nin  PKK ile bağlantısına sürekli dem vuran AKP’nin Hizbullah ile bağı olduğu iddia olunan ve temelde PKK taleplerinden farklı talepleri olmayan Hüda-Par ile ittifak yapmaya karar vermesi MHP’nin derhal masaya vurması gereken bir durumdur. Bu duruma sessiz kalınması hele ki onaylanması MHP’nin tabanından tamamen kopması, AKP uğruna (asla BEKA uğruna değil) kendi ipini çekmesi olacaktır. HDP’yi sürekli Millet İttifakının masasının altında arayan AKP iktidarı, HDP’nin bir tür Siyasal İslamcı yansıması bir partiyi bizatihi kendi ittifak masasının üzerine yerleştirmekte ve ateşle oynamaktadır. Diğer bir açıdan da AKP’nin önceki seçimlerde ancak yüzde ‘0.31’ oy alabilmiş Hüda-Par’a bile muhtaç durumda olması esasında Cumhur İttifakının seçim sürecinde ne kadar zor durumda olduğuna, az da olsa her bir oya ne kadar muhtaç olduğuna, umutsuzluğuna ve bitişine de işaret etmektedir.

Ne olursa olsun şu bir hakikat ki; MHP Genel Merkezi sussa da ülkücüler bu gelişmeler karşısında asla susmayacaklardır! Zira Hüda-Par’ın parti programı bilhassa ülkücü anlayışın kırmızı çizgilerini aşmıştır,  Hüda-Par parti programı MHP’nin karanlık çözüm/çözülüş yıllarında şiddetle karşı çıktığı konuları içermektedir, Cumhur İttifakı yüzde 0.31 oy için ülkücülerin ekseriyetinin desteğini artık tamamen kaybetmiştir.